Başlangıç

168 13 7
                                    


Tamamen hayal ürünüdür :) 

*********

Story of my life...

Bazen kendinizi yalnız hissedersiniz. Yanınızda sadece aileniz olur. Göz yaşlarınızı kolunuza sildiğiniz de kapınız açılır ve üzeri ev yemeği kokan bir anne ve arkasından üzerinde işin yorgunluğu bulunan bir baba odaya girer ve size her şeyin düzeleceğini söyler.

O an ikisinin boynuna atlar ve yanaklarından öpersiniz. Her şey geçer bir anlığına. Birlikte salona geçer ve hiç bir şey olmamış gibi mutlu mutlu yemek yersiniz.

İşte ben hayatım boyunca bunlara özenmiş ve hasretle bu insanları izlemiştim. Hani şu hikayeler vardı ya, kızın geçmişi çok kötüdür bir prensi vardır ama hep yanında. Onunla birlikte aşarlar bütün zorlukları. Ama benim yanımda bunların hiçbiri yoktu. Hayatımın başrol oyuncusu bendim. Bir tek benim acılarım vardı hikayemde...

Şu an benim halimi gören herhangi biri benim deli olduğumu düşünebilirdi. Eve gelir gelmez üzerimdekileri çıkartmadan kendimi küvete atmıştım. Soğuk su vücudumu yalarken ürperen tenime baktım. Beyaz tenim, soğuk su yüzünden renk değiştirmeye başlamıştı. Küvet iyice dolmuş hatta taşıyordu. Kafamı suyun içine soktum ve nefesimin kesilmesini bekledim. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Sadece hesabımda milyarlarca param vardı. Ve bir de siyah Jipim.

Sanırım ailem olsaydı hayatım daha güzel olabilirdi. Ya da daha berbat. Annemin bana bakışlarını düşünüyorum da... Hep beni tutmaktan korkar bana nefretle uzaktan uzaktan bakardı. Baba ise annemin bu haline kızar benimle oyunlar oynardı. Ama bir süre sonra oda bana öyle bakıyordu. Bir yangın yüzünden ölmüşlerdi...

Ben cidden onlar için mi ölüyorum? Onlar için mi tanrının bana verdiği bu ruhu soğuk su ile kendi irademle mi alıyorum?! Benim buna hakkım yok!

Başımı soktuğum küvetin soğuk sularından çıkarttım. Akmaya devam eden musluğu kapatıp üzerimdeki ıslak kıyafetlerden kurtuldum. Yüzümde akan makyajımı temizledim ve ıslak saçımı kurutup dolabımın karşısına geçtim. Siyah dizüstü çoraplarımı giyip siyah zımbalı bir şort giydim. Beyaz bir tişörtü kollarımdan geçirip kırmızı bir deri ceket geçirdim üzerime. Kızıl olan saçlarımı açık bırakıp siyah şapkamı taktım. 

  yatağımın altındaki siyah büyük valizimi çıkartıp ne kadar kıyafetim varsa içine doldurdum. Yetmedi. Bir büyük boy valiz daha çıkartıp geriye kalan kıyafetlerimi de zar zor ona doldurdum. Aşağı inip arabamın bagajına koydum iki valizi de. Tekrar yukarı çıkıp büyük boy bir valize de ayakkabılarımı koydum. Sadece bot giyerdim. Yada marjinal ayakkabılar. Orta boy bir valize de şapka, iç çamaşırı, makyaj malzemeleri, vs. koydum. Onları da indirip birini bagaja diğerini arka koltuğa bıraktım. 

 Telefonumu, kulaklığımı ve siyah sırt çantamı alıp evin bütün güvenlik önlemlerini alıp yolculuğuma başladım.

Buralardan uzaklaşmalıydım. Geçmişi unutup sadece bambaşka bir şehirde bambaşka bir hayata sayfa açmalıydım. Bana hep korkuyla bakan insanlardan kaçmalıydım. Daha fazla burada duramazdım. 

 Ben Alev Kurt. 17 yaşında geçmişi karanlık ailesinin sevgisini hissetmeyen bir kız işte. Sıradan. Herkesin korktuğu, hiç arkadaşı olmayan kayan bir kuyruklu yıldız. Yere çakılmak üzere. Eğer buradan uzaklaşmaz ise gerçekten yere çakılacak olan bir tutam ben. Sadece ben, müzik, kitap ve tarzım var. Sahip olduğum, kendim gibi hissettiğim şeyler bunlar. 

 Anne, baba ve aile... Bana uzak üç kavram. Çocukluğum boyunca babam ve annem bana hep korku ve nefret ile baktılar. Bir yangında onları kaybettim. O günü hatırlamıyorum ama o yangından bir tek ben sağ çıkmışım. Nasıl? Neden? bilmiyorum! Allah kahretsin ki bilmiyorum!! Ben onlara ne yaptım! Onları kaybettim! Beni sevmediler hiç neden? 

