7: El yapımı tiramisium

19 1 0
                                    


Nehir'in bakış açısı

"Nehir sakin olur musun?" Ben evin içinden dört dönüyordum ve Salih benden sakin olmamı istiyordu. Dışarıdan gören çıldırdığımı düşünebilir ve bu sefer haklı. Çıldırdım, çıldırttılar beni.

"Sakin mi? Salih sen manyadın mı, Dolunay yaklaşık 1 saattir ortalarda yok. Ne telefonunu açıyor ne de gören yok. Gitti güzelim kız gitti"

"Nehir yeşilçama bağlama. Efkar yapmanın sırası mı? Bekle hele. Şarjı bitmiştir, otobüsü kaçırmıştır sakin ol."

Haklı olabilir ama ben de anneyim sonuçta endişelenmeye hakkım var. Amaaa... hele bir geri gelsin ben gösteririm Nehir Sultan'ı üzmek ne demek. Burnundan fitil fitil getiricem. İlk önce boks torbası yerine onu tavandan zincirleyeceğim. Ardından küçük çocukların ellerine sopalar verip Dolunay'ın aslında bir pinyata olduğunu söyleyeceğim. Çok zeki ve şeytani bir plan.

"NEHİR! Bu ne ya? En az 10 kere seslendim. Dolunay'ı öldürme planları mı yapıyordun, hiç şaşırmam."

"Mahallede kaç çocuk vardır dersin?"

"Ne?"

"Her birine sopa alsam çok tutar mı?"

"Kızım sen ne diyorsun?"

"Yok olmaz böyle bana daha fazla çocuk lazım."

Salih aniden beni omuzlarımda tutup sarsmaya başladı. Elinden kurtulmak için çırpınırken ikimizin de ayağı birbirine dolandı, ben yere Salih de üstüme düştü. Yok böyle gerizekalılık. Küçük çocuklar gibiyiz.

"Salih kalk, kalk yoksa birazdan pestilim çıkıcak. Kaç kilosun sen ya, yağ desem değil. Kas hepsi kas. Bu kadarı da insaf arkadaşım. Bir insan bu kadar mı yakışıklı olabilir?"

Bak şimdi 3..2..1.. al işte Salih'in o sırıtışı. Ne zaman iltifat edilse tüm dişlerini göstererek sırıtır. Yanağına iki tane tokat attım, yumuşak ama. Kıyamam kaslı ayıma. Ben Salih'i tepemden ittirirken telefonum bağırmaya başladı. Bebek gibi emekleyerek salonun ortasında duran sehpahaya uzandım. AHA! Arayan Dolunay'dı.

"Kız sen neredesin. 1 saattir ne telefonunu açıyorsun ne de bir haber. Valla seni küçük çocuklara pinyata yapıcam. Hem hani bana eve gelirken domates alacaktın. Nerede benim domateslerim. Salih'in başını yedim senin yüzünden ayrıca..." ben daha lafımı bitirmeden karşı taraftaki ses beni böldü.

"Merhaba Nehir hanım ben Yağız. Dolunay'ın arkadaşıyım. Biz bu akşam geç olduğu için arkadaşımın otelinde kalıcaktık fakat küçük bir sorun oldu aslında...küçük değil büyük. Ne olduğunu tam bende bilmiyorum ama şuanda durumu iyi sayılmaz bende tam görmedim."

"Yağız, yavrum, çocuğum sen ne diyorsun. Dolunay nerede?"

"Biz..şey.. Dolunay'ı hastaneye kaldırdık. Birinci dereceden yanık ve karbondioksit zehirlenmesi var."

1 SAAT SONRA HASTANEDE

Ben sakinleştikten sonra hastaneye gittik. Yağız'ın dediklerine göre olay şöyle olmuş: 'Dolunay otelde odanın hazırlanmasını beklerken lavaboya gitmiş ve gittiği lavabo mutfağın hemen yanı başındaymış. Mutfaktan çıkan bir garson elindeki doğum günü pastasını düşürmüş ama bu pasta öyle böyle değil kocaman ve süslü mumlu. Mumlardan biri halıyı tutuşturmuş. Dolunay kapı ısınınca çıkamamış ve birazda olsa karbondioksit solumuş. Bizim malda kapıyı açıyım diye panik yapmış ve sağ elini yakmış, dediklerine göre ciddi bir yanık.' Salih'e sordum bu yanık onun boks antrenmanlarını etkilemezmiş. En azından bu iyi.

Geçici HafızaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin