Kuş sesleri geliyor penceremden, saat 05.18 bu gece de sabahladım. Gökyüzü birazdan aydınlanacak, sen hâlâ uykudasın, bense ayakta düşte. Tabi rüyaların cennet kokacak senin, bu aşkın kıyametini ben yaşayacağım vurula vurula, düşe düşe.
Sonra diyorum içimdeki bu savaş son bulsun, senin yerine uykusuzlukta çekerim ben kahırda. En nihayetinde senin gibi değil ki kimse. Hem hava olup ciğerlerime işleyecek, hem de kan olup her zerreme can verecek. Bu senden başka kimsenin harcı olamaz. Hem kimse dediklerimin, öyle dilleri var ki keskin ve inciticiler. Baktığında, dilleri ayaklarından uzun, kulakları kafalarından büyük...
Yani bütün bunlar muamma.
Oysa bir beni konuşan "seni", bir seni düşünen "beni" bilirim. "Biz" olamadığımız bu aşkta.
Ama onlar "biz" demeyi bilmedikleri için biranda seni rencide ediverirler. Gördüğün gerçek kişilik karşısında şok olursun. Sen sandığın eller, gerçekleri bir tokat gibi çok geçmeden çarparlar yüreğine, hayal kırıklığına uğrarsın. Karşıdan ne kadar zarif insanlar dersin lakin düşünceleri çok zehirlidir bilemezsin. Nasıl zehirlediğini anlamayacak kadar tehlikeli... Biraz yaklaşıyorum ama yok, yapamıyorum, hemen soğuyorum olmuyor nedense. Bir başkasını alamıyorum hayatıma çünkü "cennetim olur musun?" desem, olamam diyecek kadar açık sözlüler. Anı yaşamanın derdinde, eğlencenin pençesinde tutsaklar ve beni de tutmak istiyorlar. Yok deyip, koşarak uzaklaşıyorum. Gömülüyor yine bin bir umutla kurduğum düşler. Tüketiyorum yine sıfırı. Yüreğimdeki seni alıp kalkıyorum kahreden gönüllerden.
Kalabalık ortamlardan sıkılıyor, hemen kaçıveriyorum, annem gibi koynunu açmış yalnızlığıma ve sana yazılar yazdığım seni benden iyi tanıyan masama. Sonra bu kaçışları sözcüklere dökesim geliyor, her söze sen geliyorsun, öyle masum geliyorsun ki, gözlerim doluyor. Sonra derin bir ah çekip, sesimde kalan sesinle, parmak izlerimdeki nefesinle adını fısıldıyorum ve kalem elimde Semah'a duruyor. Yıllardır yüreğime yazdığımla, kaleme verilen ilk emir bir oluyor.
Yaz diyor yaz: "Aşk seninle aşk'tır."
Aşkın da ne olduğunu bilmiyordum aslında.
Sensizlikte öğrendim yas tuta tuta.
Çareler arayıp durdum yokluğuna.
Nice yürek hekimlerini dolaşıp durdum da, dedikleri tek şey:
''SEN artık O'sun, boşuna arama'' oldu.
Sen olduktan sonra anladım. İnsan ömründe bir kez âşık olur, bir kez de çok severmiş derler. Galiba ben olmayan bir ihtimali yaşamış, ikisini de bir kadının yüreğine sığdırmışım. Yanlışım bu muydu onu da bilmiyordum.
Her neyse sonunda bana kalan, aklımın uçurumlarına düşüp seni düşünmek olacak. Sonra boğazın boşluğunda Kız Kulesi'ne bakıp seni resmedeceğim gökyüzüne. Uykusuz kalıp delice seni düşüneceğim bu vuslata gebe akşamlarda. Elimde notlar, içimde hayalin birikecek. Renkli renkli kâğıtlara ismini karalayacağım, yüreğime karaladığım gibi. Tüm resimlerini odamın duvarlarına yapıştıracağım, her yerde sen olmalısın çünkü. Hayatımı renklendiren tek şey sendin. Ama şimdi tek renk kaldı senden geriye. Onlarda burada; renkli kâğıtlarda ki adın ve masanın üstünde ki fotoğrafın.
Ve nedendir bilmem ama sesini duyar gibiyim ustanın:
''Gitmekle gidilmiyor ki...
Gitmekle gitmiş olamazsın;
Gönlün kalır,
Aklın kalır,
Anıların kalır.''
Ve
İşte
Sen
Kaldın
Benden
Geriye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ömrünü Ömrüme İlikler Misin?
RomansaHiçbir Aşkın, hiçbir ayrılığın önsözü yoktur. Son sözü vardır. "İlk görüşte Aşk'a inanmayan, hiç Aşk'a inanır mı?' Ve ayrılığı bilmeyen içinden uğurladığına hiç ağlar mı? Bu kitap, kapağını açan her ele ruhunu ele verir. Ben de sadece ruhumun kentin...