Beline kadar uzanan saçlar , mavi göz , suratsız bir kız. İşte o bendim. Afra Aktaç. Aktaç varislerinin 18 yaşındaki ilk ve tek kızı. Her ne kadar kulağa hoş gelsede öyle değildi. En azından ben hoş değildim. Çoğunlukla boştum.
Cenk'i dövmüş olmam da suç değildi , üç gün uzaklaştırma almam da. Aksine ödüldü. ' Okulun popüler çocuğu Cenk KARAHAN , okulun suratsız kızı Afra AKTAÇ 'tan yumruk yedi. ' haber başlığı da güzeldi. En azından youtube da en çok izlenenlerdendim. O videoyu çekeni ve yükleyeni bulursam onun için de bir kameramana ihtiyaç duyulacaktı.
Saçma olayın üzerinden iki gün geçmişti ve yarın cezam (!) bitecekti. Sıranın altında bulduğum kağıdın Cenk'in işi olduğunu düşünüp onunla konuşmaya çalışmıştım ama süper zeka (!) arkadaşım (?) Cenk beni sinirlendirecek sözler sarf etmişti ve sonuçta yumruğum gözüne inmişti.
' K ' her kimse ya da bu şakayı yapan her kimse onu bulunca hakim olabileceğimi sanmıyordum. Çok pis dayağımı yiyecekti şerefsiz. Eh, söylemesi ayıptır ama bir aralar kendimi savunmak için özel dersler görmüştüm ve... gerisi öyle işte.
Öğlen olmuştu ve ben hala yataktaydım. Peki yataktan çıkmak istiyor muydum ? HAYIR. Çünkü neden ? ÜŞENMEKTEN. İki gündür işemek ve yemek yemek için yatağımdan çıkmıştım. Gerekli tüm malzemleri de odama taşımıştım. En çokta erzak. Survivordayım mübarek. Evdeki her şey kepek , light. Bakkal Ahmet amcanın çırağı da olmasa aç kalacaktım valla. Allah'tan odalara servis vardı. Zengin bakkalı böyle bir şey olsa gerek.
Kendimi yeniden uyumak için hazırlamışken odamın kapısının açılmasıyla zaten uyuyormuşum gibi rol yaptım. Bugün de nasihat kaldırabileceğimi sanmıyordum. Ama bu koku... farklıydı.
" Rima. " diyip gözlerimi açtım. Parfümünün kokusundan anlamıştım onun geldiğini. Rima benim bebeklikten beri arkadaşımdı. Bana herkesten daha yakındı. Öyle ki en çok onun yanında kendim gibiydim. Toplum içinde somurtkan olan ben yanımda Rima varken bambaşka birisi oluyordum. Gerçekten içten gülüyordum ve hatta ergence espriler yapıyordum. - 2015'in son günü, seneye görüşürüz gibi. -
Rima ; esmer, benden en fazla üç santim uzun, kahverengi uzun saçlı, çikolata rengi gözleri olan taş gibi hatundu. Onu kıskanmıyor değildim. Hayır, kıskandığım şey dikkat çekmesi değil insanların ona bakmasıydı. Rima'yı o kadar çok benimsemiştim ki benden başka kimseyle konuşmasın diye onu kaçırabilirdim bile. Tamam kabul. Kafayı yemiştim.
---
" Bence siyah olanı daha güzel. " dedim Rima'nın sağ elindeki eteği işaret ederek. Pembe eteğe bakmamıştım bile. Her şey gereğinden fazla pembeydi.
Rima omuz silkip siyah eteği yerine astı ve pembe pileli mini eteği alışveriş sepetinin içine koydu. Tabi bana ' zevksiz ' , ' biraz renkli bir şeyler giyin ' demeyide ihmal etmedi. Hayır, madem benim beğendiğim şeyi almayacaksın neden bana soruyorsun ? Zaten siyah etek de güzel değildi ama en azından siyahtı. Hem ben etek sevmezdim. Çoğunlukla salaş şeyler giymeyi tercih ederdim. Kafama eserse de bazen şort.
Kıyafetleri aldığımız mağazadan çıktıktan sonra dinlenmek için bir kafeye oturmuştuk. Kafenin için oldukça dolu olduğundan biz dışarıdaki masalardan birine oturmuştuk. Hava ne çok sıcak ne de çok soğuk olmadığı için dışarıda oturmak daha cazipti.
Rima çilekli pastasını yerken bir yandan da telefonu ile uğraşıyordu. Arada bir iki cümle söylüyor, sonra gülüyor, sonra tekrar telefona dönüyordu. Güya bugün beni depresyondan çıkarmak için okulu kırmıştı. Pehh. Ne de eğleniyorum ama !
Can sıkıntısından kafedeki insanları incelemeye başlamıştım artık. Öyle ki dudaklarını bile okumuştum. Mesela sağ çaprazımızda oturan kız ' Benimle birlikte olduktan sonra mı ayrılasın geldi ! ' dedi. Gerçi dediğini duymak için dudak okumama gerek yoktu. Kız hökürmüştü resmen. Rima da dahil - ki o telefondan başını kaldırdıysa siz düşünün - herkes kıza bakmıştı.
Ve bir kere daha erkeklerden nefret ettiğim için kendimle gurur duymuştum. Kendimi seveyim ben...
Birkaç dakika sonra her şey normale dönerken bende etrafıma bakmaya devam ettim. Kafenin diğer ucunda oturan bir kişi dikkatimi çekmişti. Sırtı bana doğru dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Arkasında büyük harflerle ' KBAEMR ' yazan siyah bir deri ceket giymişti ve başında da şapka vardı. Yani istemeden de olsa dikkatimi çekmişti.
Masanın üzerine fırlatılan beyaz bir kağıtla neye uğradığımızı şaşırmıştık. Kağıdı fırlatan küçük bir çocuktu ve hemen ardından koşarak gözden kaybolmuştu. Rima " O da ne ? "diyip sandalyesininde biraz ileri kaydı. Kağıt benim önümdeydi yani benim açmam gerekiyordu. "Ee hadi merak ettim. "
Rima'ya baktıktan sonra kağıdı açtım ve masanın üzerine koydum. İkimizde eğilmiş kağıtta yazanı okuyorduk. Yani okumaya çalışıyorduk.
" Velede bak dalga geçiyor bizimle. " diyip ayağa kalktı Rima. "Ben hesabı ödemeye gidiyorum bir yere kaybolma sakın. " ve bunları söylerken yanaklarımı sıkmıştı. Bana dokunması hoşuma gidiyordu. Elleri sıcacıktı ve pamuk gibiydi. Üstelik çilek kokusu onun ellerinde daha güzel oluyordu. ( el kreminin kokusundan bahsediyor )
Rima'nın gidişini izlerken gözüm yeniden masadaki kağıda takıldı. Kağıtta;
' KBAEMR ' yazıyordu. Çok geçmeden kaşlarım çatılmıştı. Hemen ileride oturan çocuğun ceketinde de bu kelimeler yazıyordu. Kendi kendime düşünmeye başladım.
' KBAEMR ' bu kelimeler bir şey ifade etmeliydi. Üstelik baş harfi ' K ' idi. Kelimeleri kafamda uygun yerlere yerleştirdiğimde ortaya KAMBER ismi çıkıyordu. Kamber ve K.
Zarfı gönderen kişi bu olmalıydı. Sandeliyeden hızla kalkıp çocuğun yanına doğru giderken sanki geldiğimi görmüş gibi o da kalktı. Yüzünü hala göremeştim.
" Hey, sen ! " diye seslenmemle caddeye atlayıp koşmaya başladı.
Hah. İşte şimdi kovalamaca başlamıştı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFES#Wattys2016
Teen FictionÖylece durmuş ona silahı uzatıyorken kanın damarlarımda akışını, her bir hücremin küllerinden yeniden doğduğunu hissediyordum. Silah namlusu alnımın tam ortasındayken bana kattıklarını, kendini benden acımasızca alışını izliyordum. Sessizdik. Ve be...