ineedsleep : Bu kabusların sona ermesi için her şeyi yaparım
imyournightmare : Güzel
imyournightmare : O zaman şimdi yatağa uzan ve gözlerini kapat
imyournightmare : Uyumanı sağlayacağım ve sana yol göstereceğim
ineedsleep : Pekala
---
Hoseok'tan aldığım mesajla telefonun ekranını kapatıp yatağa uzandım. Öğrendiğim şeylerin gerçek olduğu kesindi ve bu beni korkutuyordu. Hoseok'un dediği gibi gözlerimi kapattım ve zihnimi meşgul eden şeylerden uzaklaşmaya çalıştım.
Bir kaç dakika sonra harikulade bir sesin adımı söylemesiyle gözlerimi açtım. Hoseok üstüme eğilmişti ve beni dürterek uyandırmaya çalışıyordu. Gözlerimi açar açmaz kocaman gülümsedi ve ayağa kalktı.
"Sonunda uyandın. Çok derin uyuyorsun."
Elini kalkmam için bana uzattığında tereddüt etmeden uzattığı eli tuttum ve ayağa kalktım. Ona ne kadar güvenebileceğimi bilmiyordum. Sonuçta uzun bir süredir kabuslarımda bana işkence ediyordu ve bundan zevk alıyordu. Ayrıca hala nasıl bana ulaşabildiğini bilmiyorum. Sadece kabuslarımda ise orada nasıl telefon kullanabiliyor?
Bunları düşünmeyi bırakıp kafamı kaldırdım. Hoseok önümde yürüdüğü için onu arkadan izleyebiliyordum. Kabuslarımda onu hep siyah gördüğüm için giydiği şey dikkatimi çekmişti. Mavi bir ceket, kırmızı bir tişört ve siyah bir pantolon vardı üstünde. Bu haliyle o kadar yakışıklı görünüyordu ki sürekli dikkatim dağılıyordu.
"Nereye gidiyoruz. Ormanda kaybolduk"
Hoseok bana doğru dönüp dudağını dişledi ve elini ensesine attı.
"Aslına bakarsan bilmiyorum. Irmak Tanrısının neye benzediğini bile bilmiyorum"
Hoseok cümlesini bitirir bitirmez arkamızdan gelen sesle o tarafa döndük.
"Biri beni mi çağırdı?"
Arkamızdaki ağaçta oturup ayaklarını sallandıran yeşil saçlı çocuk ciddi bir ifadeyle bize bakıyordu. Ardından bakışları keskinleşti ve gözlerini gözlerime sabitledi.
"Morpheus?"
Sesindeki tını beni korkutmuştu. Bu yüzden yavaşça Hoseok'un arkasına geçtim ve parmak uçlarımda yükselerek ağaçtaki çocuğa bakmaya başladım
Hoseok gözlerini devirip bir şeyler mırıldandıktan sonra kollarıyla beni tuttu. Ben ise ondan yayılan güzel kokuda kaybolmuştum. Kafamı kaldırıp boyuna yaklaştım ve güzel hanımeli kokusunu ciğerlerime doldurdum. Kokusu o kadar muhteşemdi ki bu koku yer yüzündeki hiç bir canlıya bu kadar yakışamazdı.
Omuzlarından tutup yükseldiğimde ağaçtaki çocuk alay dolu bir kahkaha atmıştı.
"Çok korkaksın Morpheus"
Hemen ardından hafif ve tatlı bir esinti hissettim. "Tıpkı cüce cinler gibi."
Boynumda hissettiğim nefes duyduğum sesle korudan yerimde sıçradım ve Hoseok'un sırtına çıktım. Hoseok kollarını bacaklarıma koyup düşmemem için beni tutarken aptal çocuk gülmeye başladı. Kendimi toparlayıp sahte bir kaç öksürük çıkardım ve yere indim.
"Ne için geldin buraya Morpheus?" Yeşil saçlı aptal yan bir sırıtmayla sorduğunda gözlerimi devirdim.
"Irmak Tanrısını arıyorum"
Çocuk bir anda havada yükselip ağacın dalına oturdu ve kollarını göğsünde birleştirdi.
"O benim. Süper yakışıklı Asopos karşınızda!"
"Çok güzel"
İsteksiz bir mırıltı bıraktıktan sonra "Yardımın gerek" dedim "Bize yardım etmelisin"
Asopos ağaçtan süzülerek yanımıza geldi "Ne istiyorsunuz?"
"Okaliptüs Ağacı Özü ve fesleğen"
Hoseok omuz silkerek konuştuğunda Asopos kahkaha attı. "Kabus mu görüyorsun?"
"Ben değil. Aptal Morpheus görüyor. Kabuslarına sıkıştım ve yardımın gerek"
Asopos alaycı ifadesini yüzünden silip bakışlarını tekrar bana çevirdi.
"Rüya Tanrısı nasıl kabus görebilir?"
Hoseok kolundaki saate baktı. Ardından telaşla ellerini saçlarına geçirdi.
"Görüyor işte! Neden bir an önce bize yardım etmiyorsun?"
Asopos ellerini kaldırıp yere indi ve Hoseok'un yanına geldi.
"pekala, yavaş ol bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Midnight Nightmare // JiHope
Short Story❝Sadece Bu Seferlik Uyumama İzin Veremez Misin?❞ |Tüm Hakları Jimin'in Kâbuslarında Saklıdır|