Sıradan bir sonbahar gününün soğuk rüzgârı içindeki hüzün renklerini peşinde getirerek penceremden odama sızıyordu. Yalnızlığın kısık yansıması sahte güneş ışınlarıyla birlikte duvarıma yansırken saatimden yükselen 'tik tak' sesleri zamanın aktığına dair tek kanıttı. Dakikalar önce bilinçaltımda oynayan rüyanın etkileri sol tarafımdaki boş yastığa dağılıyordu. Yorganımın altında ısınan elimi yastığın üzerinde dolaştırırken kaçan uykumun geri gelmesini umut ediyordum ama tıpkı zaman gibi uyku da bir kere kaçmışsa ne olursa olsun geri gelmiyordu ve bize düşen tek şey çaresizce kabullenmekti.
Gözlerimi kapatıp elimi yastıktan ayırdım ve yumruk haline getirerek birkaç saniye odamın içindeki sessizliği dinledim. Çoğu kişiye huzurlu gelebilecek bu sessizlik benim için ruhani bir sancı demekti. Sessiz kaldıkça içimdeki boşlukta kısık ıslık sesi duyuluyor, bu ıslık sesine sarılarak küçülme isteğim artıyordu. Dertli bir şekilde içimi çektiğimde burnumu gıdıklayan hava ardından hapşırmamı sağlamıştı. Hadi iyi yaşa dileğinde gözüm yoktu, çok yaşa diyen bile yoktu yanımda. İnsanı kendi sessizliğinde boğup, dipsiz bir kuyuda nefesini dinleten yalnızlık insanı delirtmez de ne yapar? Akıl hastanesinde yaşayan insanların temel sorunu yalnızlıktır. Tarih yalnızca mutsuzları yazar, yalnızlar en büyük mutsuzlardır. Böyledir, böyle kalacaktır.
Midem guruldayarak yemek yemem gerektiğini hatırlattığında yatak nöbetimi bırakmam gerektiğine karar verip yorganımı üzerimden attım ve üzerimdeki hırkaya sarılarak doğruldum. Yazın sıcağına alışmış bünyem sonbaharın ani yağmurları ile gafil avlanmıştı. Şans bu ya, nezle olduğum yetmiyormuş gibi bir de regl ağrısı içinde kıvranıyordum. Acı mı istiyorsunuz? Her yeriniz sızım sızım sızlarken, karın ağrısı çekin ve geceleri üç ton gözyaşı dökün. Denendi, onaylandı.
Yataktan kalkıp şakaklarıma yerleşen migrenim eşliğinde evin içinde bana ait tek yer olan kalemden çıktım. Adımlarımı birbirinin ötesine götürene kadar canım çıkmıştı öyle ki mutfağa ulaşmam tam on dakika sürmüştü. Mutfağa vardığımda ilk yaptığım büyük bir bardağa su koymak oldu, gören beni kırk günlük çöl yolculuğundan geldim sanırdı. Ekmekliğin üzerinde duran sepetten kuvvetli bir ağrı kesici bulup bir bardak su ile birlikte yuttuktan sonra karnımı doyuracak hiçbir şey bulamadığım için Fatih'in odasına sakladığı zulasını patlatmak amacıyla yeniden aynı kaplumbağa hızıyla koridora çıktım. Koridorun sağ tarafında, banyonun karşısındaki odanın önünde durduğumda yorgun bir nefes bıraktım ve kapısını her ihtimale karşı çaldım çünkü Fatih ergenlik zamanlarında bir kertenkele gibi etrafta dolanıyor. O oda da karşılaşacağım şeyler psikolojimi direk bozabilir.
"Fatih odanda mısın?" Şişik bademciklerimle konuşmak sesimi boğuk ve acı çeker gibi çıkardığından yüzümü buruşturdum. İçerden ses gelmeyince kapıyı son kez yumruklayıp alnımı cama yapıştırdım geldiğimi belli etmek için ve benden günah gitti deyip kulpu indirdim. Neyse ki ortalıkta yoktu Arizona kertenkelesi tipli sipsi kardeşim. Ağrı kesicinin yavaşça yayılan etkisiyle pıtı pıtı adımlarım eşliğinde odanın içine girdim. Şükür burnum tıkalı da koku almıyorum. Yoksa bu pisliğin içine beş dakikadan fazla girmek insan beynine zararlıydı. Metan gazından daha ölümcül bir koku salgılayabilme yeteneğini kesinlikle abilerinden almıştı. Annemle odalarında ceset sakladıklarına dair güçlü gerekçelerimiz vardı, odaya girdikten üç saniye sonra başınız dönmeye başlıyordu sonrasında yaptığımız derin araştırmalar sonucunda kokunun sahibi olan Çorap Rahmi'yi bir ayakkabı kutusunda hapsedilmiş halde bulduk ve bom. Ağzımıza düşen Çınar inat ederek o yaratığı evden attırmadı. On yıllık sarı çorabını, artık rengi asker yeşiliydi, içine doldurduğu yastık pamuklarıyla bağlamış ve yatağının altına saklamıştı. Nedenini yıllar geçse de bize açıklamadığından, abimizdir dedik ve bağrımıza bastık bu kusuruyla. Yarın evlenirken bunu karısına nasıl açıklayacağımızı bilmiyoruz. Sonuçta o da onun çeyizi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALARÇİN-1
Teen Fiction"İnsanların kişilikleri isimlerinin anlamlarıyla ilişkilidir," dediğinde kısa bir an ne demek istediğini algılayamamıştım ama saniyeler sonra devam etti. "Güzelliğini güneşin kızıllığından alan." "Çoğu kaynakta güneş yerine ateş yazıyor. Ulaşılması...