Gece yarısından sonra bir çok olay gün yüzüne çıkardı. Bizler fark etmezdik. Fark edemezdik. Çünkü bizlere fark etmememizin gerektiği öğretilmişti.
Uykumuzun bir arasında tamamen dünyayla ilişkimizi keseriz. Bedenlerimiz sonsuzluğun kapısına kadar gider ancak aklımızın alamayacağı kadar büyük çelişkiler içinde oluruz. İstemsizdir bu olay. Elimizde olmadan tanışmak zorunda kaldığımız, adlarını bile bilmediğimiz ve yüz hatlarını hafızamızda tutamayacağımız kadar sayısız insanla tanışmak zorunda bırakılırız. Bunu önlemenin mümkün olmadığı kadar bizde yarattığı etki gereksizlikdir. Hafızamızı gereksiz görüntü ve sesle doldurmak yerine yapacak daha bir çok şeyin olması da bu durumu engelleyemez.
Derin bir nefes alarak yaklaşık iki saattir başında durduğu televizyonun karşısından kalktı. İzlediği filmden etkilenmişe benzemiyordu. Ancak işittiği son cümleler onda tüylerini ürpertircesine bir etki yaratmıştı. 'Saçma' dedi koltuktan kalkıp bilgisayarının başına otururken.
***
Üniversitemin ilk yılı beklediğimden daha da yorucu geçiyordu. Ardı ardına gelen projeler ve bunları peşi sıra takip eden sorumluluklar iyice ağır gelmeye başlamıştı. Yetiştirmem gereken sunumları hazırlamak için bir kaç araştırmadan sonra yazılarımı yazmaya başladım. Gece yarısı olmuştu ve bedenim kendisini hissedemeyecek kadar halsizleşmişti. Elimdeki kahve fincanını masanın üzerine dökülmüş olan bir kaç bisküvi kırıntısının yanına bıraktım. Projenin devamını sabah hazırlayacaktım. Bu sene iyice kendi içime kapanmış, sosyallikten uzaklaşmıştım. Hayatım düpe düz monotonlaşıyor ve ben de nedense bu durumdan bir türlü rahatsız olamıyordum. Çevremdeki insanlar bu kadar çok çalışmamı kendime eziyet ettiğimi düşündüklerinden engel olmaya çalışıyorlardı. Ancak ben bunların önüne geçiyor günde yalnızca bir kaç saatimi uykuda geçirerek yaşamımı sürdürüyordum.
Başımı yastığa koyar koymaz uyuyamazdım. Mesela o gün yaşadıklarımı analiz etmez ve ne konuda hata yaptığımı düşünmezsem rahat edemezdim. Ancak bir kaç saat sonra kalkıp tekrar sunumun başına oturacağımı hatırlayınca gözlerimi yumdum.
Sabah olduğunda vücudum hala bitkindi. Uykumu tam alamıyordum ve her an dışarıda bir yerlerde uyuya kalmaktan korkuyordum. Bilgisayarımı alarak koltuğa geçtim.
'Uluslararası şirketlerin düzenlemiş olduğu öğrenci değişim programı çerçevesi altında, yarım dönem olmak üzere Norveç'e gitmeye hak kazandınız.'
Projeyi hazırlamak için mail adresime girdiğimde bu mesajla karşılaştım. NORVEÇ! Bir kaç kez daha okudum. Defalarca okuyup her seferinde gerçek olduğu için şükrettim. Tüm yorgunluğum gitmiş, yerini mutluluğa bırakmıştı. Yarım kalan projemi yarım bırakarak kampüse en hızlı şekilde gittim. Gerçek olabileceğine inanmıyordum. Dekanlıkla görüştükten sonra, önümüzdeki hafta gidebileceğimi söylediler. Her şeyi bırakıp eve geri döndüm ve birkaç işimi hallettim. İlk olarak hayattaki tek yakınım olan ve aynı zamanda da bana en uzak olan kişiyi -ağabeyimi- aradım. Geçmişte yaşadığımız onca şeyden sonra aramızda buz dağları vardı ve ancak çok önemli bir şey olursa iletişime geçerdik. İlk aradığımda açmadı ve bir kaç kez daha denedim. Bir kaç aramadan sonra Alcander telefonunu açtı. Direk konuya girmek yerine yüz yüze söylemeyi tercih ettim. 'Yarın yanına geliyorum' diyerek telefonu kapattım. Telefonu kapatıp uçak biletlerine bakmaya başladım. Gerçekten de şu an için böyle bir haberi beklemiyordum. Alcander ile farklı şehirlerde yaşıyorduk ve en erken saate bir uçak bileti aldım.
İnternet sitesini kapadıktan bir kaç dakika sonra zil çaldı. Aşağı indim ve kapıyı açtım. Bir kargo paketi kapının hemen önüne bırakılmıştı ve etrafta kimsecikler yoktu. Paketi içeri alarak masanın köşesine bıraktım. Mutfağa geçip kendime papatya çayı hazırlarken bir yandan da kutuyu inceledim. Bir kaç kez çevirdikten sonra üzerinde 'Yağız'dan Alecta'ya ' yazan bir not buldum. Paketin en dış ambalajını açtığımda özenle iliştirilmiş olan bir çocukluk resmi ile 'en güzel dostluklara' yazılı ikinci bir notu buldum. Resmi görene kadar 'Kim bu Yağız' diye düşünürken, çocukluk arkadaşım olan ve ortaokula kadar beraber okuduğum esmer ve şirin burunlu küçük yaramaz çocuğu hatırladım. Kutunun içerisine bir kaç resim daha bırakılmış ve bununla beraber telefon numarası yazılmıştı. Yüzümde bir tebessüm uyandıran bu hediyeyi biraz daha incelerken bir yandan hazırlamakta olduğum papatya çayından bir yudum almak için bakmaya ara verdim. Kutunun üzerinde yazan şehre baktığımda aynı şehirde yaşadığımızı fark etmem ve şaşırmam uzun sürmedi. Telefon numarasını çevirmeye başladım. En azından bunca yıl sonra beni bulmuş ve kendini hatırlatmıştı. Hiç olmazsa bir teşekkürü hak eder diye düşündüm ve arama tuşuna bastım. Ancak açan olmadı. Nasıl olsa geri döner diyerek telefonu bıraktım.
Yağızla en son lisenin birinci dönemi, annem Agata'yı kaybettiğimde başsağlığı için geldiğinde görmüştüm. Sonra zaten hayatım tamamen değişmişti. Ve geçmişten kimseyle görüşmüyordum.
***
'Seni seviyorum' dedi sessizce. Fısıldamaktan daha da alçak bir sesti. Kulağına eğildi ve tüm bedeni sadece onun elini hissediyordu. Agata merdivenin son basamağından geri dödü. Arabanın bagajında eşi için aldığı hediye duruyordu. Bunu unutmuş olamazdı. Hemen aşağı inerek hediyeyi eline alarak geri döndü. Evlilik yıl dönümlerinde sürpriz yapmak istemiş ve kapıyı anahtarıyla sessizce açmış, ancak açtıktan sonra olanlar o kadar da sessiz olmamıştı. Hayatında yoldaş olan eşini başka bir kadınla beraber görmüş ve ne yapacağını bilememişti. Öyle ya da böyle araları düzeldi. Beraber iki evlilik yıl dönümü daha geçirdiler. Agata, Alcander'e hamileydi ve ona tek başına bakamazdı. Bu yüzden Agata eşini affetmek zorunda kaldı ancak o iki evlilik yıl dönümünde de Agata hiç bir zaman elinde hediye ile gelmedi. Alcander doğduktan hemen sonra Alecta'ya hamile kaldı. Alecta da doğduktan bir kaç ay sonra babaları Tamer, eşi Agata'yı ve iki çocuğunu terk etti. Agata, çocukları büyütmek için çabaladı. Alecta liseye başladığında Alcander ise üniversiteye hazırlanıyordu. İşte tam o zamanda Agata'nın vücudu bu kadar seneyi kaldıramadı. Ve cansız bedeni bir kaç gün içinde can verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜREÇ
Teen FictionBir küre düşünün. İçerisinde insanların hapsolmuş bedenleri. Farklı düşünceleriyle o küreyi değiştirdiklerini farzedin. Beklediklerinin, beklenenlerin farklı anlamlar taşıdığını ve aşkın, huzurun, korkunun bizim tüm benliğimizi oluşturduğunu... Tüm...