L-Bölüm 3

29 2 0
                                    

Gözlerimi açtığımda tavanı gördüm. Sol tarafımdaki camdan vuran güneş yüzünden gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Sonunda kendime gelebildiğimde kafamı sağ tarafıma çevirdim ve yanımdaki sandalyeye oturmuş olan denizi gördüm. Arkasında da odanın duvarına yaslanmış idil ve mert vardı. Odanın kapısı açıldığında odaya yaşlı bir adam girdi. Kırklarında falan olmalıydı. Bana dönüp "Demek uyandın. Nasıl hissediyorsun? Başın ağrıyor olmalı. İğne yaptım birazdan ağrısı geçecektir. Kafasına beysbol sopası yiyen birine göre fazla erken uyandın. Merak etme beyin kanaması falan geçirmemişsin kontrolleri yaptım ama sağ kulağın birkaç gün çınlayabilir normaldir." Ben tek kelime etmeden kendi kendine konuşması garipti. "Hayır, hiçbir yerim ağrımıyor." Dedim ve yatakta doğrulmaya çalıştım. Oturur vaziyet aldığımda sağ tarafımda denizin yanına geçmiş ayakta duran adama çevirdim kafamı. Gözlerim kararmaya başladığında anında başıma da şiddetli bir sancı girdi. Ellerimi saçlarıma daldırıp baş ağrıma çok yararı oluyormuş gibi müdahale etmeye çalışırken bir yandan da gözlerimi irileştirip kapatıp açıyordum görmek için. Sonunda gözlerimdeki karartı gittiğinde doktorun önümden çekildiğini ve bu yüzden İdil'le karşı karşıya kaldığım için İdil'in beni izlediğini gördüm. O dudağının kenarıyla gülerken sonuna kadar açtığım gözlerimi serbest bıraktım ve ellerimi saçlarımdan çekip yatağa yasladım. Bu idile ikinci rezil oluşum olmuştu. "Bana ne oldu?" diye sordum Denize. "Mert kafana beysbol sopasıyla vurdu..." derken Mert'e baktı ve tekrar kafasını bana çevirip devam etti "Tam arkandaki Lion'a vuracakken Lion kafasını eğince sana gelmiş."

Oflayarak yasladığım ellerimden destek alarak yana döndüm ve ayaklarımı sedyeden sarkıtıp ayağa kalktım. Kapıya yöneldim. Odanın kapısını açıp dışarı bir adım atmıştım ki uzun koridoru gördüğümde burası tanıdık gelmediği için kapı açık bir vaziyette odadakilere döndüm. "Odam nerede?" idil ve yaşlı adam güldüler. "Süitiniz bir üst katta Ilgaz Bey jakuzinizi de hazırladık size eşlik etmemi ve eşyalarınızı taşımamı arzu eder misiniz?" dedi idil. Söylerken gülüyordu. Bu kıza benimle uğraşmaması gerektiğini öğretmem gerekecekti. "Jakuzini benimle paylaşman çok hoş ancak aşkın karşılıksız bunu anlamalısın tatlım." Dediğimde yüzündeki gülümseme silinirken göz kırptım ve sırıttım. Yeniden gülmeye başladı ve "Lezbiyen olmaya karar verdiğimde seni bulurum." deyip yürümeye başladı. Yanıma vardığında durup "Tatlım." Diye benden alıntı yaparak ekledi cümlesine ve yürümeye devam etti. Koridorun sonundaki odaya girdiğini gördüğümde başımı yeniden hala kapısında beklediğim odaya çevirdim. "Ciddiyim odam nerede?" Deniz oflayarak ayağa kalktı.

Bir üst kattaki odaya girdiğimde etrafta dizilen yatakların bazılarında oturan bazılarında ise yatıp uyuyan insanlara baktım. Boş bir yatağa geçip oturduğumda pekte uykum yoktu açıkçası. Burası bahsettikleri şu bilinçliler olmalıydı. Önceden Denizin götürdüğü sığınak olamazdı çünkü orası istila edilmişti. Aslında burası büyük bir yerdi ve açıkçası buradan çıkmaya çalışsam kaybolurdum yani burası bulunduğumuz yerin diğer tarafı olabilirdi. Tabii bunlar bir ihtimal. Şu son iki günü düşünürsek bilmediğim çok şey vardı ve artık soru sormaktan da sıkılmıştım. Karşıma gelen herkese 'sen kimsin' diyordum ve bu pek standart bir şey değil. Yatağa yavaşça uzandım ve gözlerimi kapattım. Yaklaşık bir saat uyumaya çalıştıktan sonra oflayarak yatakta doğruldum ve etrafıma baktım. Herkes uyumuştu. duvarda bir saat olduğunu fark ettim. Telefonumu yanıma almak için pek fırsatım olmamıştı ve burada da pek teknolojik alet görememiştim. Saate dikkatle baktığımda saatin on olduğunu gördüm. Yataktan kalktım ve odadan çıktım.

Boş ve fazlasıyla sessiz koridorda ilerlerken hala başım ağrıyordu. Bir alt kata indim çünkü benim bulunduğum kattan daha yukarısı yoktu. Alt katta ilerlerken idilin girdiği odanın kapısında durdum. Yaklaşık bir dakika düşündükten sonra yemekhanenin yerini ona sorabileceğime karar verdim. Kapıyı yavaşça açtığımda gıcırdayan kapı yüzünden içimden küfürler ediyordum. İçeri girmeden kafamı yavaşça soktum ve odaya baktım. Burada denizle yalnız kalıyor olmalıydı çünkü oda küçüktü ve kapının açık yerinden yalnızca Denizin yatağı görünüyordu. Denizin uyuduğunu gördüğümde kapıyı biraz daha açtım ve böylelikle kafamı biraz daha odaya sokup odanın tamamını gördüm. Yatağında oturur vaziyet almış ve duvara yaslanmış kitap okuyan idili gördüğümde hemen kapıyı biraz daha açtım ve bir bacağımı içeri soktum. Gözlerini kitaptan almış ve tek kaşını kaldırmış bir vaziyette sorarca bana bakıyordu. "Acıktım da..." dedim odaya girip kapıyı kapatırken "...yemek arıyordum." Gözlerini devirdi ve kitabı yatağa bırakıp "Burada yemek bulamadığına göre gidebilirsin." Dedi ve ayağa kalkıp ışığı söndürdü. Tam uyumak için yatağa girdiğinde ışığı geri yaktım. "Ama nerede bulacağımı biliyorsundur?" dedim sorarca. "Bilmiyorum." Dedi uykulu sesiyle. Gözleri kapalıydı ve her an uyuyabilecekmiş gibi yorgun çıkıyordu sesi. "Ne demek bilmiyorum?" diye bir soru sorduğumda sinirle gözlerini açtı. "Çık şu odadan artık demek." Deyip yorganı üstüne çekti. "Kızım söyle yoksa çıkmam hiç." Yorganı açıp dişlerinin arasından "İki kat aşağı in. Mutfak koridorun sonunda sağda." deyip yorganı yeniden üstüne çekti. "Şimdi git" dedi yorganın altından. Gözlerimi devirdim ve bilerek ışığı kapatmadan odadan çıktım. Arkamdan ettiği küfürleri duymazdan geldim ve ıslık çalarak yürümeye başladım.

Dediği yere geldiğimde kapıyı açtım ve büyük mutfağa baktım. Sarı saçlı kız dolaptan kafasını kaldırdı ve bana baktı. Ağzına doldurduğu yemekleri hızla çiğnedi ve elindeki çikolata paketini de tezgâha bırakıp hızla yanıma geldi "Ben tuvaleti arıyordum da burada değilmiş." Deyip şirince güldü ve el sallayıp kapıya yöneldi. Kolundan tutup bana çevirdiğimde tedirgince baktı "Tuvaleti buzdolabında mı arıyordun?" dedim. Dudağını ısırıp etrafa baktı. Sanırım yalan arıyordu. Güldüm ve "Sorun değil bende tıkınmaya geldim." Hemen dolaba yönelip açtığımda gözlerim fıldır fıldır neler olduğuna baktı. Hazır yiyecekler yoktu genel olarak yemeklik malzemeler vardı. E ne bekliyordum ki burası yemekhane mutfağı sonuçta. Dolabın kapağındaki büyük tablet çikolatalardan biraz kopardım ve ağzıma tıkıp kapağı kapattım. Sarı saçlı kızda doymuş olacak ki tezgaha oturmuş ayaklarını sallandırıyordu. "Adın ne?" diye sordum hala dolaba bakarken. "Esin" dedi. Arkamı dönüp mutfağa baktım. Üst üste raflara konulmuş büyük tepsileri görünce hemen gidip tepsilerden birinin üzerindeki örtüyü kaldırdım. Gördüğüm manzarayla cennette bir gezinti yaparken bozuk film kesiti gibi gezintimi bozan o sarı saçlı kız olmuştu. Ellerini tepsideki keklere sokarken kaşlarımı çattım "Önce ben görmüştüm ama" dediğimde güldü ve "Ama önce ben yedim" dedi ağzına kek tıkıştırırken. Sesi bu sefer tatlı değil de boğuk çıkmıştı. Komik geldiği için kızamıyordum. "Sıra bende" dedim gülerek ve onu yitip ağzıma birkaç kek tıkıştırdım. Güldü ve bana baktı. İkimizde birbirimize dönmüş kekleri çiğniyorduk. "Sana bir şey göstermek istiyorum" dedi gülerek ve kolumdan tutup kapıya çekiştirmeye başladı. "Bekle" dediğimde bana döndü. "Cephane hazırlamalıyız" deyip keklere yöneldiğimde güldü. Sonunda bulabildiğim tabağa kekleri doldururken bana yardım ediyordu.

Sonunda keklerden yeteri kadar aldığımızda mutfaktan çıktık ve benim geldiğim yolları aynen geri döndük. Kaldığım odanın kapısından biraz daha ilerledikten sonra çatıya çıkan bir merdiven gösterdi. Önce o çıktı ve ardından ben. Üstü kapalı bir yere çıktığımı gördüğümde neden buraya geldiğimizi anlamamıştım. Aklıma kötü şeyler gelmeye başladığında ona döndüm. "Nereye gidiyoruz? Ben yukarı çıktığımızda yıldızları falan göstereceksin sanmıştım ama yukarısı kapalı." Arkasından yürürken söylediğim şeyler için durdu ve "Şapşal mısın? Sığınak burası çatıyı açık bırakacaklarını mı düşündün." Zeki kız diye içimden geçirirken cevap verdim "Öyleyse nereye gidiyoruz?" Yürümeye devam etti ve "Yıldızları görebileceğimiz bir yere" dedi.

Sonunda karanlık ve sessiz yerde yürümeyi bitirdiğimizde durdu ve duvarın kenarındaki dolabı ittirmek için benden yardım istedi. İttiğimizde dolabın tavandaki kapağı saklamak için oraya konulduğunu anladım. Kapak gibi bir şey vardı. Duvara yaslı bir merdiveni alıp kapağın altına yasladı ve tırmanıp kapağı iterek açtıktan sonra yukarı çıktı. Peşinden çıktığımda kapağı kapattım ve onun yaptığını yapıp yere oturdum. Tabakları da yere koydum ancak ikimizde yemiyor, yalnızca parıldayan yıldızları izliyorduk. "Şehrin loş ışığından uzak ne kadarda güzel görünüyorlarmış meğer." Dediğimde bakışlarımı ona çevirdim. Hala gökyüzüne bakarken cevap verdi "Bende her gece bunu düşünüyorum." tekrar bakışlarımı gökyüzüne çıkardım. "Her gece buraya mı geliyorsun." Yine aynı şekilde gökyüzüne bakarak cevap verdi "Evet her gece geliyorum ancak şunun gibi bir şeyi daha önce hiç görmemiştim" dediğinde işaret parmağını karşıya doğru kaldırdı ve dehşetle aynı anda ayağa kalktı. Gösterdiği yöne baktığımda bu tarafa doğru gelen onlarca helikopteri gördüm. Aynı şekilde bende ayağa kalktığımda bana döndü "Yorucu bir gece olacak"










LionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin