Jimin'in ağzından,
Yun Hee'ye git demiştim ama kalbim acıyordu. Onsuz nasıl yapacaktım ben? ona bu kadar aşıkken nasıl bırakacaktım onu? Birden ilk tanıştığımız günü düşündüm. Hepsi birer film şeridi gibi gözümün önünden geçmişti. Dans ettiğinde yere düşmüştü, ona yardım etmek istemiştim ve beni reddetmişti. İlk defa bir kız beni reddetmişti. Ben onu "Çirkin ördek yavrusu, buzlar kraliçesi" gibi görürken o da beni "Odun, hayvan" diye görüyordu ve şimdi.. ben o buzlar kraliçesine sırılsıklam aşıktım. Onsuz yapamayacağımı anlayarak evden çıktım. Deli gibi yağmur yağıyordu ve ben üniversitenin etrafında Yun Hee diye bağırıyordum. Ona aşık olduğumu söylemeliydim. Ama o yoktu, bulamıyordum hiçbir yerde. Yun Hee'nin kaldığı yere gittiğimde kapının önünde görmüştüm.
-Yun Hee, diye bağırdım. Bana döndüğünde o ıslak saçları yüzünün bir kısmını kapatıyordu. Omuzları düşmüş, çaresiz gözlerle bana bakıyordu.
Ve..
Ona aşık olduğumu söyledim. Gidip sarıldığımda o kadar mutluydum ki. Benim onun için atan kalbimi kabul etmese bile, her şeyi söylediğim için kendimi rahatlamış hissediyordum.
Yun Hee'nin ağzından,
Sonunda mutlu olacaktım, beni mutlu edecek tek kişi Jimindi ve o beni sevdiğini söylemişti. Sarılmayı bıraktığında bir adım geri attı. Gözleri ... Gözleri parlıyordu bana bakarken. Konuşmaya başladı,
-Yun Hee. Özür dilerim.
-Neden diliyosun?
-Bugün sana git dediğim için. Git dedim ama anladım sensiz yapamayacağımı. olamaz Yun Hee. Sensiz olmaz. Belki beni kabul etmeyeceksin ... derken susturdum.
Ben ilk defa böyle yaptım...
Jimin'in konuşmasını bölerek, ellerimi yüzüne koydum ve ben öptüm. Gözlerimi kapatmıştım. Kalbimin atışları çok hızlıydı. Gözlerimi açtığımda Jimin'de gözlerini kapatmıştı. Geri çekilerek Jimin'e baktım. Ağlıyordum galiba. Bu soğukta gözyaşlarım yanaklarımı ısıtıyordu. Burnumu çekerek konuştum,
-Seni aptal... bana niye git dedin sen. Senin yüzünden ağlamak zorunda mıyım ben ya..! Bana bak Park Jimin bir daha beni kabul etmezsen gibi bir cümle kurarsan gerçekten seni döverim. Benim tek mutlu olduğum insanı ben kabul etmeyecek miyim? Aptal mıyım ben?
Jimin bunları söylediğimde gülümsüyordu.
-Yun Hee, kabul et aptalsın, derken gözleri kısılmıştı. Yok olmuştu hatta.
Bir anda hapşırdım.
-"Haaapşuuuuğ"
Jimin hemen beni tutarak yürümeye başladı.
-Nereye gidiyoruz? diye sordum.
-Başımın belasısın işte. Hasta olacağını bildiğim için seni götürüyorum, dedi.
Yağmurda hızlıca koşarak arabasına gittik, oldukça uzaktaydı. Boşuna bu kadar koşmuştuk. Direk bizim eve girseydik daha iyi olurdu diye düşünmeden edemedim..
Arabasına bindiğimde emniyet kemerimi taktım. Bugünkü hataya bir daha düşemezdim. Gerçi ben az önce Jimin'i öpmüştüm. Artık bana yakın olduğunda utanmam, heralde. demi? Jimin ıslak saçlarını elleriyle dağıtırken onu izliyordum. Birden bana döndü.
-Çok yakışıklıyım, değil mi?
-Hah, ne demezsin, deyip gözlerimi kıstım.
Arabayı çalıştırdığında klimayı açtı ve biz eve gidene kadar güzelce ısınmıştım. Evine geldiğimizde Jimin hemen odasına gidip kıyafetlerini değiştirdi. Bana da her zamanki pijamalarını getirerek,
-Değiştir üstünü, baya ıslanmışsın, dedi.
Banyoya giderek bana çok büyük gelen pijamalarını giydim. Banyodan çıktığımda kapının kenarında bekliyordu. Tekrardan beni banyoya sokarak saç kurutma makinasını aldı. Saç kurutma makinası varsa o sahne kesinlikle romantik olurdu. Saçlarımın arasına elini atarak kurutmaya başladı. Birden saçlarım kabarmıştı. Jimin bunu görünce gülmeden edemedi. onu öyle görünce bende gülmeye başladım. Saç kurutma makinasını dolaba koyarak banyodan çıktı. Romantik sahne? Neden olmadı? Odun diyorum da inanmıyorsunuz.!
Salona gittiğimde Jimin mutfakta bir şeylerle uğraşıyordu. Duvara yaslanarak onu izlemeye başladım. Bana yemek hazırlıyordu.
-Beni izlemeye devam mı edeceksin?
-Evet tabikii , dedim.
Gülerek bana döndü.
-Ben hastayken çorba yapmıştın hatırlıyor musun? Yun Hee, doğruyu söyle yemek yapmayı bilmiyorsun. Zehirleneceğim sanmıştım. Ahh , deyip kollarını birleştirdi ve beni kınar gibi baktı.
-Ama hepsini bitirdin.
-Sen yaptıysan içmek zorundaydım. Sen yaptın yani, sen. Ha baştan söyleyim bence yemek yapmayı öğren. Evlendiğimizde ben yapmak istemiyorum, dedi.
Ne? Evlenmek mi? Benimle evlenmek mi istiyordu?
- Evlencez yani? 10 seneye kadar öğrenirim ya , dedim ve kahkaha attım.
-10 sene mi? deyip öksürmeye başladı. O zamana kadar yaşlanırım valla. Olmaz, derken gülüyordum. Jiminle gerçekten mutluydum ben. Yanına giderek,
-Tamam çok iyi değilim ama yardım edebilirim sana. Birlikte yapalım, dedim ve Jimin'in dediklerini uygulamaya başladım. Yarım saat sonra çok güzel bir masa hazırlamıştık. Jimin telefonunu çıkarıp fotoğrafını çekti. Bana dönüp "Poz ver"dedi. Bende her zamanki V işaretimi yaparak poz verdim.
"Bugünü hiç unutmayacağım" dedi. Gülümseyerek yemeğe başladık. Birlikte çok güzel yemekler yapmıştık. Bitirdiğimizde tabiki de bulaşıkları yıkamadık ve salona gidip oturduk. Jimin elimden tutarak beni aşağı kata götürdü. Bir odanın önünde durduk. Böyle bir odanın olduğunu bilmiyordum. İçeri girdiğimizde ışıkları açtı.
Burası ... Harikaydı ...
Evin en büyük odası, dans odasıydı. Okuldaki odadan bile büyüktü. Her yerde ayna vardı, kenarlarda hoparlör ...
- İlk konuğunu selamla oda, dedi Jimin.
Yani bu odaya gelen ilk kişi ben miydim? Beni bilgisayarın yanına götürerek ,
-İstediğin şarkıyı aç dans edelim , dedi.
Bilgisayarın başına geçtiğimde Jeremih Ft. Krept & Konan - Don't Tell Em (Clean) şarkısını açtım ve dans etmeye başladık. Aynadan Jimin'e baktığımda yüz ifadelerini çok güzel kullanıyordu ve benden çok çok çok daha güzel dans ediyordu. Benim onun gibi olmam için kırk fırın ekmek yemem lazımdı galiba...
Şarkı bittiğinde Jimin yere uzanmıştı. Bir kolunu açarak,
"Gel" dedi ve bende koluna yattım. Sonra ona doğru dönerek sarılmıştım. Ben.. Ben şimdi çok mutluydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unrequited love::pjm
FanfictionHikayenin adı karşılıksız aşk'tan - unrequited love- olmuştur.