Arabayı durdurdum bulunduğum ıssız ormanın asfaltında. Cidden çok ürkütücüydü. Ama şu an umurumda değildi. Kapıyı açtım ve arabanın önüne geçip yere çöktüm. Gözyaşlarıma yenileri eklenirken sinirden ellerimi yumruk yapıp yeri yumrukluyordum. Hayatıma onlarca kez yine küfür ediyor, soğuk asfaltı yumrukluyordum. 

Bir hışımla ayağa kalktım ve yol kenarındaki ufak su birikintisine diz çöktüm cidden suya bakmak bana iyi geliyordu. Kafamı eğdim ve suya bak-...

 Korku ile yerden kalktım ve titreyen ellerimi arkama aldım. O... o şey... su birikintisine gidip tekrar baktım. Yüzüm... korkunç görünüyordu. Saçlarım ateşten bir kamçı gibi hareket ediyor gözlerim adeta kıpkırmızı alevler ile yanıyordu. Yüzüm resmen sarı alevliydi. Hemen yol kenarında bulunan bir ağaca çöküp korkudan ağlamaya başladım. Yumruk yaptığım elimi ağaca vurdum ve...

 Ağaç aniden büyük bir şiddetle yanmaya başladı. Bana neler oluyor? Şu an bir rüyada mıyım? Korku ile yavaş adımlar ile geri geri gelip ayağım takılınca kalçamın üzerinde yere yapıştım. Bu ağaç nasıl yanmıştı?!

 Alevler içinde yanan ağaç bir anda sert bir rüzgar-... Pardon bir fırtına kısa sürede ağacı söndürüp sona ermişti. Kafamı çevirdiğimde uzun kıvırcık saçlı, yeşil gözlü tahminimce benim yaşlarımda olan çocuk kocaman bir gülümseme ile bana bakıyordu. Az önce fırtınayı bu çocuk çıkartmıştı! Yanlış mı görmüştüm?! Hayır! 

 Tamam bu kadarı bana çok fazlaydı. Korkudan kocaman açık olan gözlerim , daha büyük bir korkuyla bu kararmaya başlamıştı. Son olarak hatırladığım bir çift yeşil göz ve soğuk bir nefes...

*********

Karanlık bir odadayım. yalnız değilim birbirlerine karışan nefes alma sesleri  duyuyorum ve bana bakan kahverengi bir çift göz ile karşılaşıyorum. Etraftaki insanlar üşüdüklerine dair değişik iniltiler çıkartarak benden yardım istiyorlar. Herkes kollarını kavuşturmuş ellerini kollarına sürterek kendilerini ısıtmaya çalışıyor ve ağlıyorlardı. Her damlaları yere düşerek bir buz kütlesi oluşturuyordu.

- İçinde bir sürü sırrın saklıdır. Sadece sen bilirsin ama kontrol edemezsin. Kalbini dinleyemez sadece ona kaptırırsın kendini. Ya hakimiyetini kurarsın, ya ölürsün.

 Sesim çıkmıyordu. Sadece karşımdaki göze bakıyor ve vücudumdan çıkan ateşleri kontrol edemiyordum.

Sahi?! bana ne oluyordu böyle? Kendimi zorladım ve kollarımı iki yanıma açıp bütün odayı ateşe verdim. İçerideki insanlar bir yandan yanıyor ve çığlık atarak koşuşturuyordu.  Yerdeki buzlar eriyor ve ateşin verdiği güçlü etki ile anında buharlaşıp yok oluyordu. Korkuyla etrafıma baktım. Birkaç kişi yerde kanlar içinde yatıyor ve o kanlar kaynayarak cesetleri deliyordu. İnsanlar adeta eriyordu mum gibi. Acaba annem ve babam da mı böyle yandı? Vücutları eriyerek ve acı çekerek.

 Gözümden akan yaşlar mor sim gibi yere düşüyor ve yerde siyah dumanlar çıkartarak yok oluyordu.

 Karşımda duran kahverenginin en güzel tonunu taşıyan  gözlere baktım.

- Yardım e-et!

Onun da ağladığını gördüm. Akan her damla yaşı yere buz olarak düşüyordu.

- Sen ölmelisin.

Ağızından inilti ve üzüntü içerisinde çıkan bu iki kelimeyi gerçekten hak etmiştim. Ölmek istiyorum.

- Ruhumu azad et. Kurtulayım o zaman.

O kahverengi gözler bir anlığına kapandı ve tekrar açıldı.

- Beni affet.

Bir anda kendimi buz tutmuş gibi hissettim. Kalbimin etrafı bir buz kalkanı oluşturmuş ve yavaş yavaş bedenimi ele geçiriyordu. Gözlerimi kapattım ve kendimi boşluğa bıraktım. Karanlığa... Ve ateşe...

**********

Okuduğunuz için teşekkürler :)

oy ve yorumlarınızı bekliyorum...



Sırlar Prensesi : BOYUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin