Yine yanımda küçüklüğüm ile etrafımı saran kara duvarları aşarak ilerliyorduk. 18 yıldır çoktan alışmam gerekirken nasıl oluyorsa her rüyada sonunu bilmiyormuşçasına kendimi tedirgin hissediyordum. Seviyordum aslında kâbusumu. Şu hayatta beni bırakıp gitmeyen tek şey kabusumdu. Ailem beni terketmişti. Ruhumun masumluğu beni terketmişti. Gözyaşlarım beni terketmişti. En önemlisi duygularım beni terketmişti. Ben de tam bir ironi örneği olarak ruhumu görünmez ellerle boğan kâbuslarımı seviyordum. Bana sadık kalan tek şey kâbusumdaki küçüklüğüm ve dipsiz kahvelerdi sonuçta.
İşittiğim sesle kâbusumun sona erdiğini anladım. Sahi ne ara yummuştum gözlerimi veya neredeydim de adımın seslenişini duyuyordum. Omzuma dokunan ellerle şiddetli bir irkilmeyle yerimden sıçramış ,vicudumu alan titremeyle korkuyla dokunan ellere bakmıştım. Karşımdakinin Yiğit olduğunu görmemle biraz olsun rahatlasam da ona dokunulmaktan hoşlanmadığımı ciddi bir dille anlattığımı anımsayınca damarlarımdaki öfkeyle tıslamıştım.
'Ne yaptığını sanıyorsun sen!'
Sesimdeki donurucu ton beni bile ürkütmüştü ama ne yapabilirdimki? Ani bir temasla krize girebilecek bir hastadan başka ne beklenebilirdi. Yüzüne yerleşen şaşkınlık ve sonrasında eklenen üzgün bakışlar eşliğinde;"Korkuttuysam özür dilerim ,uyuya kalmışsın. 3' lerin dersi var kalkman lazım." demesi üzerine öfkeli bakışlarını biraz olsun yumuşatmıştım.
Sonuçta o normal biriydi ve uyandırma şekli de normaldi. Burada normal olmayan tek unsur bendim.
Cevap bekleyen bakışlarına karşı hafifçe başımı sallamakla yetinmiştim. Eşyalarımı toplamak için sırama bakmamla gördüğüm çizimime karşı zihnime dolanan görüntüler kaskatı kesilmeme neden olmuştu. Ben O' nu görmüştüm. Gözüm kahvelerinde takılı kalmış ve ruhumdaki depremi hissetmiştim. Yo hayır hayaldi. Sevgili zihnim bana oyun oynamış, uyuya kalınca kalemimden aktardığımı rüyamda karşıma çıkarmıştı. Yiğit'in bana seslenişini duyabiliyordum. 'Onur Karaca ' demişti. Zihnim isim uyduracak, o sesi beyin kıvrımlarıma işleyecek kadar oyunbaz mıydı?
Ani bir hareketle Yiğit'e dönüp O 'nu soracak iken yine ani bir hareketle vazgeçmiştim. Nadiren konuşan mantıklı tarafım çizdiğimin, kabusumun sadık miniğinin gerçek olma ve üstüne karşıma çıkma ihtimalinin benim normal biri olma ihtimalimden daha düşük olduğunu fısıldadı.
Dudaklarımı alayla zihnime kıvırmış, 'bu sefer oyununa kanmadım lanet olası ' dercesine zaferin tadını hissetmiştim. Ah cidden hastaydım.
Zaferin vermiş olduğu keyifle Yiğit'e dudaklarımı kıvırmaya zorlayarak;
"Uyandırdığın için sağol ,sonra görüşürüz. " diyerek yanından ayrılmıştım. Bugün hem kendimi hemde çevremdekileri oldukça şaşırtıyordum. Bir tebessümü 3 yılın uğraşları sonucunda zorla verebilmiştim Yiğit'e.
Yine usul adımlarla ve yerdeki başım eşliğinde ilerlerken kulağım kızların konuşmalarına takıldı.
"Yeni İmar Hukuku asistani gelmiş. Kızım adam taş gibi. Aşırı gizemli ,her yerinden tehlike akıyor."
Kızın laflarına karşılık içime dolan tedirginliğe engel olamadım. Demek yeni hoca gelmişti. Gerçek olabilir miydi?
Hızla başımı sağa sola salladım. Hayır bu sefer oyunlara kanmayacaktım. Olamazdı. Ben bile mantıksız buluyorsam, normal biri kahkahalarla gülerdi. Tam bir hastadan beklenilecek hareketle kendime alay edercesine güldüm. Bugün haddimden fazla kıvrılmıştı dudaklarım, hiçte hayra alamet değildi."Aynen kızım, taş, kaya, meteor gibi." diyen kıza karşı kendime olan alayım onlara döndü. Hangi normal insan birine 'taş ' derdi. Saçma hoşlantılarının merkezine koydukları 'prens ' lerine , saçma bir hitap kullanmaları en az bu cümle kadar saçmaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZEL
Ficción GeneralBaşım önde durağa doğru yol alırken sert bir bedene çarpıp sendelemedim. Ah hayır ben o aşk hikayelerindeki kötü çocuğunu arayan iyi kız değilim. Ben gerçek hayatı acı ve anlamsız boyutlarıyla yaşayan zavallının hikayesiyim.