13. Bölüm - Crybaby Father

7.3K 316 347
                                    




Ertesi sabah uyandığımda rüya yüzünden resmen yamulmuş bir haldeydim ve huzursuzdum. Genelde, huzursuz olduğum zamanlar uykuma devam edemezdim ancak dün uyandıktan sonra odadan çıkmaya korkup uyumaya devam etmek için elimden geleni yapmıştım. Neyse ki, sonuç başarılıydı. Sabaha kadar soluksuz uyumuştum, ardındansa tekrardan huzursuzca uyanmıştım.

İkizler belli ki daha uyanmamışlardı, herhangi bir ses yoktu ve zaten uzaklaştığımızı hissediyordum, bu hoş bir şey değildi. Kendimi rahatlatmak için banyoya girdim, çilekli şampuanım ile saçlarımın her yerini yıkadım ve bütün duyularımı harekete geçirmesine izin verdim. Ne zaman kötü hissetsem ilk yaptığım şey banyo yapmak olurdu, bu sanki beni berbat düşüncelerimden arındırıyormuş gibi hissederdim ve şimdi de öyle olmuştu. Kendimi öncekine kıyasla iyi hissediyordum.

Ebeveyn banyosundan çıktım, beni mutlu eden kıyafetlerimi giydim. Parfüm sıkmak için makyaj masasına yöneldim ve elim ikizlerin bana aldığı parfüme gitti, ancak daha sonra parmaklarımı sanki elektrik çarpmışçasına geri çektim.

Neden böyle hissettiğimi anlayamamıştım bile. Belki de onu bugünlük kullanmamak iyi bir fikirdi.

Yüzümü buruşturup görkemli şişenin yanında bulunan küçük şişeyi aldım ve bileklerime sıktım nazikçe. Odunsu parfüm kokusu burnuma dolarken,  kulaklarım da içerden gelen sese odaklandı. İkizler uyanmış olmalıydı ve elbette ki babaları olarak onlara kahvaltı hazırlamam gerekiyordu...

Odadan çıkıp koridora yöneldim, yumuşak adımlarımla ilerledim ve oturma odasına girince, henüz beklemediğim bir manzara ile karşılaştım.

Jongin, Yerim'e gülümserken sol elini tutuyordu ve Joohyun ise Sehun'un sağ koluna girmişti.

Neden bu kadar yakınlardı?

Sehun'un yüzünde herhangi bir ifade olmasa da Joohyun ona dokunuyordu ve o da ona izin veriyordu. Jongin'den ise, bahsetmek bile istemiyordum. Dudaklarında daha önce hiç görmediğim kadar büyük bir gülümseme varken, ince parmaklarını Yerim'in eline geçirmişti.

Sadece beni sevdiklerini söylememişler miydi?

Onların hayatında olan en değerli varlık ben değil miydim artık?

''Aramızda kan bağı olmasa bile, bize sevginin tatlı sıcaklığını tattıran ilk kişi sendin. O zamandan beri bizim için yalnızca sen varsın,'' cümlesini hatırladım birden. Söylediklerini ben mi yanlış anlamıştım yoksa?

Koridorun başında, durduğum yerde onları bir süre boyunca izledim öyle. İkisi de gerçekten iyi durumda görünüyordu ki ben her zaman söylediğim gibi, bu dünyada onları herkesten çok daha iyi bir şekilde tanıyordum. Özellikle Sehun... Hoşuna gitmediği bir şeyi, ona zorla kimse yaptırtamazdı.

Birkaç dakika sonra Joohyun fark etti varlığımı-ve büyük ihtimal de yüzümün aldığı ifadeyi. Olduğumdan daha çok beyaz olduğuma bahse girerdim, eğer kendimi görebiliyor olsaydım.

''Ah, günaydın Luhan oppa!'' dedi bana, Sehun'un koluna daha çok sarılarak ve sesi diğerlerinin de ilgisini çekti, ikizler ve Yerim kafasını çevirip baktılar bulunduğum yere. Yüz ifadeleri ise değişmemişti, sanki hiçbir şey olmamışçasına bakıyorlardı.

Onlar için herhangi bir sorun yoktu.

''S-Sabahın bu saatinde ne yapıyorsunuz burada?'' diye sordum, sertçe bir sesle. İstemsizceydi aslında ama o an, hepsini boğazını kesmek, ardından boğazlarına kaynar su dökmek ve hatta ölülerini Han Nehri'ndeki ormana gidip gömmek istemiştim.

''Hiç,'' dedi Jongin, kızın sol elini tutmaya devam ederken.

Hiç?

Bunun neresi hiçti? Onlara aşık olduğumu sonunda kabullenmişken bana neden böyle yapıyorlardı?

Twins In LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin