Duyduğum seslerle gözümü açtım. Bu gürültünün sebebi ne olabilirdi? Ve daha önemli bir soru; etraf neden karanlıktı? Tamam, gecenin bir yarısı olabilirdi ama bu karanlık şüphe uyandırıcıydı. Açık camdan gelen seslerin beni korkutmadığını söyleyemezdim.
Odanın dışından gelen çığlıkla kapıya yapışıp açmam bir olmuştu. Bu annemin sesiydi. Koşarak sesin geldiği yöne gittim. Salona girdiğimde gördüğüm manzara karşısında donup kaldım. O şey de neydi öyle? Ve annem...
İri yapılı, vücudu taştan oluşan ve vücut şeklinden insana benzeyen bir yaratık görmemle kanımın damarlarımda dolaşmaya başladığını hissettim.
O neredeyse iki metre boylarındaki şey annemin boynuna elindeki baltayı sapladığında afalladım. "Anne" diye acıyla bağırdığımda yaratığın gözleri beni buldu.
Tam bir adım atmıştım ki kolumdan tutup sarsıldığımda kafamı hızla kolumu tutan babama çevirdim. "Gitmeliyiz" derken aynı anda beni çekiştiriyordu. Ona katılıp koşmaya başladım. Apartmanın koridoruna çıktığımızda hızla merdivenlerden çıkmaya başladık.
Az önce gördüğüm manzara karşısında göz yaşlarıma hakim olamıyordum. "Neler oluyor?" diye sordum hızla nefes almaya çalışırken. Cevap vermek yerine sessiz kaldı.
Üst kısmı açık çatıya çıktığımızda hızla yukarda bu tarafa doğru yaklaşan helikoptere doğru yöneldik. Bizden önce burada olan köpeğim kamer de bizi görünce peşimizden gelmeye başladı. Onu güvenliği için babam göndermiş olmalıydı.
O yaratık da çatı kapısının üst kısmını kırarak çıktığında bakışlarım o tarafa döndü ama hızla önüme çevirdim çünkü adımları benimkinin iki katı kadardı ve henüz ölmek istemiyordum. Helikopterin ip merdivenleri sarkıttığı uca geldiğimizde babam hızla tırmanmamı söyledi. Beklemeden kameri kucağıma alıp tırmandım ve helikoptere bindiğimde yere oturup ellerimi arkamdan gelen babama uzattım. Oda bindiğinde hızlı nefes alış verişimle yere çömeldim ve ağlamaya başladım.
Canavara göz ucuyla baktığımda geri döndüğünü gördüm. Sanırım başka çaare olmadığını anlamıştı. Aklını kullanabilmesi onu daha tehlikeli yapıyordu. Başımı eğdim ve soğuk zemine baktım.
Annemin öldüğüne inanamıyordum. Canım yanıyordu. Alev alev. Sanki çıkarıp bıçak saplıyormuşcasına çok. Yarısı gitmişti kalbimin. Annemle birlikte yok olmuştu. Sanırım hazırlıklı olmam gerekiyor çünkü daha önce hayalini bile kuramayacağım şeyleri beş dakika önce yaşamıştım. Bundan sonra başıma ne gelecek bilmiyordum ama annemin yanımda olmaması gerçegi bana karanlık bi gelecek gösteriyordu. Tam kalbimin üstündeki bitmeyen bu acı geçecek miydi?
Omzumda hissettiğim bu elin babama ait olduğunu tahmin ediyordum ama kafamı kaldırıp bakmadım. "Geçecek" dedi ağlamaklı sesiyle sanki aklımı okumuş gibi. Yirmi yıllık eşini kaybetmişti sonuçta. Bende annemi. Yanan kalbime bir bardak su serpildi babamın sesini duymamla. En güzel hediye buydu sanırım acıyla boğuşan bi insana. Seninle aynı acıyı çeken ve senin ne yaşadığını bilen birinin olması. Seni kelimenin tam anlamıyla anlayabilen ve boş teselliler savurmayan biri. Buna şuan sahip olduğum için şanslıydım.
Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip helikopterden aşağıya baktım. O yaratık her yerde ne arıyordu? Gözlerimi bağrışlar yükselen sokaklarda gezdirdim. Kanlar içindeki bu şehir hiçte benim saatler önce gördüğüme benzemiyordu.
Kafamı arkama çevirdim ve helikopterdekilerin kim olduğuna baktım. Yüzü maskeli birkaç asker ve birde saçları hafif ağarmış olmasına rağmen şaşırtıcı derecede çevik görünümlü bir adam vardı. "Neler oluyor?" diye bir soru yönelttim saçları ağarmış olan adama dolu gözlerimle. Oldukça ciddi ve keskin bakışları vardı. Yüz hatları keskindi ve sert görünmesine sebep oluyordu. "Dünyanın dört bir yanını kuşatmış olan Lionlardan korunmak için güvenli bir yere gidiyoruz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lion
Science FictionDuyduğum seslerle gözümü açtım. Bu gürültünün sebebi ne olabilirdi? Ve daha önemli bir soru; etraf neden karanlıktı? Tamam, gecenin bir yarısı olabilirdi ama bu karanlık şüphe uyandırıcıydı. Açık camdan gelen seslerin beni korkutmadığını söyleyemezd...