BST BÖLÜM 6

288 142 38
                                    

                                                             
                                                                     SELİN
Eve gittiğimde annem uyuyordu, hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlarken odama geçip yatağıma yattım. Yaşadıklarımı ve Bayram’ı düşünmeden uykuya dalmayı hedefledim ama başaramadım. Saat yediyi geçerken uyumam için beynim kilise çanı çalmaya başlayınca bana usulca kollarını açan uykuyu göz kapaklarımı kapatarak selamladım. Daha uyuyalı kaç saniye olmuştu ki ? Rüya görmeye başlayıp ruhumu bedenimden çıkaramamıştım bile... "Bu çalan ne ? Alarm kurmadım ama !! Hadi sus!! " diye sayıklarken gözlerimi yarım açıp arayan kişiye söverek telefonumu kulağıma götürdüm. Arayanın Aleyna olmasını tahmin etmiştim, Bayram' ın sesini duymamla gözlerim saatlerdir uyuyormuş gibi sonuna kadar açıldı.
" Hadi kalk kahvaltı yapalım. Alırım birazdan seni evden. Civcivim kapatıyorum uyuma sakın hadi görüşüz. " dedi ve suratıma kapattı. Saat dokuza geliyordu ben iki saatlik uykuyla akşam altıya kadar okulda - çok affedersiniz - ne bok yiyecektim. Ayrıca ben kahvaltı yapmaktan nefret ederim nereden çıktı bu şimdi ??? Annem odanın kapısından kafasını uzatınca içim ısındı, özlediğimi hissettiğim anneme sarılmak için yataktan fırlarken korkmasıyla gülmeye başladım.
" Kızım sabah sabah ne yapıyorsun kalbime mi indireceksin ya ne enerji bu, hem sen neden uyandın bu saatte ?" dediğinde ona kahvaltı yapmaya gideceğimi söylersem bana sütünü helal etmeyeceği olasılığını aklıma getirdim çünkü annem güne kahvaltısız başlayamaz beni de kahvaltılarına eşlik etmemi ister ama ben onu hep reddederim. Çok üzgünüm annem sana yalan söylediğim için.
" Kurs anne kurs var geç bile kaldım, sana anlatmayı unuttum gezilerdi falan derken. Derslere destek için dokuzdan on ikiye kadar dersimize giren hocalardan kurs alacağız." dediğimde gözlerimi annemin gözlerinden kaçırmamaya çalışıyordum yalan attığımda annemin gözlerine bakamam annemde sağ olsun yalan attığımı direk anlar bu yüzden. Yalan atmada başarılı olduğumu annem; " Bak birde hocaları kötülüyorsun, ne güzel sizi düşünüyorlar , hadi hazırlan o zaman. " bu cümleyi kurduğunda anladım. Kafamı sallayıp okul kıyafetlerimi giymeye başladım, ama değişiklik yapmak istiyordum. Diğer adıyla Bayram'ın beni bu iğrenç kıyafetlerin içinde görmesini istemiyorum. Yapabilecek pek değişiklik olmadığı için mecburen o iğrenç kıyafetlerin içinde buldum kendimi. Telefonum çalınca Bayram'ın geldiğini anladım. " Neredesin geldin mi ?. " dediğimde mahallenin başında olduğumu etek giymemem gerektiğini söyleyip telefonu suratıma kapattı salak. Madem etek giyme dedi okul pantolonumda yok her türlü hocalardan azar işitecektim o yüzden siyah pantolon gri lakoz yerine daha tarzıma uygun sevimli spor birşeyler giymeye karar verdim. Koyu mavi kotumun üzerin pembe kareli gömleğimi giyerek saçımı at kuyruğu toplayıp, annemi belki otuz kere öpüp evden çıktım. Mahallenin başına geldiğimde gördüğüm manzaraya gülmemek imkânsızdı. Bisikletle gelmişti. Çok komik ve tatlı görüntüsü vardı rüzgardan dağılmış saçlarının kattığı seksiliği saymazsam tabi. Gülerek yanına yaklaştığımda " Hadi atla gidiyoruz. " dedi ciddi ciddi. !!
" Senin görüp benim göremediğim başka bir bisiklet var mı ? " diye sorarken belimden tutup beni bisikletin ön kısmına oturtması on beş saniyesini almadı. Tabi ben heyecandan ölmek üzereyim yerimden kalkmak aklımın yakınlarına uğrayamıyor, kokusunun güzelliği tüm vücudumu koruma kalkanına alıp içeriden bana ona karşı pozitif enerji yolluyor. Harika hissediyorum ! Nefesini saçlarımın arasında hissediyorum. Rüzgarın şiddetiyle kokusu ciğerlerimi dolduruyor. Acı çekmeden ölmek bunun gibi güzel olmalı. Acı ? Ölmek ? Ne alaka ? Bir saniye acıyor, bacağım, başım ne oluyor burada ? İsmimi söylüyorlar neredeler ? Göremiyorum, cevap veremiyorum sadece acıyor. Çığlık atmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Etraftan duyduğum seslere cevap verememek beni sinirlendiriyor. Bir yerim kopmuş olmalı bu acının başka açıklaması olamaz. Gözlerim mi çıktı acaba neden göremiyorum ?? Onun sesini duymuyorum bu hızla atan kalp atışımı daha da hızlandırıyor bize ne oldu ? O nerede? Çektiğim acıyı durdurabilecek hiç kimse yok mu ? Bu kadar çok çıkabilen ses kalabalığından bir Allah'ın kulu bana yardım edemez mi? Birisi gelip Bayram iyi korkma dese herşey yoluna girecek inanıyorum. Kendimi kandırıyorum. Lanet olsun!! Bayram iyi olsa sesini duyarım, yanıma gelirdi, bize ne olduğunu neden göremediğimi söylerdi. O iyi değil. İnsanların çıkardığı ses curcunasını bölen acı siren sesi olmuştu. Benim için mi geliyorlar yoksa yaşadığını bile bilmediğim sevgilim için mi ??
" Erkeğin bilinci kapalı. İç kanama riski var, nabız alamıyorum.." Canımın acısı bana işkence çektirirken, o kadının söylediği cümleyle içimden kopan feryadı sonunda dışarıya yansıta bilmiştim. Attığım çığlıklar birbirine karışırken diğer ambulans sesi kulaklarımı sağır etmeden durdu. Fakat benim içimden kopan çığlıklarım durmak bilmedi. Kalbimden kopup gelen çığlıklar boğazımda düğümlenip nefes almamı engeller hale geldiğinde çığlıklarımın yerini nefes almaya çalışırken çıkan inlemelerim aldı. Kalbim adeta matkapla deliniyordu. Bu kadar acı yeter ölmeliyim artık.
" Kriz geçiriyor, bilinci açık, nabız alıyorum. " duyduğum son ses buydu.
Gözlerimi açtığımda beynim zonkluyordu. Etrafıma baktığımda boş bir odada tek başımaydım. Kalkmaya çalıştığımda bacağımdaki acı bağırmama sebep oldu. Sol bacağım dizimden ayağıma kadar sargıya alınmıştı. Başımda da alnımı kapatacak kadar sargıya vardı. Kendimi incelemeyi kesip Bayram' ı bulmalıydım, ona bir şey olduysa yaşamamın ne anlamı var??  Sol bacağımı kullanmamaya çalışarak yataktan kalktım. Başarılı olamıyordum. Sol bacağımı kullanmama konusunda. Kapının açılmasıyla yatağın başından destek alarak ayakta duran vücudum zorlanmaya başladı. Yardıma ihtiyacım olduğunu söylemek hoşuma gitmese de gelen kişiden Bayram'ı bulmak için yardım isteyecektim.  Kapıyı açan Bayram'dı. Göz göze geldiğimizde koşar adımlarla yanıma geldi. " Neden kalktın aşkım, iyimisin ağrın var mı ? " diye sorarken beni yavaşça kucağına aldı yatağıma yatırıp yüzümü ellerinin arasına aldı. Ağlamak üzereyim. Konuşursam gerçekten ağlarım. Öldü sanmıştım şimdi karşımda bana iyi olup olmadığımın cevabını bekliyor.
'Hiç olmadığım kadar iyiyim sevgilim. En son nefesini saçlarımın arasında hissettiğimde gözlerimi yummuştum, daha sonra başımıza neler geldi göremedim, öldün sandım. Sesini duymadım, adını haykırdım kaç kere duymadın. Hemşire beyin kanaması dediği an kalbimin itiraz edişini, boğazıma dolanan nefesimin direnişini hissettim. Seni görmek uğruna kurtulmaya çalıştığım karanlığa uyanmamak uğruna yatırdım kendimi. Yine beni yanılttın karşımdasın, ölmedin. İki gün önce tanıdığım bir adamı görmek için ölümün kollarından kurtulmaya çalıştım, aynı adamı kaybetmeyi görmemek uğruna kurtulmaya çalıştığım kollara ucunda ölüm olduğunu bile bile bıraktım kendimi. Ruhumun bedenime bağlı olması misali bağlandım ben sana. Bana iyi hissettiren bu duygular sayesinde varlığın sayesinde iyiyim. Varlığına şükürler olsun, seni yaratana şükürler olsun. ' İçimden geçen bu duygu seli gözlerime de uğrayınca durdurmadım kendimi. Cevap veremedim iyi misin ? sorusuna.
Bana sarıldığında az önce hissettiğimden daha iyi hissediyorum. " Şitt ağlama geçti, bak iyiyiz ikimizde." diye fısıltıyla kurduğu cümlesine " Şükürler olsun." diyebildim. Rahatlamıştım, gözyaşlarımda bunu kanıtlar nitelikteydi. Mutluluktu diğer adı da. " Ne oldu ? Bize nasıl kaza yaptık ?. " diye sorduğumda sırtımda olan ellerini yavaşça çekti, sarılmamız bitmişti oysa ben öyle konuşabileceğimize inanıyordum. Gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı sanki vereceğim tepkileri görmek ister gibiydi.
" Bisiklete bindikten on dakika sonra sen sırtını göğsüme yaslandın okulun oradaki yoldan bayır aşağıya inene kadar sırtın hep göğsüme yaslıydı yol boyunca inanabiliyor musun ? Yanlış anlama ama sen bana okadar çok yakın olmazdın. Bu hareketinden rahatsız olmadım sadece kendime kızdım, senin de bana kızacağını biliyorum ama dayanamıyordum. Yumuşak teninin tenime değmesi yetmezmiş gibi sürekli orada duruyordu tüm güzelliyle karşımda. Yol ağızında durdurdum bisikleti, ama sen kımıldamadın. Sana doğru baktığımda gözlerin kapalıydı. Sanki iki yaşında küçük bir kız çocuğu gibiydin, uyuyordun herhâlde veya sadece rahat rahat oturuyordun ama çok güzeldin. Kıyamadım sana dokunmaya geri çekilmeni söyleyecektim ama masum ifadeni bozmak istemedim. Sen benim sevgilimdin sonuçta göğsümde uyuman en doğal hakkın, hissettiğim heyecan veya başka bir duygu yüzünden seni oradan kaldırmaya hakkım yoktu. Bisikleti sürmeye çalıştığımda ayağının tekerin oraya sıkışmak üzere olduğunu gördüm onu düzeltirken arkadan gelen araba yamuk duran bisikletin arka tarafına vurdu savurulmayla caddeye çıktık, en son üzerimize gelen kırmızı golfu gördüm, sana çok iyi sarılmıştım ama bir yerini çok sert vurmadın , sadece başını ve ayağını biraz sakatladın. Ama şuan çok iyisin, hastaneye geldiğinde yolda kalbinin durduğunu söylediler. Çok korktum. Beş saattir uyuyorsun, uyanmayacaksın diye çok korktum. Ama buradasın işte. " deyip tekrar sarıldı. İlk defa sarılmasına karşılık verdim, ellerimi boynuna doladım. Huzurlu hissediyordum. Hastaneden çıkma vaktimiz gelmişti. Bu ayakla nasıl yürüyeceğim hiç bir fikrim yok. Bayram' ın yardımıyla yataktan kalktım, fakat onun da yaraları vardı yük olmak istemiyordum. Saniyeler içinde canımı hiç acıtmadan beni kucağına aldı, çok rahat sanki huzur yumağının içine düşmüş gibi... Aşağıya indiğimiz de markasını bilemediğim o siyah araba kapıdaydı, içinde de baya sarı bir çocuk vardı. Bayram' ın en yakın arkadaşı olduğunu öğrendiğim çocuk bizi almaya gelmiş. Bayram beni arka koltuğa yerleştirip yanıma geldi. Elleri ellerimin üzerindeyken heyecanlanıyordum ,bir de annem beni bu halde görünce korkacak. Bu başımıza gelenler anneme yalan attığım için oldu bence.... Affet annem beni.
Ayağımın iyileşmesi iki hafta sürdü, iki hafta boyunca evde yattım. Onu çok özledim. Deli gibi merak ediyorum ben yokken neler yaptığını. Kızlarla konuşup konuşmadığını, beni özleyip, özlemediği ayrı bir merak konum zaten. Okula gitmek için hazırlanmaya başladığımda saat sekizdi. Uyuyamayıp erkenden kalktım. Zaten yavaş yavaş anca hazırlanırım diye düşünürken annem odama girdi.
" Kızım saat sekiz kurs kaçtaydı dokuzda mı ? Hadi geç kalmadan hazırlan konulardan çok geri kaldın. Uyuma tekrar sakın." dediğinde sevinmiştim okul saatine kadar dolaşırdım iyi fikir. Ama bu kurs olayının yalan olduğunu bir yolunu bulup anneme anlatmam gerekiyor. Çantama kitaplarımı yerleştirip anneme kocaman öpücük verip evden çıktım. Kulaklığımı takıp otobüs durağına doğru sallana sallana yürümeye başladım. Şimdiden sıkılmaya başlamıştım. Evden çıkalı sanki çok olmuş gibi. Kahvaltı yapmaya karar verdiğim gibi o kararından vazgeçtim. - en son kahvaltı yapmaya karar verdiğimde aklıma gelenlerden korktum . - En iyisi okula gidip biraz ders çalışmaktı. Minibüse bindiğimde telefonumun titremesiyle heyecanlandım.
" Uyandırıyorsam şimdiden özür dilerim, ama dayanamadım geliyorsun bugün okula herhâlde. Bide senden duymak istedim. " dediğinde sesinin tonuna kadar duyabildiğim tüm desibelleri özlediğimi anladım.
" Evet şimdi yoldayım." dedim boğazımı küçük bir öksürükle temizledikten hemen sonra.
" Can sağlığının yüksek tutulabildiği bir yerde kahvaltı yapalım mı ? " diye sordu gülerek hayır demek imkânsız gibiydi. Gülerek onayladım teklifini. Beni okulun önünde beklediğini belirterek telefonu kapattı. Okulun önüne geldiğimde heyecanım geri gelmeye başlamıştı. Özlemimden kaynaklanan heyecandı bu anlaya biliyorum. Okulun kapısının önünde okul kıyafetlerimi içinde sanki buraya ait birisi değilmiş gibi usulca bekliyordu. Bana seslenmesiyle yolun ortasında durup onu izlediğimi yeni anlayabildim. Tabi karşıdan hızla bana doğru gelen arabayı da. Kenara çekilmem gerektiğini biliyorum ama sanırım küçük bir şok geçiyorum kımıldayamıyorum. Şuan tek yapmam gereken gözlerimi kapatmak olduğunu biliyorum ve çok mantıklı bir seçim yapıyorum. Havada uçarken yere nasıl çakıldığımı görmem böylelikle. Tahminimce olaydan iki dakika geçmişti şuan hiç bir yerimde acı yoktu, ölmek bu kadar acısız oluyormuş demek ki. Gözümü açmaya korkuyorum yerde yatan cesedimi görmeye hazır değilim.
“ Selin, iyimisin? “ onun sesiydi. Kalbimin atmadığı fark ettiğinde onu görmek istemiyorum. Ölmemden çok onu üzülürken görmek beni yıkar.
“ Seni kurtardığıma inanıyorum kalbinde atıyor bence gözlerini açmalısın.  “ duyduğum sesle gözlerimi açacak cesareti bulduğuma inandım. Gerçekten ölmemiştim. Nasıl olabilir bu ? Arabanın bana çarpması için aramızda ki mesafeyi kapatması en fazla beş saniyedir. Beni nasıl kurtarmış olabilir.
“ Nasıl yani ölmedim mi ? Hiç bir yerim kırılmadı mı ? “ kaza sonrası küçük bir şok diyerek üstünü örtebiliriz saçma sorularımın.
“ Hayır ölmedin ama çok istiyormuşsun gibi konuştun sen şimdi neden ? “ dedi gülerek hemde.
“ Sadece şaşırdım kendimi yolun tam ortasına çivilemiş haldeydim nasıl çektim kendimi kenara, bence artık yerden kalkmalıyız.”  Derken olayın şaşkınlığını hala üstümden atamamıştım.
“ Evet gerçekten çivilemiştin kendini bu yüzden seni kenara çeken ben oldum. Sanırım ikimizin kahvaltı yapması lanetlenmiş  “ dedi en masum sesini kullanarak.
“ Sen okulun oradan buraya nasıl geldin ?? Uçtun mu ? “
“ Evet evet uçmak da denilebilir yaptığım hareket onun gibi birşeydi. “ diye komik bir tepki verdiğinde gülmeden duramamıştım.
“ Nereye gitmek istersin ? “ diye tam önüme geçerek, gözlerimin içine bakarak yöneltti sorusunu. Nefesimin kesilmesini sağlayan hareketine parmaklarımın ucunda yükselerek cevap verdim.
“ Buraları bilmiyorum. “
Sanırım hareketimi beğenmedi, tuhaf bir surat ifadesi yaparak kafasını yan tarafa çevirdi.
“ Evet haklısın ozaman şöyle yapalım sabahları ne yersin ? Canın ne yemek ister ? “ yüzüme bakmadan yöneltti sorusunu.
Sabahları kahvaltı yapmayı seven birisi olsam hareketi yüzünden iştahım kaçardı eminim. Şimdi noldu ki buna triplere girdi. Tuhaf çocuk.
“ Ben kahvaltı yapmam.”
“ Neden ? “
“ Sevmiyorum.”
“ Ama ben seviyorum.”
“ Imm... Ben de seviyorum ozaman. “
“ Ne yemek istediğimize ben karar vereceğim ozaman.”
“ Olur. “ diyerek bitirdiğim konuşmayla yürümeye başladık nereye gittiğimizi bilmediğim halde korkmuyorum, mutluyum. – en büyük fobim kaybolma korkusudur. – Bahçesinde küçük küçük çardaklar olan bir kafeye gelmiştik. Sıcak bir havası vardı. Minik minik minderlerle süslenen çardaklardan birine oturduk. Garsonun gelmesiyle siparişlerimizi bir çırpıda söyledi.
“ İki tane sucuklu simit, ikide çay.” tam öğrenci yemeğiydi.  Sevmiştim zevklerimiz uyuyor gibi. Hiç gülmediğim kadar gülmüştüm. Gerçekten çok mutluydum. Hiç bozulmasını istemediğim dakikalar geçiriyordum. Tüm erkeklerin aynı olmadığını bana kanıtlamıştı. Sanırım onu seviyorum ya da aşığım bence ikisi birlikte.  Okul saatimiz yaklaşırken kalkmamız gerektiğini söylediğinde zamana kızmıştım. Bu kadar hızlı geçmesinin adil bir hareket olmadığını ona belirtmiştim. – İçimden yaptım tüm bu söylemlerimi tabi , yeni sevgilimin saçmalıklarımı duymasına gerek yok.- Kafeden çıkmadan önce hesabı ödemek için kasa gittiğin de simidini hiç yemediğimi fark ettim ve simiti peçeteye sararak çantama koydum. – içimde anaç duyguları beslemek benim suçum değil tamam mı doğam böyle onun karnı aç olmaz öyle-  Hesabı ödedikten hemen sonra yanıma geldi ilk derse geç kaldığımız için yaklaşık elli derecelik dik bayırı koşarak çıkmak zorunda kaldık. Altımda pileli bir etekle eminin olun çok kolay oldu. Okulun bahçesine geldiğimizde içimi rahatlatan bir huzur olmuştu okul hakkında hissettiğim ilginç hislerin ilklerindendi buda.
İlk derse geç kaldığımızdan sanırım gün hızlı geçmişti. Çıkışta beraber yürüyelim mi teklifini hiç tereddüt etmeden kabul ettim. Biraz yürüdükten sonra geldiğimiz sokak bana tanıdık gelmeye başlamıştı. Okuldan kaçıp ağlayıp rahatladığım sokak burasıydı. Onunda burayı sevebileceğini düşünmem gerekliydi. Fazlaca birbirimize benziyorduk. Sadece o benden çokça sabırlı, sinirleri çekilmiş bana enjekte edilmiş gibi.  Oturmaya karar verdiğimizde çantamı altıma koyacağım sırada kafede peçeteye sarıp sakladığım simit aklıma geldi. Çantamdan simiti alıp oturdum hemen yanına. Ne yapamaya çalıştığımı anlamaya çalışan gözlerle bana bakıyordu, bu hali çok sevimliydi.
Simiti peçeteden çıkarıp ona bakarak güldüm. Ama onun suratında hiç bir ifade yoktu. Birden böyle ciddi oluyordu nedeni anlayamıyorum. Ama ona aşığım.
“ Bugün kahvaltıda bunu yemedin, gözümden kaçmadı sanma hiç beyefendi.  Tüm gün okulda da hiç birşey yemedin. Şimdi aç bakalım ağzını.”  Derken gülerek ve neşeli bir ses tonunu kullanmıştım.
“ Bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim. “ dedi. Anlayamadım ne demek istediğini. Anlamadım dercesine gözlerine baktım.
“ Onu yemediğimi anlayacağını düşünmemiştim.” diyerek aklınca bana açıklama yaptı. Ne kadar saçma bir açıklama bu çünkü açıklamadan da hiç bir s*k anlamadım. İlla küfür mü gerekli ?
“ Lafı dolandırma moralini bozacak bir şey yaptıysam söyle, çünkü hiçte saçma bir hareket yaptığımı düşünmüyorum sorun simiti almam mı ? Veya seni düşünmem mi? “ pat diye saydırmıştım çocuğun suratına. Otuz saniye geçmeden pişman olmaya başladım çünkü çok sert bakıyordu. Gözlerinde şimşekler çakıyordu. Bir saniye çok ciddiyim gözüne bir şey oldu. Noluyo yaa ??Sinirden gözüne kan falan sıçramış olmalı göz bebekleri yok oldu gibi. Kafasını başka yöne çevirmesiyle sinirlenince evrim geçiren sevgilimin suratını göremedim.
“ Git Selin buradan ! Hemen ! “ gelen sesiyle korkmuştum. Bağırıyordu. Acı çeker gibi hemde. Ayağa kalktım ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ondan şuan korkuyorum. Sesi çok sert. Sanki o benim sevgilim gibi değil. Ama sevgilimdi onu bırakıp gidemem. İçimden gelenleri uygulamaya karar verdim. Dizlerinin dibine çökerek ellerimin arasına suratına aldım kendime döndürmeye çalıştım. Sadece çalıştım sanki suratı taş kadar sertti daha önce böyle miydi fark etmemiştim.
