İyi okumalar...L-Bölüm 2
Askerler bodruma girdiklerinde Lion üstüme doğru yürümeye başlamıştı bile. Askerler ateş etmeye başladılar ancak pek işe yarıyormuş gibi görünmüyordu. Yanıma vardığında yakalarımdan tutup beni duvara fırlattığında başımı çarpmaktan son anda kurtulmuştum. Ayağa kalktım ve askerlerin yaratığı meşgul etmelerinden faydalanarak denizin ayağındaki dolabı kaldırdım. Ayağını çektiğinde dolabı hızla yere bırakıp hala askerlerle meşgul olan yaratığa baktım. Arkasında kaldığımız için bizi fark etmeyeceğini düşünüp yan tarafına yöneldik. Düşündüğüm gibide olmuştu.
Askerlerin bununla başa çıkabileceğini düşünüp koşar adımlarla bodrumdan çıktım ve Denizi de bileğinden tuttuğum için gelmek zorunda bırakmıştım. "Çabuk çatıya çıkmalıyız." Dedim nefes nefese.
"Oraya gidemeyiz" deyip durduğunda kaşlarımı çattım. Oraya derken askeri üsten mi bahsediyordu? İyide o nereden bilecekti? Emin olmak için sordum "Nereden bahsediyorsun?" "Askeri üsten bahsediyorum. Oraya dönemezsin." Telaşlı anlatıyordu sanki hemen buradan kaçmamız gerekiyormuş gibi. "Neden gidemiyormuşuz" dedim alayla. "Şuan vakit yok askerler gelecekler şimdi çok soru sormada beni takip et" deyip kolumdan çekiştirmeye başladığında durdum ve kolumu sertçe çektim. "Kızım sen ne saçmalıyorsun hem babam da orada. Buraya kadar sırf senin iyi olduğundan emin olmak için geldim. Sapasağlam bulmuşken riske atmaya niyetim yok. Orada güvende olacağız." Dudağını yaladı ve telaşlı bir şekilde konuştu "Abi anlamıyor musun? Hiçbir yerde güvende değiliz. Oraya kesinlikle şuan gidemeyiz. Bana güvenmelisin" dedi ve elimden tuttu. "Lütfen, burada neler olduğunu biliyorum." diye devam etti yalvarırcasına.
Ona güveniyordum. Hep güvenmiştim. Her ne kadar 3 yaş büyük olsam da benden daha olgun ve mantıklı kararlar alabiliyordu. Onaylarca başımı salladığımda hiç vakit kaybetmeden koşmaya başladı ve tabii arkasında ben.
Yurdun çıkış kapısına geldiğimizde durdu ve pantolonunun kemerine asılı bıçaklardan birini çıkarıp bana verdi. Burada neler dönüyordu? Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda omuz silkti. Bıçağı aldığımda dışarıyı kontrol ederek çıktı. "Boşuna bakınma yaratıklar çoktan gittiler." Bana döndü ve tek kaşını kaldırdı "Öyle görünüyor. Sen nereden biliyorsun?". Alayla güldüm "Hava atmak gibi olmasın da buraya helikopterle geldim ve oradan her yer görünüyor." Gülümsedi. Gülümsemesi yavaşça silinirken "Annem ve babam nerede?" diye sordu endişeyle. Ah! Ondan şuana kadar bahsetmemiştim. "Babam ve beni üsse götürmüşlerdi. Seni bulmak için döndüm. Annemse... Yapabilceğim bisey yoktu. Üzgünüm." Gözlerim dolarken bakışlarımı indirdim. Bana sarılıp ağlamaya başladı. "Bundan sonra sevdiklerimizi kaybetmeye alışık olmalıyız sanırım." Başıyla onayladı. "Öleceksem şimdiden söylemeliyim aptal olmana rağmen seni seviyorum." Saçlarını karıştırdım "Bende kendimi seviyorum." Dediğimde geri çekilip gözlerini devirdi.
"Deniz yaşıyorsun! Ah, şükürler olsun. Başına bir şey gelmesinden çok korkmuştum. Seni saatlerce bekledim ancak gelmediğinde..." deyip biraz duraksadı ama sonra devam etti "...senin için endişelendim" İkimizde bakışlarımızı denizin arkasından seslenen çocuğa çevirdik. Deniz bana doğru dönük olduğu için vücudunu döndürmüştü.
Deniz koşup çocuğa sarıldığında kaşlarım çatıldı. Çocuk da hiç beklemeden ellerini beline yerleştirdi. Yanlarına gidip elimi ikisinin de arasına soktuktan sonra ayrılmalarını sağlayabilmiştim. "Bende Ilgaz denizin abisiyim hiç memnun olmadım" deyip elini sertçe sıktığımda yüzünü buruşturdu. "Biliyorum deniz bahsetti. Bende çok memnun oldum. Ben mert." Deyip sahte bir şekilde gülümsediğinde ona bakışımdan korkmuş olacak ki elini çekti. Şuan ortam birazcık (!) müsait olmadığı için uzatmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lion
Science FictionDuyduğum seslerle gözümü açtım. Bu gürültünün sebebi ne olabilirdi? Ve daha önemli bir soru; etraf neden karanlıktı? Tamam, gecenin bir yarısı olabilirdi ama bu karanlık şüphe uyandırıcıydı. Açık camdan gelen seslerin beni korkutmadığını söyleyemezd...