Her gecenin bir sonu olduğu söylenir ... Bu nekadar doğru bir açıklama ki. Kişi kendi sabahını getirmez mi? İstese gecenin körünü sabahın en ışıklı saatlerine çevirmez mi ? Ya da sabahın en güzel saatlerini gecenin bir körü yapamaz mı ? Elbette yapar herşey kişinin elindedir aslında.
Ben o olaydan sonra her saatimi gecenin körü olarak geçirdim. Hiç bir şeyi önemsemez duruma geldim. Umudumu kaybettim çünkü. Çok kolay söylenen bu iki kelime "Umut kaybetmek" bir cinayete eş değerdir aslında. Çünkü burda insanın içi ölür... Normal ölümlerden daha acıdır bu cinayet.
Benim son umudum du aslında o . İlk umudumu kaybettiğimde sanırım 8 yaşlarındaydım. Annemi kaybetmiş küçük bir kız çocuğuydum o zamanlar. O zaman bana"Annen yukarıda seni izliyor " demişlerdi. İnanmıştım o zaman ya da inanmak istemiştim. Bu yüzden her gece balkona çıkar yıldızlarla konuşurdum. Aslında konuştuğum yıldızlar değil annemdi .
İkinci umudumu kaybedişim ise daha dramatikti belkide.Çünkü o zaman herşeyin farkındaydım. Annemin acısını yeni yeni anlarken bi de üstüne abimi kaybetmiştim. Benim ilk aşkım babam değil de abim olmuştu hep. O korudu çünkü beni. Geceleri kabus gördüğümde babamın yanına gitmek yerine abimin yanına giderdim. Onu kaybetmek çok daha acıydı. Ya da ben büyümüştüm ve kimsenin geri.gelmeyeceğini abimin beni gökyüzünden izlemediğinin farkındaydım. Onu benden koparan şey annemin acısıydı . Annemin 4. ölüm yıl dönümünde çok içmişti ve kaza yapmıştı. Haberin gelişini hala dün gibi hatırlıyorum. Yıkılmıştık ben ablam babam . Kimse uzun bir süre toplanamadı. Sanırım ilk defa o zaman ölmek istedim. Ölmeye çok yaklaşmıştım. O an ki düşüncem daha fazla ruhum ölmesin,artık bedenim ölsündü. Ablam tuttu kaldırdı beni. Son umudumdu o. Fakat umutlar en sonunda bitiyor ve gidiyordu.
Benimkilerde gitti.
"Kızım yemek hazır hadi gel" diyen babam düşüncelerimi böldü. Ona sinirliydim ama bir şey de diyemiyordum.
"Yemeyeceğim baba lütfen ısrar etme dışarı çıkacağım". Tamam manasında kafasını sallayıp çıktı. Bugün o gündü. Umudumu kaybedişimin 5.doğum gününü kutlamaya gideceğim. Siyah bir pantalon siyah bir kazak ve montumu giyip çıktım odamdan. Aşağıya indiğimde babam ve Leyla da yemek yiyemiyorlardı. Ne kadar inkar etsem de Leyla bize önem veriyordu. Ama neyse siktir edin. Botumu giyip dışarı çıktım . Mezarlığa doğru yürümeye başladım. Ama bu sefer ki sanki bir farklıydı . Dışarısı fazla yağmurluydu. Aynı ablamı kaybettiğim günkü gibi... Ama nedense bu beni korkutmuyor aksine belki ona kavuşurum ümidiyle sevindiriyordu. Kulaklığımı takıp yürümeye devam ettim. Mezarlığa geldiğimde benle aynı anda başka bir çocuk.daha giriş yapmıştı. Ablamın yanına gittiğimde birden suskunlaştım.
Düşüncelerim durdu. Dilim bağlandı. Beynim işlevini yitirdi. "Beş yıl oldu be abla farkında mısın ? Hani hep beraber olacaktık ? Hani beni bırakmayacaktın? Hatırlıyorum da abim gittikten sonra bana"Senin kimseye ihtiyacın yok ben hep senin yanındayım demiştin. Abla sana ihtiyacım var. İnsan olmak için sana ihtiyacım var hemde çok fazla. Bazen sadece sen lazımsın. Babama sinirliyim ama birşey diyemiyorum . Sen yoksun, ben ne yapacağım? Bazen diyorum ki belkide en iyisi buydu. Dünya çok kötü abla, özellikle senden sonra. Berbat bir yerde yaşıyoruz ve kurtulunca arkamızdan ağlıyorlar. Doğunca öleceğimiz belirlendiğini bilenler gülüyorlar fakat ölürken sonsuzluğa gittiğimizi bilenler ağlıyorlar. Sencede garip değil mi? Ama nolursa olsun zor abla bazen yaşayamamak zor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umutsuzlar Şehri
Ficção AdolescenteUmudumu kaybedeli çok olmuştu. Umudunu kaybedeli çok olmuştu. Peki umut varmıydı? "Bazen sadece eskisi gibi umut etmek istiyorum" "Biliyor musun? Bazen bende istiyorum"