1

802 74 39
                                    

"Bizim atalarımız Atina'dan gelmiş. Bizim için zeytin ağacı çok önemlidir. Bir gün Poseidon ve Athena..."

"Evgenia!"

"Ne var be?"

"Şu saçmalıkları bana neden anlatıyorsun?" Sadık sırıtıyordu.

"Kes sesini, Anadolu halkının böyle efsaneleri yok diye kıskanıyorsun."

"Yanılıyorsun sevgili Evgenia'cığım, Anadolu halkının öyle güzel efsaneleri var ki senin Poseidonun halt etmiş."

"Ama benimkini dinlemedin bile!"

"Tamam hadi anlat."

"Poseidon ve Athena Atina kentinin baş tanrısı olmak için yarışmışlar. İki tanrı da kente bir armağan verecekmiş, böylece Atinalılar kimin hediyesini daha çok beğenirse onu seçeceklermiş."

"Adamlardaki keyfe bak yahu."

"Sadık!"

"Tamam sustum."

"Poseidon kentlilerin en çok isteyeceği şeyin bir su kaynağı olduğunu düşünmüş, üç dişli çatalını bir kayaya batırıp su fışkırtmış. Ama çıkan su tuzluymuş. Sen yine neye gülüyorsun be?"

"Tuzlu mu çıkmış? Ay gülmekten öleceğim. Adam haşa tanrı olacak tatlı suyla tuzluyu ayıramıyor şimdi gülmekten çatlayacağım ay!" Sadık gülme krizine girerken bir taraftan da kızgın Rum kızından kaçmaya çalışıyordu.

Zeytin ağacının çevresinde bir iki tur attıktan sonra ikisinde de gülmekten hal kalmamıştı. Sadık kızı zeytin ağacının gövdesine yaslamıştı.

"Athena ne yapmış peki?"

Evgenia Sadık'a oyuncu bir bakış attı.

"O da yerden bir tane zeytin ağacı çıkarmış. Atinalılar da hemen onu seçmiş. Zeytin ağaçları sence de büyük bir zenginlik değil mi?"

"Valla onu bilmem de hikayen saçmaydı. Tamam vurma tamam! Bir tane daha efsane anlat. Sonra ben de iki tane Anadolu efsanesi anlatayım sana. Böylece hangileri daha iyi seçmiş oluruz."

"Kabul."

"Zeus'un ölümlü bir kadından olan Heracles diye bir oğlu varmış. Bu çocuk o kadar güçlüymüş ki, daha bebekken, Zeus'un ölümsüz karısı Hera onu boğmaları için iki yılan gönderdiğinde onları çıplak elleriyle boğmuş."

"Bizde de var be aynısından!"

"Kesin bizden çaldınız."

"Neeey?"

"Hadi sen de anlat iki tane."

"Peki, başlayayım..."

"Oğuzların ceddi Oğuz Kağan adında bir kahraman. Bu kahraman doğduğu vakit çok güzel bir çocukmuş. Bu güzel çocuğun dudakları ateş gibi kırmızı, kaşları ve gözleri simsiyahmış. Annesinin memesini bir kere emmiş, bir daha emmemiş. Bundan sonra da hemen yürümeye ve konuşmaya başlamış..."

"Aaaa, yalancı seni. Bu bizim efsanelerden fırlamış resmen be!"

"Siz bizden çaldınız kesin."

"Boşver hadi ikincisini anlat."

"Bu efsane Kız Kulesi ile ilgili. Hükümdarın birine çok sevdiği  kızının 18'ine bastığında bir yılan tarafından sokularak öleceği söylemişler. Bunun üzerine hükümdar denizin orta yerine o kuleyi inşa ederek kızını oraya kapatmış. Bir gün hükümdarın kızı hastalanmış, bunun üzerine tüm hekimler seferber olmuş ancak çare bulunamamış. En sonunda bir hekim hükümdarın kızını iyileştirmiş ve hükümdar o günü bayram ilan etmiş,  kutlamalar, törenler ardı arkası kesilmemiş. Aynı gün kuleye bir üzüm sepeti  göndermişler, bu sepetin içinde küçük bir yılan varmış ve kızı sokup öldürmüş."

Evgenia ürpermişti.

"Böyle hikayeler beni üzüyor."

Sadık'ın yüz ifadesi değişti.

"Seni üzmekten nefret ediyorum. Üzgünüm."

Evgenia kollarını Sadık'ın boynuna doladı.

"Boşver onu. Şimdi ikimiz de berabere kaldık, değil mi?"

Sadık güldü. 

"Görünüşe göre öyle."



Yangın (TurGre)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin