Odamın kapısını aralayıp keskin sirke kokusunun peşine düştüm. Gözlerim alıştığı loşluktan ayrılınca kırpıştırdı durdu kendini. Boşverdim. Kapalı bile olsalar bulurdum sirke kokusunu.
Büyük lambanın alında oturmuş elini parçaladığı bezlerle siliyordu. Sirke kokusunun kaynağını bulmuş, içim rahatlamıştı.
-Aseton olmazsa çıkmaz.
Cevap vermedi. Eğilmiş, uzun ve ucuza boyanmış açık kahve saçlarını dizlerine değdire değdire hararetle ellerine sirkeli bezleri sürüyordu.
-Yapma dedim, kızartmışsın kendini.
Suskunluğuna devam edeceğini biliyordum, kendi kendime konuşuyordum sanki. Ona kendini anlatıyor, hatırlatıyor gibiydim. Ayaklanmaya çalışınca koluna yapıştım:
-Yara bandı sevdiğin için kendini kesmemelisin.
-Uzatıyorsun G. Sadece denedim.
Kolumu tutup çekiştirmemi engelledi.
-Ojeler asetonla çıkar. Sirke sadece salatada güzeldir. Burda neyi deniyorsun?
Omuzlarından baktı: tedirgin.
-Bırak beni. Kapat kendini o kara kutuya. Yalnızca burnun sızlayınca çıkart kendini o lanet mezardan. Ölmediğimi tasdiklemek için Ş.yi çağır. Birkaç portre çizsin ve siktir olup gitsin. Evet, şimdi artık kolumu sıkmayı bırakır mısın?
Elimi sıktığımın farkında değildim. Silkinip kendime geldim sanki. O ise bunun için bana birkaç saniye vermişti.
-Yaşıyorum. Hala kara kutuna kapanabilirsin. Hala duvarlara ayaklarını uzatıp günlerini düşünebilirsin. Ya da keskin sirke kokusunu takip edip söverek arkadaşının kolunu sıkabilirsin.
-Tamam yeşil...
Öğürtü sesi kulağımı doldurdu. Anlık bir tereddütle bağırdım kapıya doğru.
-O son bardağı içmeyecektin.
Öğürtü sesinin sahibi yeşil yüzüyle kapıda göründü. Anahtar delikte bir tur bile dönmemişti. Artık açık mı bırakıyordu? Kendiliğinden çıksın diye sirke kokusu. Bir gün sorayım bunu dedim, cebimden serçe parmağım boyutundaki deftere not ettim.
-Kapa çeneni.
Çenemi kapatmakta herhangi bir sorun yok. Ama her sabah ekşi kusmuk ve sirke kokusuyla uyanmak insanda bazen sersemlik yapabiliyor.
Onları orda bıraktım, ufak pencereye yaklaşıp dışarıya baktım. Saat 05:47. Evet krala inmek için son 13 dakika.
-Ben krala iniyorum.
-Kaç kaldı?
Yeşil, gözlerime bakmıyordu.
-On üç. Ha, şuan on iki.
Açık kapıdan kusmuğa bakarak çıktım. Nevizadeden tutarak gelse, eve kadar iyi sabretmiş diye hesap ettim.
-Kral'a söyle, bugün peynir istemiyorum, Ş bir kilo peynir kusmuş.
Gülümseyerek merdivenlerden indim. Burnumun ucunda sirke kokusu, kralın kapısını çaldım.-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEŞİL
General FictionOmuzlarından baktı: yeşil. Yorgun ve telaşsız. Bekleyeni yok. Zamanı yok. Düşüncesi yok. Bitmiş. Gitmiş. Bırakmış. Hepsini, her şeyi. Yeşil affedilmeyi bekliyor.