“ Sevgilim bana bakar mısın ? Tamam birşey olmadı bağırdığım için kusura bakma.” dedim. Ondan korksam da gitmemeye yemin etmişti duygularım.
“ Lanet olası düşüncelerini duyuyorum, korkunu dinlemesin şuan hiç bir şeyin yeri değil. Koşa bildiğin kadar hızlı koş ve peşinden gelmediğime emin ol. “ dedi. Beni kovuyordu resmen. Ne oldu onu kıracak ne yaptım.
“ Bana ne olduğunu söylemediğin sürece gitmiyorum. Tamam mı ! “ dedim sanırım ben ondan daha sinirliyim ve sabrım taşmak üzere.
“ Selin kanaman var. Bir yerin kanıyor. “ dedi. Vücudumu kontrol ettim bir yerim kanamıyordu.
“ Git buradan yanına gelirim bu akşam söz veriyorum şimdi git, seni seviyorum. “ acınaklı çıkan sesi beni ikna etmişti. Yanından yavaşça kalktım, yüzündeki ellerimi çektim ve otobüs durağına giden yola doğru yürümeye başladım. Gitmeye gönlüm razı olmuyordu. Onu yalnız bırakmamam gerekiyordu.
Hızlıca yürümeye başladım, koşmaya dönen yürümelerim otobüse yetişmeme neden oldu. Hızlıca eve gidip yatağa attım kendimi. Belki uyuyunca tüm bunlar geçecekmiş gibi. Gözlerimi kapattım sonsuz olmasını istediğim uykuya.
1 Gün Sonra
Güneş doğmasından hemen sonra gözlerim açılmıştı. Çok ışıltılı bir sabaha uyanmıştım. Aydınlığın içinde zifiri karanlıktı bir tarafım. Dün neler olduğunu anlayamayan, tekrar kaybetme korkusu yaşayan tarafım huzursuzdu.
Düne dair tek hatırladığım onunla tartıştığım ve onu sokağın ortasında yalnız bıraktığım. Birşeyler eksik gibiydi. Yaşadıklarım eksik gibi. Küçük bir tartışmada terk edip gidecek taraf ben olamam. Tartışmalardan kaçmak doğama aykırı bir davranıştı. Sanki o yaşadıklarımı ben yaşamamıştım. Duygularım kendiyle çelişiyordu. Telefonum titreyince beyin fırtınama biraz ara verdim.
“ Küçük bir tartışma yaşadık ilişkinin tuzu biberi derler ya o misaldi bu da prensesim seni seviyorum. Öküzlük yaptıysam özür dilerim. “
“ Sanırım uyudun sabah konuşuruz öyle de olur.”
“ Bide senin bu kadar sinirli olmanın regl döneminle alakalı olduğunu düşünüyorum, ayrıca sinirliyken çok tatlısın  “
“ Günün aydın olsun Civciv.  “
Dün gece attığı mesajları okuduğumda gerçekten çok salakça davrandığımı düşündüm. Sokağın ortasında onu bırakıp gitmiş olamam herhâlde ya. Ayrıca ben regl döneminde değilim ki nerden çıktı bu.
“ Sana da günaydın. “ yazdıktan sonra hazırlanmak için yataktan kalktığımda mavi çarşafımın üzerindeki kan dikkatimi çekti. Hemen lavaboya gittim, gerçekten regl olmuştum. Bunu Bayram nasıl anladı. Kafamda çok fazla soru işareti olmaya başlayınca mesaj atmaya karar verdim.
“ Dün her ne için kavga ettiysek -nedenini bile hatırlamıyorum -, beynimde kocaman bir boşluk var, eksik bir şeyler var. Ben seni sokağın ortasında terk etsem kötü bir davranış yapman gerekir ve benim senin ne yaptığını hatırlamam gerekiyor, niye hatırlamıyorum sen ne yaptın dün bana ? Ayrıca regl döneminde olduğumu nerden anladın? “ diye mesaj attım. İçimdekileri dışarıya yansıttığım için rahatladım. Çok geçmeden cevap geldi. Beklediğim bir cevap değildi.
“ Mahallenin başındayım, gelir misin? “ dediğinde hırkamı alıp evden çıktım. Mahallenin başında arabanın içinde bana bakıyordu. Çözülmesi gereken problemlerim olmasa arabaya binmeye pek niyetim yoktu. Arabaya bindiğimde kocaman gülümsemesiyle beni karşıladı. Tuhaf bu çocuk gerçekten çok değişik. Gülümsemesine tebessümle karşılık verdim. Arabayı sürmeye başladığında nereye gittiğimizde dair hiç fikrim yoktu. Araba kötü bir sessizlik vardı, huzursuzluk yaratan türden.
Elimde hissettiğim sımsıcak, yumuşak eli benim tüm sinirlerimi almıştı sanki. Arabayı durdurduğunda bir ormandaydık. Buranın neresi olduğuna dair hiç fikrim yoktu.
“ Sevgilim ilk olarak dün küçük tartışma yaşadık ben bunu unuttum bile sende unut bence. Regl döneminin de kokusu aldım ondandır.  “ derken gözlerimin içine bakıyordu.
“ Anlamadım.” Dediğimde şaşkın ifade yaptığımın farkında değildim.
“ Şaşkınım benim şaka yapıyorum, o kadar kız tanıdım bebeğim hareketlerinden anlayabiliyorum, ayrıca sinirinden ve öfkenden de  “ bu cümleyi kurarken gülüyordu fakat ben komik olan pek birşey göremiyorum nedense. Fazla gerginim o haklı dışa yansıtıyorum. Susmayı tercih ettim ve dün olanlarla aklımı yormamaya karar verdim. Olayı içimde bir yerlere gömdüm belki kurcalamamak gereklidir.                          
                                                                           BAYRAM
Sabah olduğunda onu evden çıkarmanın yollarını arıyordum. Kahvaltı aklıma geldi, ben hiç yapmasam da insanlar kahvaltı yapmayı seviyorlar, Selin’i arayıp uyanmasını sağladım. Bir de etek giymemesini söyledim. Bisikletle gidecektik. Spor halde ilk defa gördüğüm Selin bu haliyle çok daha güzeldi. Bisiklete bindiğinde kafasını göğsüme yasladı. Çok hoşuma gitmişti huzur veriyordu varlığı. Yola baktığımda üzerimize gelen arabayı gördüm. Selin’i kucağıma aldım üzerinize gelen arabayı ayağımla durdurdum fakat Selin kafasını vurmuştu. Bilincinin kapalı olduğunu tuttuğum elimle girdiğim zihninden anladım. Bu benim için bir fırsattı. Kaza sırasında ayağını vurduğunu ve iki hafta boyunca okula gelmeyip evde durması için düşüncelerimi yollamıştım. Onu güvende tutmak evinde durmasını sağlamaktı. Selin iki hafta boyunca evde yaptı her gün iki kişi evinin orda nöbet tutuk. On iki tane yeni dönüşmüş çaylak öldürdük. Onlardan birinin Selin’e zarar vereceğini düşünmek bile istemiyorum.
İKİ HAFTA SONRA
Selin bugün okula gelecekti. Arayıp sesini duymak istedim. Uyandırıyordu özür dilerim deyip girdiğim konuşmadan kahvaltı yapalım mı diye çıktım. Ne ara konuşma kahvaltıya gelmişti. Beslenmem gerekiyordu. Çok fazla enerji harcadım ve dört gündür hiç birşey içmedim. Dayanabilirdim biliyorum. Selin'in kokusu geliyordu. Etrafıma baktığımda bana kilitlediği gözleriyle karşılaştım. Bu kız yolun ortasın da ne yapıyordu ? Hem de onu parçalayacak kadar hızlı araba üzerine giderken ? Hızla yanına gittim onu kenara çekerken zorlandım. Evet zorlandım. Nasıl olur ki ? Selin'in gücünün zayıf bir vampirin gücü kadar olduğunu ikinci kez fark ediyordum. Bu konuyla ilgilenmeliyim, ama ilk önce öldüğünü sanan ve vücudunun yarısı üzerimde olan sevgilimi şoktan çıkarmalıyım.  Biraz zor olsa da onu şoktan çıkartmıştım üstümden de kaldırmıştım.  Onu nasıl kurtardığıma dair aklında bir sürü soru işareti oluşmuştu. Herşeyi bu kadar düşünmek zorunda mıydı ?
Bugün Selin fazlasıyla neşeli, sempatik ve sınırları zorlamaya yemin etmiş gibi. Sorduğum soruya parmak uçlarında havaya kalkıp suratını suratıma yaklaştırıp cevap vermesi yeminin varlığını gösteriyordu adeta. Suratıma üflediği nefesi açlığımı zorlarken, dudakları ah daha fazla bakmamalıyım kafamı yan tarafa çevirerek dudaklarından ve nefesinden koparmaya çalıştım kendimi. Ondan rahatsız olduğumu düşündüğünü suratından anlayabilmiştim. – Sevgilim yaptıkların çok hoşuma gidiyor ama ölmemen için yapıyorum bunları. – Daha önce hiç görmediğim bir kafeye götürdüm Selin’i. Ona aldıklarımdan kendime de aldım, neden yemiyorsun demesini istemiyordum. Açıklayamazdım çünkü. Zorlasam da kendimi yiyemedim. Susuzluğum çoktu ve bu yemeklerin tadı çiğ et gibiydi. Okula geç kalınca kalkmak zorunda kaldık. Okula gittiğimizde Selin daha farklı kokmaya başladı. Ağzım sulandı desem yeridir. Susuzluğum çoktu ondan böyle koku daha baskın geliyordu. Çıkışta Selin’in en sevdiğim sokağa götürdüm huzur veren sokak. Ama sorun vardı. Bir damla olsa dahi kana ihtiyacım var. Kız resmen yürüyen kan torbası gibi bu kadar baskın kokması normal değil. Kaldırıma oturacağımız zaman Selin çantasından bugün yemediğim simidi bana uzattı. Ama ne Selin’e nede simide odaklanabiliyorum. Selin'in kanaması var. Lanet olsun ! Bu kız harika kokuyor.
“ Barnett sakin ol. “ diyen Reyy'di.
“ Zihnimden çık. O benim avım seninle paylaşmayacağım.”
“ Avını kesinlikle paylaşmanı istemiyorum onun kanını içersen ölürsün unutma hormonlarında kurt kız geni var.”
“ Bu imkânsız kurt geni olan kız benim sevgilim. “
“ Avın senin sevgilin Barnett kokuyu duyma ve onu yanından gönder hemen.”
“ Ben Selin’i az önce inanmıyorum Reyy onu yolamam lazım.”
“ Nefes almamaya çalış, sakin ol ve sevgilini öldürmemeye çalış. Barnett ters bir durumda sana yardım edemem. Kokuya dayanamam biliyorsun halletmen lazım.”
“ Kokuyu duyamayacağın yere kadar git. Hemen. “ dediğimde cevap vermediğinden gittiğini anladım. Az önce Selin'in söylediği hiç bir şeyi duymadım şuan bana bağırıyor ve çok sinirlenmişti. Ona kanaması olduğunu söyledim ve gitmesi gerektiğini fakat inat etmek zorundaydı. Birazdan öleceksin defol git demek istedim ama diyemedim. İnatla gözlerime bakan gözleri, müthiş kokusu ah ! Dönüşüyorum evet o buradan gitmeli. Sesimi yumuşatarak onu sevdiğimi söyledim ve akşam yanına uğrayacağımı söyledim. Selin uzaklaşmaya başladığında Peri dahil tüm grup yanıma geldi. Mark’la Adam kollarımdan tuttu. İşe yaramayacağını biliyordum.
“ Mark boynumu kır. “ dediğimde hiç beklemeden cevap verdi.
“ Hayır Barnett alışman lazım boynunu kırarsam onu avlayamadığın bizden nefret edeceksin. “
“ Ozaman bırakın beni. “
“ Olmaz.”
“ Onu takip edin kokusunu yok edin lanet olsun kan getirmek hiç aklınıza gelmedi mi ? “ dediğimde Peri'nin uzattığı kan torbası kendime gelmemi sağlamıştı.
“ Yaptığım tüm saçmalıkları unutun tamam mı ? Gülmeyi kesin ! “ diye sert çıktığımda hepsi susmuştu.
“ Şimdi ne yapacağımıza karar verebiliriz  Selin’e bu olanları nasıl unutturacağız ? “ sorduğum sorunun cevabını onlar çoktan bulmuşlar.
“ Selin’i bayıltıp zihnin boşluk anında düşüncelerini değiştirip unuttura biliriz. “ diyen Burak’tı.
“ Burak seni bir bayıltırım bir daha uyanamazsın.” Dediğimde diğerleri gülmüştü. Gülüşmeyi bölen Millen'di.
“ Uyurken rüyasına girelim. Yaşadıklarını rüya olarak yansıtalım uyandığında hatırlamazsa herşey iyi olur. “
“ Tamam ozaman ben gidip halledeyim şu işi. “ dememle önüme geçmeleri aynı anda olmuştu. Onlara ‘ hayırdır ‘ bakışı attım.
“ Selin'in kanaması durmadı Barnett sen gidemezsin.”
“ Neden durmadı ? Noldu Selin’e ? “ dediğimde boş boş suratıma baktılar söylemek istedikleri birşey var ama korkuyorlar gibi Peri konuştu.
“ Selin'in kanaması ortalama üç gün sürecek. “ dediğinde korkmuştum hangi insan üç boyunca kanamaya dayanabilir. Ona ne oldu ? Üç gün kanayacak yarayı ne zaman aldı ? Doktora götürmeliyiz ? Ölecekse onu vampire çevirmeliyim.
“ Ne oldu ona kurtulacak mı? Ben mi ısırdım ? Ne zaman yaralandı ? Hastaneye götürdünüz mü ? İyileşmeyecek değil mi  konuşsanıza ? “ dediğimde Peri kendini tutamadı gülmeye başladı.
“ Bayram öyle birşey değil, sakin ol Selin yaralanmadı. Sadece regl dönemi geçiriyor.”  Dediğinde şaşırdım, gülmeye başladığımda rahatladığımı anladım Selin' e birşey olacak düşüncesi bile içimi acıtıyordu.  – regl vücuttaki kirli kanına dışarıya atılmasıdır, o kokan kan Selin'in kirli kanıysa temizini düşünemiyorum. - 
“ Ozaman Millen, Öztürk'le gidin camlarında parmaklık var, arka tarafta balkonlarında girebilirsiniz içeriye biriniz ailesinin zihnine girip hiç bir sesi duymamasını sağlayın diğeriniz Selin'le ilgilensin.”
“ Peki.” Dediklerinde gözden kaybolmaya başlamışlardı.
1 GÜN SONRA
Selin'in dün yaşadıklarını hatırlayıp hatırlamayacağını tüm grup birlikte bekliyorduk. Tüm gece susuzluğumun gitmesi için içtim. Dokuz kan torbası kadar. Kokusuna karşı anca dayanabilirdim. Gruptakiler neden içiyor bilmiyorum onlarda en az benim kadar içtiler Selin'in kokusu sadece beni etkilemiyordu sanırım.
“ Mark Selin'in kokusu sana nasıl geliyor? “ diye sordum merakımı yenik düşerek.
“ İnsanlar gibi kokmuyor. “ dediğinde kızmıştım nasıl yani iyi bir şey mi kötü birşey miydi ?
“ Nasıl yani ?”
“ Farklı kokuyor, vampirleri zorlayacak kadar farklı. Dönüştüğüm zaman hissettiğim açlığı hissediyorum Barnett üzgünüm ama öyle dayanmak çok zor. Ona o kadar yakın durman gerçekten imkânsız gibi geliyor ama sen başarıyorsun. “
“ Ben de üzgünüm. “ dediğimde gerçekten üzgündüm. Kıskanmıştım. Kokusu herkesi çıldırtıyor bunun olmasını istemiyorum.
“ Onun yanına gitmeliyim. Uyanır birazdan. “
“ Yanına almak ister misin ? “ dediğinde uzattığı vişneli meyve kutusuydu, içinde kan olduğunu bildiğim kutuyu Mark’ın elinden aldım.
“ Mark belki sizde gelmelisiniz.”
“ Dünden sonra aynı kokuyu kaldırabilecek kimse yok grupta gelirsek herşey daha kötü olur. Barnett kararları sen verirsin biliyorsun. “ derken haklıydı bende emin değilim dayanabilecek miyim ?
Grupla beraber kaldığımız evden çıkıp arabama bindim hızla onun evine doğru sürerken aklıma annem geldi olaylardan dolayı onu görememiştim Selin’in bırakınca eve gitmeliydim. Evinin önüne geldiğimde mesaj attım belki uyanmıştır umuduyla.
“ Günün aydın olsun  “ cevap gelmeyince beklemeye başladım.
“ Sana da günaydın. “ yazmıştı acaba hatırlıyor muydu? İşte ozaman çok kötü olurdu.
“ Dün her ne için kavga ettiysek -nedenini bile hatırlamıyorum -, beynimde kocaman bir boşluk var, eksik bir şeyler var. Ben seni sokağın ortasında terk etsem kötü bir davranış yapman gerekir ve benim senin ne yaptığını hatırlamam gerekiyor, niye hatırlamıyorum sen ne yaptın dün bana ? Ayrıca regl döneminde olduğumu nerden anladın? “ yazdığında sevinmiştim. Hatırlamıyordu fakat dün onu denemek için attığım mesajların hesabını soruyordu ve yaşadıklarından anlam çıkarmaya çalışıyordu. Herşeyi tam olarak unutmamış. Bende kavga sebebimizi onun regl dönemine bağlayıp çok öfkeli olduğu için tartıştığımızı söyledim. Yalan değildi havaya sinir ve öfke salgılıyordu mükemmel kokusunun yanında. Kokusu dayanamayacağım noktaya gelmeye başlayınca onu eve bıraktım. Gittiği gibi vişneli meyve suyumu içtim. Luc'u aradım.
“ Luc bu akşam nöbet sırası kimde ?”
“ Millen, Adam' da Barnett noldu ? “
“ Yanlarına kan torbası alsınlar. “
“ Tamamdır Barnett, kız unutmuş mu ? “
“ Hepsini değil ama toparladım. Ben ailemin yanına gidiyorum. Gece gelirim. “
“ Hacer ablayı özlediğimi söyle Barnett saygılar  “
“ Luc kapa çeneni lütfen, çok uzamadı mı konuşmamız Selin'le bu kadar konuşmuyorum. “ dediğimde suratında kapatmaya hazırlandığımda arkadan gelen seslerle kapatmaktan vazgeçtim.
“ Barnett buradalar. Selin'e bak. “ telefon suratıma kapanmıştı.
Mark’ın aradım açmadı. Burak'ı aradım cevap vermedi. Arabadan inerek çok uzaklaşmadığım Selin'in evinine doğru giderken aldığım vampir kokuları bizimkilerde aitti. Adam'la Millen hızla yanıma geldi. Onlara olayı anlattığım da. Diğerlerini aramak için telefonlarını çıkardılar. Selin güvendeydi peki gruptakiler ? Telefonumu açan Reyy'di.
“ Barnett kaç! “
“ Neredesin iyi misiniz ?”
“ Amaçları biz değiliz seni istiyorlar ailenin evine gidiyorlar peşlerindeyiz kaç, Selin’i korumaya Öztürk’e geliyor aklın kalmasın. “
“ Tamam eve doğru geliyorum ben de peşlerini bırakmayın. “ dediğimde telefonu kapattım. Çocuklar benimle gelmek istese de Selin'in benden önemli olduğuna onları inandırmıştım.
Eve doğru ilerlerken telefonumun ısrarlı çalmasıyla telefonu açtım.
“ Zeo noldu ?”
“ Seni istiyorlar. Gelme buraya sakın ! “ derken gelen darbe sesiyle başlarının belada olduğunu anladım.
“ Zeo iyi misiniz ? Geliyorum. Dayanın.” Dediğimde telefon çoktan kapanmıştı. Eve yaklaştığımda arka bahçeden gelen yoğun vampir kokusuyla hızla oraya ilerledim. Yaklaşık on bir tanımadık vampir vardı. Burak, Mark, Zeo, Reyy, Luc, Peri dizleri üzerinde duruyordu boyunlarında zincirler var. Hemen başlarında bekleyen vampirler kafalarını koparmak istercesine bekliyorlardı. Tanıdık iğrenç sesin sahibi tam arkamdan konuştu.
“ Merhaba Bayram. “
“ Anna ne istiyorsun ? Sabrım kalmıyor ? “
“ İhanetinin acısını çekmenin istiyorum. “
“ Beni öldür diğer herkesi bırak. “
“ Seni öldürürdüm ama bu sana ödül olur. Bu cümle tanıdık geliyor bana söylemiştin sanırım. Seni öldürmeyeceğim tabiki. İtaatsizliğin karşısında ailen demiştim hatırlıyorsun umarım.” Dediğinde üzerine atlamıştım. Mark'ın başında bekleyen vampir Mark'a yaklaşıp boynuna elini götürdü.
“ Tek yanlış hareketinle ölümler başlar.” Dediğinde üstünden kalkıp karşısına geçtim. Ne yapacağıma dair hiç bir fikrim yok, köşeye sıkışmış durumdayım.
“ Seni buraya ailenin ölümünü izletmeye getirdim. Ama arkadaşların işime karıştılar. Eğer uslu durursan onlardan hiç birine zarar gelmeyecek. Bu akşam bittikten sonra sana son şansını vereceğim bir ay sonra o lanet kızla birlikte olmadıysan bu sefer seni sürünle beraber öldürürüm.  “ dediğinde evden yükselen çığlıklarla camı açık odanın içine girdim. Annem, babam, iki kardeşim elleri kolları bağlı, kendinden geçmiş halde yerde yatıyorlar, kalp atışları okadar zayıf ki duymakta zorluk çekiyorum. Ne yapmam gerekli onları dönüştürmeliyim. Evet acılarını bitirmeliyim. Babama doğru yaklaştığımda odanın kapı tarafının alev aldığını gördüm. Hızla büyüyordu yangın. Babamın kolunu tutup dişlerimi geçirdiğimde kafama vurulan darbeyle savrulmuştum. Darbeler durmuyordu. Bana her kim vuruyorsa girdiğim camdan dışarı tekmeleyerek attı. Gücümü toplayıp eve girdiğimde her yer alev içindeydi. Ailem yangının içindeydi. İçeriye gireceğim zaman kolumu tutan gruptakilerdi. Hepsiydi. Lanet olsun ! Ailem ölüyor beni tutamazsınız size bu hakkı kim verdi ? Durduğumuz balkona ateşler gelmeye başlayınca arka bahçeye indirdiler beni. Ne yapmam gerekiyor şimdi benim ? On üç yıldır onların yaşaması için yaşıyordum. Ne yapmam gerekiyor ? Atmayan kalbimin acısını ne dindirebilir ? Kabus olmalı bitmeli bu eziyet.

BEN SANA TUTSAĞIM #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin