(Görselde Can ve İpek)
Hayatımda daha güzel uyuduğum bir an var mıydı diye düşünmeden edemiyordum. Can yanımda uyuyordu, elleri belimde, nefesi ensemdeydi. Yaşadığımı hissediyordum sanki, onca sene sonra ilk defa mutluydum. Sevdiğim adamla uyumuş, bana oyuncak ayıcık gibi sarılmış ve bütün gece kıpırdamadan yanında yatmıştım. Gözlerimi açtığımda kendi etrafımda dönüp Can'a iyice sokuldum, yüzümü göğsüyle boynunun girintisine saklamış kokusunu ciğerlerime hapsediyordum. Uyanmasını istemediğim için sakince yerimden kalkmaya çalıştım, kolunun altından sıyrılıp yavaşça yataktan kalktım. Parmak uçlarımda ilerleyip yatak odasının kapısına ulaşmıştım. Elimi yüzümü yıkamak için dışarıdaki banyoyu kullanacaktım, çünkü Can'ı uyandırmayı hiç istemiyordum.
Aşağı indiğimde akşam mutfağı toparladığım için mutluydum, çünkü şu an ki baş ağrısıyla hiçbir şey yapamazdım. Hemen buzdolabına yöneldim ve dolaba şöyle bir baktım. Neler yapacağıma karar verirken bir yandan da kahve suyu koymuştum. Dolaptan salatalık, domates, roka, yumurta, zeytin gibi birçok kahvaltılık malzemesi çıkarttım ve yemek yapamayan yeteneksizliğime ufak bir küfür sallayıp yumurta salatası yapmaya karar verdim. Daha sonra rokaları yıkayıp üstlerine yağ, limon ve tuz koydum. Kahvemi de yapmış bir yandan içiyordum, Can uyanmadan önce ayılabilmeyi diliyordum. Çay suyunu da ocağa koyduktan sonra sofrayı kurmaya başladım. Kapıya çıktığımda sitenin kapı görevlisinin ekmek ve gazete getirdiğini gördüm, epey sevinmiştim. Televizyonda hep kahvaltının yanında portakal suyu da olurdu, acaba sıksam mı diye düşünürken abartmama gerek olmadığını fark ettim. Sonuçta karşımdaki kişi Candı ve o çay varken hiçbir şeyin yüzüne bakmazdı. Yukarı çıktığımda önce misafir banyosuna girdim ve saçlarımı tepeden saçma bir şekilde topladım, daha sonra Can'ın akşam giymem için verdiği tişörtü düzelttim, beyaz V yakalı epey salaş bir tişörttü. Altımda ise yine Can'ın bir şortu vardı. Üstümü düzelttikten sonra Can'ın odasına girdim, öyle masum uyuyordu ki, çok tatlı görünüyordu. Nasıl uyandırmaya kıyacaktım ki...
Yanına oturdum ve yanağına bir öpücük kondurdum, evet artık sevgilimdi ama dudaklarını öpemeyecek kadar erkendi yine de. "Can'ım hadi uyan artık, sana sürprizim var hem." dedim uyandırmak için iyi bir yöntem gibiydi, ama Can'ın uyanmaya niyeti yoktu. Biraz daha sert öptüm yanağından ve "Hadi kalk hayatım, sabah oldu ya." dedim, yine Candan ses yoktu. Ulan böyle tatlı bir şeyin uykusu nasıl olurda bir ayının kış uykusu gibi derin olabilirdi ki? En sonunda dayanamadım, "Hayatım bak kalk artık diyorum. Ya o kadar sofra hazırladım, çay hortladı resmen!" dedim biraz yüksek bir sesle. Can sonuna gözlerini aralayıp bana gülümseyince bende sakinledim hemen. "Hayatım mı?" dedi bana bakarken. İçimden kocaman bir ses 'AHA SIÇTIK! BİR HALT HATIRLAMIYOR!' diye bağırıyordu, dudaklarımdan dökülen kelimeler ise; "Evet, hayatım. İki saattir Can kalk deyip duruyorum, iki saattir tatlı dilimi kullanıyorum, demediğim şey kalmadı sana. Hayatım, aşkım, böceğim, kelebeğim, pancar turşum bile dedim! Ama inatla kalkmıyorsun ne biçim uykun varmış be senin!" dedim ve saçmalamamın işe yaraması için dua ettim. Belki sinirle bütün kelimeleri kullanmış olabileceğime ikna olurdu... Hoş ikna olsa ne olurdu ki, resmen kalbimin üstüne ayı oturmuş ve kalbimin patlamasına neden olmuştu.
"İpek, ne saçmalıyorsun Allah'ını seversen bir söyler misin? İnsan sevgilisini ilk günden böyle mi uyandırır? O kadar bağırdın, hayatım kelimesine odaklanıp uyandım, sen gelmiş o kadar Can dedim diyorsun ya." dedi, keyfi kaçmıştı.
"Ya hayatım, ben sen hayatım mı diye sorunca hatırlamıyorsun sandım... Panikledim." dedim, mal gibi. Can'ın beni azarlamasını beklerken kahkaha attı ve kollarımdan tutup beni yatağa yanına çekti. Sonra kollarıyla beni sarıp, yüzümü göğsüne bastırdı. Biraz daha uyuyalım böyle, sonra kalkarız bi'tanem." dedi, ama onu dinlemeyip yatakta oturup bağdaş kurdum. "Sonrası yok, önce kahvaltı edelim sonra yatarız istersen yine, hadi kalk. Çay hortladı canım artık." dedim, gülümseyip. Canda güldü ve "Tamam, elimi yüzümü yıkayıp geliyorum. Aşağı in sen, üstümü de değiştiririm o arada." dedi, sanki üstünü değiştirecek ne varsa. İkiletmedim dediğini ve aşağı inip Can'ın gelmesini bekledim.
**
Çayları koymuş, Can'ın gelmesini bekliyordum. Bir yandan da sevgili olduktan sona her şeyin değişmesinden korkuyordum. Canla uzun zamandır arkadaştık ve ben onun arkadaşlığına fazlasıyla alışmıştım. Bunu onunla konuşmak mantıklıydı, ama öncesinde Eda'ya olanları anlatmam gerekiyordu. Telefonumu aramaya başladım, koltuğun altına, yastıkların arkasına kadar baktım ama yoktu. Tam o sırada Can'ın sesini duydum.
"Bunu mu arıyordunuz küçük hanım?" derken yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Yeşil gözleri her zamankinden daha sıcaktı, sanki daha bir parlaktı.
"Ay, telefonum. Neredeydi ki ya?" dedim neşeyle yanına giderken.
"Yatak odasındaydı hayatım, komodinin üstünde unutmuşsun. Bu arada Eda aramış ve mesaj atmış sana, ama bakmadım." dedi ciddi bir sesle. Nedenini telefonumu elime alında anladım. Akşamdan bu yana 6 kere aramış, 12 tane mesaj atmıştı. Merakla mesajlara baktığımda Mert ile konuştuğunu, Can'ın beni uzun zamandır sevdiğini öğrendiğini söylediğini gördüm. Arada da bir sürü mesajda ise, "KIZIM SANA DİYORUM, BENİ SALLASANA!" tarzı şeyler vardı.
"İpek, Eda ne yazmış o kadar? Acil bir şey var sanırım?" dedi Can meraklı bir sesle. Artık sevgili olduğumuza göre söylememde bir sakınca yoktu diye düşündüm ve Mert'i de zor durumda bırakmamak için ufak bir değiştirmeyle konuyu anlattım.
"Ya biz dün Eda'yla konuşuyorduk, sana karşı hissettiklerimden haberi vardı. O da bana Mert'in ağzını arayacağını söylemişti. Akşamda bizim ne konuştuğumuzu merak etmiş, onları soruyor işte." dedim gülümseyerek.
"Mert dayanamamış söylemiştir her şeyi, benden saklamana gerek yok. Zaten bu saatten sonra hiç biri önemli değil. Sevdiğim hatun bana kahvaltı hazırladı, sabah hayatım diyerek beni uyandırdı. Şu an en yakın arkadaşımın ihaneti bile beni bağlamaz." Derken keyifli bir şekilde gülüyordu. Tanrı bu çocuğun gülüşünü yaratmak için yıllarını harcamış olmalıydı. Nasıl böyle içten, tatlı bir gülüşe sahip olabilirdi. Her şeyden geçtim, nasıl böyle seksi olurken bu kadar sevimli olabilirdi?
"Daldın gittin?"
Düşüncelerimi bölen Can'ın bu cümlesi oldu. Hazırlıksız yakalandığım için dilimin ayarını tutturamadım ve "Çok seksisin." deyiverdim. Evet, yılın malı ödülüne adayım. Bir de ilk günden sevgilisini yeme potansiyeli olan kadınlar gibi görünmüştüm, eminim. Rezilliğim suratımın her noktasını kızartıyordu ve ben bunu ateşler içinde kalarak hissediyordum.
"Ş-şey, ben, ben öyle demek istemedim. Yani seksi değilsin demiyorum tabii, çok seksisin." Gözlerim büyümüştü, giderek saçmalıyordum ve her şeyi bok etmem çok yakındı. Bunu fark ettiğimde "Özür dilerim, ben biraz panik oldum sanırım." dedim ve susup Can'ın konuşmasını bekledim. O da inat gibi gülmekle yetiniyordu. En sonunda "Balım, ne demek istediğini anladım merak etme. Ayrıca bunda bu kadar heyecan yapacak ne var? Biz artık sevgiliyiz. Beni sevdiğini biliyorum, seni sevdiğimi biliyorsun ve birbirimizle ilgili böyle bir düşünceye sahip olmamız normal." dedi, rahatlığı beni deli ediyordu.
"Can biz çok yakın arkadaşlardık ve bu tuhaf olduğu için heyecanlandım. Yani, sanki kucağına atlamaya dünden hazır basit biri gibi konuşunca bir de... Off, öyle işte ya." dedim başımı öne eğerek. Yüzümü saklıyordum.
"İpek, kucağıma atlarsan senin basit biri olduğunu falan düşünmem, saçmalamayı bırak. Ayrıca, atlarsan çokta sevinirim." derken dudaklarının kırıldığını fark ettim. Benimle dalga geçiyordu, ama bir yerde doğruyu da söylüyordu bunun farkında olacak kadar onu tanıyordum. Bu düşünce kızarmama neden olmuştu. "Bu arada, eskiden birbirini seven iki arkadaştık. Şimdi, birbirini seven bir çiftiz. Sıfatlarımızın değişmesi bir şeyi değiştirmedi. Dün, arkadaşken de sen beni seviyordun, ben seni seviyordum. Bu gün her şey yine aynı... Hiçbir şey değişmedi. Sadece düne oranla kat ve kat daha mutluyum." dedi yüzümü ellerinin arasına alıp gözelerimin içine bakarak. İki dakika önce beni delirten adam şimdi içime su serpmiş, aklımda ki tüm sorulara cevap vermişti. Kahvaltımızı bitirdikten sonra mutfağı toplayıp oturma odasına geçtik ve bir film seçip izlemeye başladık. Resmen mutluydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3 Arada 1 Derede
Teen FictionHerkesin hayatı zordur. Kimimiz okulla boğuşuyoruz, kimimiz iş hayatına atılmak için çabalıyor. Kimimizin aşk hayatı mükemmel, kimimiz mükemmelin tanımını dahi yapamıyor. Hayat kimse için kolay değil. Dertlerimiz boyumuzu aşarken, biraz gerçeklik bi...