Soğuğu hücrelerime kadar hissediyordum. Bulunduğum yer boş bir sokaktı. Tanıdık gelen bir sokak..
Gökyüzü karanlıktı. Buraya nasıl ve ne zaman geldiğimden haberim yoktu. Yürümek için kendimi zorladım fakat birkaç adımdan fazla ilerleyemedim. Vücudum soğuk nedeniyle donmuştu. Öyle ki nefes almakta bile güçlük çekiyordum.Üzerimdeki kıyafete bakınca istemeden de olsa yüzüm buruştu. İnce askılı, dizimin hemen üzerinde biten beyaz bir gecelikti. Ve ayaklarım çıplaktı. Mor rengine yakın bir renk olmuşlardı.
Etrafıma biraz daha baktığımda kar yağdığını fark ettim. Başımı gökyüzüne kaldırdığımda tenimin ürpermesine neden olacak kadar soğuk olan kar tanelerini kirpiklerimde, dudaklarımda,hatta tüm yüzümde hissettim.
Soğuktu. Ben soğuktan nefret ederdim. Ağlamaktan da. Ama ağlıyordum. Nefret etsem de ağlıyordum. Çünkü yalnızdım ve nerede olduğumu bilmiyordum. Korkmak istemiyordum. Bu kadar çok duyguyu aynı anda hissetmek istemiyordum. En son bu duyguları hissettiğimde çok küçüktüm. O günlerdeki gibi olmak istemiyordum.
Hıçkırık sesleri duymuştum. Çok uzaktan gelmemişti sesler. Sokağın başında küçük bir kız çocuğu belirdi. Belli ki sesler küçük kız çocuğundan gelmişti. Elleri ile yüzünü kapatmıştı ve ağlıyordu. Üzerinde pembe , ayıcıklı bir gecelik takımı vardı. Ayağında ise peluş ev terlikleri.
Bu kıyafetler benimdi. 8 sene önce. Benim kıyafetlerim ve benim küçüklüğümdü. Kız yanımda geçerken ona seslendim ama beni duymuşa benzemiyordu.
'Anne'
diyordu hıçkırıklarının arasından.
'Anne'
dedim bende. Sesimin fısıltı gibi çıkmasına rağmen , bir umut duyar diye.
'Bir'
dedim bu kabusun devamını görmek istemediğimi bilerek.
'İki'
uyanmak istiyordum bir an önce. Ve..
'Üç'
uyanamamıştım.
Yanımdan simasını hatırladığım çocuk geçerken onu durdurmaya çalıştım ama başaramadım. Hareket edemiyordum. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve uyanabilmek için dua etmeye başladım.
'Sen kimsin?'
Sesimi duymak istemiyordum. 8 sene önce olan hiçbir şeyi ne duymak ne de görkem istiyordum.
Afra. Ağzını kapatan ellere rağmen çığlık atmaya çalışıyordu. Kalbimin sıkıştığını hissettim. Canım yanıyordu. Hem benim canım hem de onun canı.
'Bırak beni !'
Gücümün yettiğince bağırdım. Bu sefer kendimi tutmadım ve ağlamaya başladım. Sarsılarak ağlıyordum. Bitmesini istiyordum.
'Lütfen..'
diye fısıldadım.
'Bırak beni...'
---
Her öğrenci okulu ne kadar seviyorsa ben daha az seviyordum. Çünkü okuldaki çoğu kişinin - öğretmenler de dahil - kafataslarının içinde beyin değilde bok çukuru taşıdıklarını düşünürdüm. Çevremdekiler de bu tezi doğruluyordu. Hangi aklı başında olan insan termosun içine işeyip , sıcak çay diye matematik hocasına içirirdi ? Aslında düşündüm de mantıklı bir fikirmiş. Sonuca bakacak olursak da ;
1. Çişli çay içen , elinde Haydar' ıyla koridorda dolanan , ona buna ahlak dersi vermeye çalışan Necip hoca kalp sıkışmasıyla hastaneye kaldırıldı ve önümüzdeki bir ay - yeni hoca gelene kadar ya da Necip hoca iyileşene denk- dersler boş geçecekti.
2. Her tenefüs dibimde biten Ali , hocaya çişli çay içirdiği için okuldan atılmıştı.
Onu görmeyecek olmam güzeldi. Tamam , bu fikri başımdan savmak için ona ben vermiş olabilirdim ama onun ciddiye alacağını sanmamıştım. Zaten çaya işemesini söylerken de ciddi değildim. Sonuçta nimetti o.
---
Her zamanki gibi sınıfa suratsız bir şekilde giriş yaptım. Sağ omzuma astığım çantamı sıranın üzerine koydum ve hiçbir şey olmamış gibi sırama oturdum. Hiçbir şeyden kastım Cenk'ti. Cenk okulunun en popüler çocuğuydu ve çetesi ile - o kadar çok arkadaşı vardı ki çete diyordum - her gün yeni uğraşlar bulurlardı. Anlaşılan bugün hedef bendim.
Yalnız unuttuğu bir şey vardı. Suratsız olabilirdim ama benim de bir otoritem vardı okulda. Herkes tarafından tanınırdım ve bir kavga olduğu zaman hiç tanımadığım kişiler bile benim arkamda olurdu.
Oysa ki bugünü sakin geçirmek istemiştim. Her zamankinden farklı okula yürüyerek gelmiştim. Gördüğüm kabusu unutabilmek için uğraşlar bulmuştum. - Bilmediğim dilde şarkılar ezberlemek gibi - bütün gün sıramda oturup kimseye karışmayacağıma dair söz vermiştim kendime.
Çantamdan mp3 çalarımı çıkartıp şarkı ezberleme işine devam ettim. Müzik içime işlemişti resmen. Öyle ki Cenk' in kahkahalarını bile duymuyordum artık. Sessiz bir şekilde şarkıya eşlik etmeye çalışıyordum. Gerçi Taeyeon' a eşlik etmek biraz zordu.
Sandalyemde biraz ileriye kaydığımda sıranın altında bir şeyin bacağıma çarpması ile birlikte irkildim. Hafif doğruldum ve elimle sıranın altını yokladım. Elime ince , kağıt gibi bir şey gelmişti. Yanlılmamıştım. Sıranın altında kahverengi , büyük bir zarf vardı. Zarfın üzerinde hiçbir şey yazmadığından açmamda sakınca olmayacağını düşünüp zarfı açtım. Sonuçta benim sıramın altından çıkmıştı. Tabi sıkıntı olmayacaktı. Zarfın içinde üzerine gazeteden kesilmiş harflerle yazılmış beyaz bir kağıt vardı.
' Bazen Uzağında Aradığın Şeyler Yakınında Olabilir.
K. '
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFES#Wattys2016
Teen FictionÖylece durmuş ona silahı uzatıyorken kanın damarlarımda akışını, her bir hücremin küllerinden yeniden doğduğunu hissediyordum. Silah namlusu alnımın tam ortasındayken bana kattıklarını, kendini benden acımasızca alışını izliyordum. Sessizdik. Ve be...