Bölüm 4: Tate Langdon

71 4 0
                                    

1994

Matter Lisesi son sınıf öğrencisi olan Tate okulla ilgili psikolojik sorunları vardı. Bazı zamanlar okula gitmez ya da derslere geç girerdi çoğu zaman derslerde uyurdu. Tate dışında tüm okul çok normaldi ta ki 14 Nisan'a kadar. O gün Tate yine alışıldık bir şekilde okulda yoktu. Bu durumdan kimse şüphelenmemişti, şüphelenmelerine de gerek yoktu, çünkü Tate zaten böyle bilinirdi. Ama o gün Tate okula saat 11:34'te gelmişti. O gün okulda katliam yaratacaktı.

*Tate*

Sabah kalktığımda işte bugün demiştim. O gün geldi sanırım. Evde sakladığım pompalı silahı alıp okulu basacaktım. Silahı aldım ve yüzüme maske yaptım. Üzerime uygun kıyafetler giyip okula gittim. Koridorda herkes bana bakıyordu. Sakladığım silahı çıkartıp gördüğüm ilk kişiye sıktım. O anda rutin okul gününü bir panayır yerine çevirmiştim. Herkes çığlıklar atmaya başlamış ve sağa sola kaçışıyorlardı.

*Kütüphane*

Bir ses duyuldu. Kütüphanede 6 kişiydik. Biri kütüphanede görevli olan öğretmenimizdi, dört arkadaşımla beraber çalışıyorduk ve bir an durduk. Sanırım ses bir silah sesiydi. Sonra 2 el daha ateş edildi. Evet silah sesiydi. 30 saniye sonra 3 el daha ateş edildi. Okula silahlı bir saldırgan gelmişti. Hocamız bize saklanmamızı söyledi. Bir arkadaşımız kütüphaneye hızla girdi ve okulda bir saldırgan olduğunu ve gördüğü herkese ateş ettiğini söyledi. Derin bir sessizlik oluştu. Kapının arkasından yaklaşan ayak sesleri duyduk. Hepimiz korku içinde sağa sola kaçıştık. Kitap raflarının arasına, masanın altına ve bilgisayar masasının yanına saklandık. Silahlı saldırgan gelmişti ve kapıya pompalıyla bir el ateş etti. Kapı delik deşik oldu. İçeriye girdi ve yavaşça kütüphaneyi gezmeye başladı.

Kız arkadaşımla masanın altına saklandık. Onun ayaklarını görebiliyordum. Karşıda kitap raflarının arasında saklanan arkadaşımızı gördü ve göz göze geldiler. Silahını kaldırdı ve kafasına bir el ateş etti. Orada yığıldı. Karşıdaki masada bir telefon vardı. Bilgisayar masanın yanına saklanan arkadaşıma karşı masanın üstünde bir telefon olduğunu ve polisi aramasını söyledim. Arkadaşım boş bir an kollayıp telefonu aldı. Numarayı çevirmeye başladı. Tam o sırada saldırganın ona doğru ilerlediğini gördüm.

Tam karşısında duruyordu. Arkadaşım kafası saldırgana doğru kaldırdı. Saldırganla göz göze geldiler. Saldırgan pompalı silahını yine arkadaşıma doğrulttu. "Yapma, lütfenn.. yalvarırım yapmaa." ...

Onuda vurmuştu. Daha sonra saldırgan kütüphanede gezinmeye başladı. Görevli öğretmen karşısına çıktı ve bunu yapmamasını söyledi, polislerin onu yakalayacağını ve hapse atacaklarını söyledi. Ama saldırgan onu dinlemedi ve görevli öğretmese silahı doğrulttu. Öğretmen kütüphanenin arka kapısına doğru koşmaya başladı. Saldırgan o kadar sakindi ki arkasından hiç koşmadan yavaşça silahını ona doğrulttu ve bir el ateş etti. Öğretmen sağ bacağından vurulmuştu. Yere düştü ve sürünerek kapının önüne geldi, kapı açtı dışarı çıktı. Saldırganın ona tekrar ateş etmemesi bizi çok şaşırtmıştı. Saldırgan geriye dönüp tekrar gezinmeye başlamıştı. Sanki bizim burada olduğumuzu biliyor gibiydi. Bizim burada olduğumuzu bilmesi için daha önceden bu okula gelmiş olmalıydı yada bu okulda okuyor olmalıydı... Bir dakika... Tate?... Bu Tate olabilir miydi? Aklıma ilk o gelmişti çünkü bu okuldaki tek yalnız kişi oydu ve psikolojik sorunları vardı. Yanımdakı kız arkadaşımda onun olabileceğini düşünüyordu. Dahada korkmaya başladı. Sesli ağlamaya başladı. Susmasını söyledim çünkü o bizi bu şekilde çok kolay bulabilirdi.

Kız arkadaşımı koruyabilmek için masanın altından çıktım. Arkasi dönüktü, saçlarını arkaya taramış yüzünde iskelet makyajı vardı. Yüzünü tam tanıyamadım ama boyu, saçlarının uzunluğu tam Tate'e benziyordu. Artık emindim o Tate'ti. "Bizden ne istiyorsun? Neden bunu yapıyorsun. Bırak bizi lütfen?!"

*

Erkek arkadaşım masanın altından çıkacağını ve onunla konuşacağını söyledi. Fısıldayarak gitmemesini söyledim, onuda vuracağından emindim. "Bırak gitsin." dedim. "Bizim burada olduğumuzu biliyor. Bizi bulmadan gitmeyecektir."

Saklandığı yerden çıkarak ona seslendi. Arkası dönüktü. Korkuyordum, zaten yeterince arkadaşım gözlerimin önünde ölmüştü ve erkek arkadaşımıda kaybetmek istemiyordum. Biraz bekledi ve erkek arkadaşıma doğru yavaşça döndü, etrafta arkadaşlarımın cesetleri vardı. Erkek arkadaşımın söylediklerini sanki başka dilde konuşmuş ve söylediklerini anlamamış gibi bir ifadesi vardı. Biraz daha bekledi ve silahını hiç beklenmedik bir zamanda ateşledi. Lanet olsunn!! Erkek arkadaşımı anlının ortasından vurmuştu. Yere düştüğünde yüzü bana dönüktü ve gözleri açık boşluğa bakıyordu. Siktik çok korkmuştum. Korkudan altıma işemiştim. Korkudan titrerken bir yandanda gözlerimle onu takip ediyordum. Ayakları bana doğru dönmüştü. Benim burada olduğumu biliyordu. Yavaşça masaya yaklaştı. Elleriyle masanın kenarlarını sıkıca kavradı. Bildiğim tüm duaları okudum. Ama artık o andan sonra hiç bir şeyin geri dönüşü yoktu. Hızlıca masayı üzerimden attı. Silahını bana doğrulttu. Silahın içini görebiliyordum. Bir silaha birde onun gözlerinin içine baktım... *BAAM*

O gün okulda büyük bir katliam yaşandı. Her yıl 14 nisanda okulda ölenlerin anısına tören yapılır, ölen öğrencilerin sıralarına çiçekler konur.

Polisler olayı planlayan kişinin izi sürmeye başladılar. Aynı yıl içerisinde polisler bu katliamın kimin yaptığını buldular. Tate. FBI ekibini onun evine gönderdiler, bir köşkte yaşıyordu. FBI onun odasına çıktılar, odada oturuyordu. Onu almak için geldiler ama Tate onlarla gitmek istemiyordu. İşaret parmağıyla silah işareti yaparak kafasına götürdü "Buum!" bunu yaptıktan hemen sonra hızla yatağına atladı, yastığının altında sakladı silahı çıkarıp ateş edecekti. FBI ekibi fazlaydı ve ondan önce davranıp Tate'i kurşun yağmuruna tuttular. Tate oracıkta ölmüştü.

Artık o günden sonra Tate'in hayaleti o köşkte geziyordu. Artık o bir ölüydü ve o köşkte ölenleri ancak köşkte yaşayanlar görebilirlerdi...




ÖlüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin