"Zeynep, Zeynep hadi kalk. Zeynep kime diyorum ben? Bekle sürahiyi alıp geliyorum"
Kafamın dibinde vır vır söylenen halamın sesini duymamak için başımın altındaki yastığı alıp yüzüme bastırdım. Uyumak güzel şeydi ve dün gece yaşadığım onca olaydan sonra hala kendimi dinlenebilmiş hissetmiyordum. Sanki üzerimde yılların yorgunluğu vardı. Tepemden aşağı dökülen buz gibi suyla yataktan fırladım. Sırılsıklam olmuş pijamalarıma bakarken içimden olabildiğince küfrediyordum. Tabii dışımdan da söylenmeyi ihmal etmedim.
"Hala tanrı aşkına kış günündeyiz. N'aptığını sanıyorsun allasen? Her yerim vıcık vıcık su oldu. İnsan yataktan böyle mi kaldırılır?"
İliklerime kadar ıslanmıştım. Buna iç çamaşırlarımda dahildi. Hadi bir bardak suyu anlarım ama sürahi nedir ya? Resmen hastalığa davetiye çıkarmıştı.
Ben sinirimden kıpkırmızı olmuşken halam kıkırdayarak koşar adımlarla dışarı çıkmıştı. Bu yaşına gelmesine rağmen küçük bir çocuktan farkı yoktu. Örneğin hala o aptal pembe ayıcığına sarılarak uyuyordu. Evet pembeden nefret ederim. Çilekli diş macunu kullandığından bahsetmiyorum bile. Yatak odasının çocuk odasından pek bir farkı yoktu. Halamın yanında kendimi yetişkin bir birey gibi hissetmem tüm bunlara bakılınca gayet doğaldı.
O güzelim büyük evinin tüm odaları ben gelmeden önce pembenin tüm tonlarını içeriyordu. Tüm ısrarlarıma karşın sadece benim kaldığım odanın rengini değiştirebilmiştim. Pembe renge takıntılı gibiydi.
Yatağımın ucunda duran terliklerimi ayağıma geçirip ayaklarımı sürüyerek banyoya yöneldim. Yüzümü yıkadıktan sonra donuk bir şekilde bakan gözlerimi gördüm. Tüm o parlak ışıltısını kaybetmişlerdi. Tıpkı onunla tanışmadan önceki ruhsuz hayatıma geri dönmüştüm. Bundan sonra kalbimin sımsıkı kapanmış olan kapılarını kimseye açmayacaktım. Daha fazla oyalanmadan odama girip üstümü değiştirdim. Her zamanki gibi siyahlara bürünmüştüm. Kömür karası olan saçlarımı da taradıktan sonra gözlerime oldukça kalın bir eyeliner çektim. Kendime oldukça umursamaz kötü kız imajı vermek istiyordum ki hiç kimse bana yaklaşamasın.
Beni aldatan o alçak piçinde cezasını kendi ellerimle verecektim. Ancak ne yazık ki aynı ortamlarda takılmıyorduk. O tam bir süt çocuğuydu. Sigaraya bile bağımlı olmaktan korkar, babası bağırınca korkak bir çocuk gibi titrerdi.
Tüm bunları şimdi farkettiğimi söylemiş miydim? Evet aşk insanın gözünü bazen kör edebiliyor.
Uzun saçlarımı savurarak aşağıya indiğimde mükemmel bir kahvaltı sofrasıyla karşılaştım lakin bu her gün alışık olduğum bir durumdu. Bu yüzden o kadarda önemsemedim. Umarsızca masadan bir sandalye çekip kahvaltı tabağıma peynir zeytin koyup yemeye başladım.
Evde çalışan görevli her gün ki gibi çayımı doldurdu ardından masanın kenarında sessizce kahvaltıyı bitirmemizi bekledi. Biz? Kafamı kaldırdığımda yanımda oturmuş olan halamın onaylamaz bakışlarıyla karşılaştım. Baştan aşağı beni süzdükten sonra cık cık sesi çıkardı.
"Siyahtan başka bir renk bilmez misin sen? Her yerini yine kapkara yapmışsın oysa dün giydiğin elbise ne kadar yakışmıştı."
Dün lafını duyunca elimdeki çatal yavaşça titredi. Gözlerime dolmak üzere olan yaşlarıma şimdi sırası değil emrini verip geri yolladıktan sonra halama dönüp "Senin gibi her yeri pembeye boyamamı mı tercih ederdin?
Halamın saniyesinde yüzü asılmıştı. "Pembe çok güzel bir renk bence. Hem insana yaşama sevinci veriyor. Sana baktıkça intihar etme isteği uyandırıyorsun."
Omuz silktim. "Ben böyleyim ve beni değiştiremezsin."
Sandalyemi iteledikten sonra arkamda yarım kalmış bir kahvaltı tabağı bırakarak dış kapıya yürümeye başladım. Halamın zoruyla liseye yazılmıştım. Her ne kadar okuldan nefret ediyor olsam da bana fikrimi soran olmamıştı. Halamın gidip beni en pahalı koleje yazdırdığına adım gibi emindim. Gösterişi oldukça severdi.
Geriye dönüp kahvaltı eden halama baktım. "Ben çıkıyorum. Bilirsin işte yeni okul yeni arkadaşlar filan."
Halam alelacele ağzına bir kaç şey tıkıştırıp masadan kalktı.
"Boklo sono borokoyom."
Ne dediğini anlamasamda kafamı salladım. Neden ağzındakini yuttuktan sonra konuşmazdı ki?Askıda asılı duran siyah montuma uzanırken halam elime bir tane geçirdi. Yanlış duymadınız bana vurmuştu.
"Diğer montunu giymelisin. Okulun ilk gününde bu kadar karamsar olma"
Benim siyah giymeme takmış gibiydi. İçimden söylenerek bordo renk montumu giydim. Pek de fena durmamıştı üstümde. Siyahlarla uyum sağlamıştı. Halam bahçedeki arabasının kilidini açtıktan sonra emniyet kemerini takıp arabayı çalıştırdı. Kendimi ön koltuğa attıktan sonra deri koltukların rahatını sürmeye başladım. Yolculuğumuz büyük bir sessizlikle geçmişti. Ne halam ne de ben ağzımızı açmıyorduk. Ben yol boyunca türlü intikam planları kurmuştum. Halamsa yola odaklanmıştı. Yaklaşık 15 dakika sonra durduk. Arabanın camından kafamı kaldırdıktan sonra ağzımın küçük bir o şeklini almasına engel olamadım. Şehrin en büyük kolejine gelmiştik. Burada sadece milletvekili çocukları iş adamı çocukları olabilirdi. Kolejin yıllık aidatı 300 bin lirayı geçerdi.
"Hadi bakalım şaşkın kız. Doğru okuluna."
Şaşkınlığımdan sıyrılıp tekrar umursamaz halime geri döndükten sonra halamın yanaklarına sulu bir öpücük bıraktım. Arabanın kapısını sertçe çarptıktan sonra -elimden kaymış olabilir öyle değil mi?- okula belki de saraya yürümeye başladım. Devasa büyük bir kapıdan geçtikten sonra okul bahçesinde oturan öğrencilerle karşılaştım.
Kızlar oldukça açık giyinmişlerdi. Kafamı sol tarafa çevirdiğimde birbirine sarılıp öpüşen bir çift gördüm. Midemi bulandırmışlardı. Aklıma dün gece şahit olduğum olay geldi. Benim gözümün önünde o kızı öpebilmişti. Yumruklarımı sıkıp okula doğru yürümeye başlamıştım ki omzuma dokunan bir elle durdum. Kafamı kaldırıp baktığımda gözlerim öfke bulutu saçıyor olmalıydı. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Tam karşımda önceden bütün benliğimle sevdiğim adam vardı. Daha dün olmuştu bu olay ve ben ertesi günü onun kolejine mi gelmiştim?
Kalbim acının ağırlığıyla ezilirken gözlerim çoktan dolmuştu bile. Boğazımda bir şeyler düğümlenmişti fakat asla onun karşısında ağlamayacaktım. İçimden tekrar ettim her ağladığımda söylediğim cümleyi. "GÜÇLÜ KIZLAR AĞLAMAZ"
Hıçkırığımı tutmaya çalışarak kendimin bile zor duyabileceği bir sesle mırıldandım.
"Sende mi buradaydın?"
Eveet bir bölümün daha sonuna geldik. Bu daha çok tanıtma bölümü gibi oldu ama gerekliydi. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İhanet
Teen FictionKız gördüğü manzara karşısında bir iki adım geriledi. Yumruklarını sinirinden olanca gücüyle sıktı. Tırnaklarının avuç içlerini kestiğini hissedene kadar sıkmaya devam etti. Hem ruhu hem bedeni sanki alev almış gibi yanıyordu. Kızın beline kadar uz...