Bölüm 1: Yakışıklı Kas Yığını

1.2K 14 7
                                    

"Hayatımın yarısını ailemin izini sürerek geçirdim. 10 yaşındayken birden ortadan kayboldular. Kimse nerde, nasıl kaybolduklarını bilmiyor. Polisler en ufak bir iz bile bulamadılar. Aradan 14 yıl geçti, artık suratlarını bile hatırlamakta zorlanıyorum. "

Adım Isabel. 24 yaşındayım. Büyükannem Rebekahla birlikte yaşıyorum. Devamlı bir işim yok. Genelde zamanım seyahatle geçiyor. Ailemi bulmak için tüm tanıdıklarıma gittim. Aile dostları, akrabalar, ailemin arkadaşları.. Ama hiç bir şey yok. Polis bunu söylemişti zaten. Ama emin olmak istiyorum. Yani nasıl olurda birden bire ortadan kaybolurlar anlam veremiyorum. Büyükannem küçükken gitme zamanları geldiği için gittiklerini söylerdi. Artık onlardan pek bahsetmiyor. Konuyu açmaya çalıştığımda ya konuyu değiştiriyo ya da hiç bi şey söylemiyor. Sanırım onları bi daha göremeyecek olması ve özlem duygusu onu üzüyor. Bense onların geri döneceğinden eminim. Yani bi gün kapı çalıcak ve "Biz geldik!"diyecekler. Buna her zaman inanmışımdır; onları bulacağıma ve tekrar mutlu bi aile olucağımıza..

Haftaya 25.yaş günüm. Kutalmayı düşünmüyorum. Zaten çağıracak arkadaşım yok. Tek bi arkadaşım var o da Cece. Cece çocukluk arkadaşım. Ailemi kaybettiğimde o yanımdaydı. Ailemi arama konusunda da tek destekçim o. Bazen gidiceğim yere birlikte gidiyoruz. Beni yalnız bırakmak istemiyor. Şimdi onunla Atlanta'da küçük bi kasabaya gidiceğiz. Büyükannem ailemin bi keresinde oraya tatile gittiğini söylemişti. Umarım ailemi tanıyan birilerini bulurum.

Uzun bi yolun ardından Atlantaya varmıştık. Bi otele yerleştik ve tanıdık birilerini bulmak umuduyla etrafı turlamaya çıktık.

"Büyükannenin 'küçük bi kasaba' dediğini söylemiştin.Ukalalık yapmak istemem Isabel ama burası oldukça büyük bi yer."

"Farkındayım, sanırım işimiz uzun sürecek."

Girdiğimiz her kafeye bara ailemin girbileceği her yere sorduk. Ancak kimse isimlerini duymamış. Burada ki umudumu yitirmek üzereydim.

"Gidip bi şeyler içelim." Dedi Cece.

"Sen git, ben zaman kaybetmek istemiyorum." Dedim çünkü gerçekten zaman artık benim için çok değerli bi hal almıştı.

"Isabel, inan bana aileni tanıyan birilerini bulacağız, sadece biraz sakin ol. İkimiz de bugün çok yorulduk Bu yüzden şimdi gidip kafamızı dağıtalım."

"Biraya ne dersin?" Dedim gülerek. Yeni açılan bi bar bulduk. Açılış günü olduğu için çok kalabalıktı. Çok ta büyük bi yerdi.

"Ben gidip biraları alayım." Dedi Cece. Bende sandalyelerinden kalkan bi çift gördüm ve gidip o masayı kaptım. Cece elinde biralarla geldi ve içmeye başladık.

"Sence buralarda ailemi tanıyan birileri var mıdır?" Dedim bi umutla.

"Bak burda çok fazla insan var, yani her birinin yanına gidip 'annemle babamı tanıyor musunuz?' diyemeyiz."

"Bence denemeye değer olabilir."

"Tanrım! Buraya kafamızı dağıtmaya geldik Isabel. Bi saniyeliğine olsun onları çıkar aklından."

"Haklısın, üzgünüm." Dedim ve konuyu kapattım. Çünkü Cece haklıydı. Onları aramak için zaten yeterince uğraşıyordum. Sadece bir saniyeliğine aklımdan çıkarmalıydım.

Cece dans etmek için ayağa kalktı ve kalabalığın içinde dans etmeye başladı. Telefonu çalmaya başladı. Arayan Lucas'tı -Lucas Cece'nin nişanlısı, çok iyi bir çocuk. Ayrıca doktor-.

"Cece! Telefonun çalıyor!" Dedim ama müziğin sesi o kadar çoktu ki kendi sesimi duyamıyordum. Bu yüzden yanına gidip telefonunu gösterdim. Cece Lucas'la konuşabilmek için dışarı çıktı. Bende masaya geri döndüm. Yanıma kas yığını biri geldi etraf çok aydınlık olmadığı için suratı pek bet değildi sadece mavi gözleri dikkat çekiyordu. Yanıma oturdu ve "Umarım oturmamda sakınca yoktur." Dedi.

"Umarım seni masadan kovmadan önce buradan gitmiş olursun!" Dedim sert bi sesle.

"Aslında şimdi de kovmuş oluyorsun" dedi ukala ve seksi ses tonuyla. Evet, ses tonu beni etkilemişti. Romantik ve slow bi şarkı çaldığı için onu çok net duyuyordum.

"Üzgünüm ama arkadaşımın sandalyesine oturuyorsun. Şimdi lütfen kendine başka bi masa bul." Dedim. Bu sefer çok sakin konuşmuştum.

"Hayır, bu masayı sevdim." Dedi ısrarcı bi tavırla. Çok sinirlenmiştim.

"Tanrı aşkına! Kalk ve kendine başka bi masa bul!" Dedim bağırarak. Öyle bi bağırmıştım ki boğazım acıdı.

"Hayır, teşekkürler." Dedi ve masadaki bira şişesini alıp içmeye başladı. Öylesine sinirlenmiştim ki yumruğu gözüne geçiresim geldi. Daha fazla durursam kesinlikle o yumruğu geçirecektim bu yüzden çantamı ve Cece'nin çantasını alıp ilerlemeye başladım. Tam kapıdan çıkıyordum ki kolumdan birinin çektiğini hissettim. Arkamı döndüm ve o aptal kas yığını karşımdaydı. Kapıda ışık daha fazla olduğu için suratı çok daha netti. Mavi gözleri, keskin surat hatları ve dolgun dudakları vardı. Çok yakışıklıydı.

"Hoşçakal demeden gittiğine inanamıyorum." Dedi aptal gibi sırıtarak.

"Oh, sen.. Sen nasıl bi yüzsüzsün!" Diyerek elimdeki çantayı kafasına geçirdim. Kapıdan çıktım. Cece'de bana doğru geliyordu.

"Nereye gidiyorsun?" Dedi Cece. Kolundan tuttum ve "Otele dönüyoruz" dedim.

"Daha çok erken ama" dedi.

"Cece soru sorma ve bin şu arabaya" dedim. Ve otele döndük. Sabah kalktığıöda Cece daha uyuyordu. Karnım acıkmıştı. Kahvaltı için aşağı indim ve boş bi masaya oturdum. Masanın kenarındaki gazeteyi aldım ve okumaya başladım. Karşıma oturan kişinin masayı sallamasıyla irkildim. Kafamı kaldırdım ve bakakalmıştım.

"Aynı otelde kalıyor olmamız ne hoş" dedi. Bu dün bar çıkışında çantamı kafasına geçirdiğim adamdı.

TesadüfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin