(Görselde İpek'i görüyorsunuz.)
Hazırlanmak için pek vaktim yoktu, aceleyle bu günün üçüncü duşunu aldım, yüzümdeki boyaların çıkmasını umdum. Yaptığım resim biraz ortalığı batırmıştı. Ama batırmak dediğin böyle olduktan sonra hiç sorun yoktu, yüzümde boyadan gelen benekler, odanın duvarlarında renkli boyaların izleri vardı. Bir yandan kendimi hafifleşmiş hissetmenin mutluluğu, bir yandan iş bulmuş olma ihtimalinin mutluluğuyla günümün bundan daha iyiye gidemeyeceğini fark ettim. Hızla banyodan çıktım ve üstüme siyah düz bir elbise giydim, ayağıma boyumu uzun göstermek için topuklu ayakkabılarımı geçirdim. Hafif bir makyaj sonrası hazırdım. Saate baktığımda hala 15 dakikam olduğunu gördüm ki Can aradı.
"İpek, hazır mısın? Geliyorum şimdi çıktım." dedi, ikimizin evi arası arabayla 5 dakika kadardı.
"Evet, hazırım seni bekliyorum. Yukarı çık da bir konuşalım şu işi. Ben pek bir şey anlamadım söylediklerinden." dedim, her şey gayet ortada olmasına rağmen. Aşırı derecede heyecanlıydım ve nereye gittiğimizi tam olarak kestiremiyordum. Telefonda bir gülme sesi duydum, Can bu heyecanımı komik bulmuştu anlaşılan.
"Tamam, geldim zaten aç kapıyı." dedi ve kapattı.
Kapıya gittim, üstüme çeki düzen verip kapıyı açtım ve Can'ın önünde bir tur döndüm. " Olmuş mu beyzadem, benzemiş miyim mürebbiyeye?" dedim gülümseyerek. Can da güldü ve "Olmuş olmuş, hadi çekil de içeri gireyim." dedi. İçeri geçtik Oturma odasındaki ikili koltuğa oturdu Can, bende yanına geçtim. Neler olduğunu anlatmasını beklediğimi belli edercesine kaşımı kaldırdım.
"Ya benim şirketten bir arkadaşımın kayınpederi bir kolejde müdürmüş, senden çıktıktan sonra onunla buluşmuştuk bende senin durumunu ona anlattım. Bir iki gün önce kayınpederi okulunda resim öğretmeni açığı olduğunu söylemiş, şans işte. Bir arayıp sordu senin için, o da sağ olsun kabul etti. İşte saat 6 da görüşmeye gideceğiz." dedi sakince. Bir yandan gülümsüyordu, benim sorunumu çözdüğü için ona resmen minnettardım. Saate baktığımızda saat 5 buçuk olmuştu artık ve çıkmamız gerekiyordu. Eşyalarımı aldım ve iş görüşmesi için evden çıktık.
**
Kolejin önüne geldiğimizde Can arabayı park etti, arabadan indik. Çok heyecanlıydım, resmen ellerim titriyordu. Okulun girişine geldik. Okul çok büyüktü, dışı açık renk bir boyayla boyanmıştı, içeriye girdiğimizde duvarlarda tabloların asılı olduğunu gördüm. Öğrencilerin yaptığı resimler, yazdıkları makaleler vs. vardı. Eğitime cidden önem verildiği buradan belliydi. Biraz ilerleyince sağa döndük, ilerde soldaki odanın üstünde Ahmet Kara Müdür yazıyordu. Görüşeceğim adam buydu anlaşılan. Can duraksadı ve "CV getirdin mi yanında? Ben onu söylemeyi tamamen unuttum!" dedi panikle. Neyse ki onun kadar dikkatsiz değildim ve yanımda getirmiştim. Onaylar gibi başımı salladım ve Can kapıyı tıklattı. Müdür inanılmaz bir gülümsemeyle bizi karşıladı ve bizi içeri buyur etti.
"Çay, kahve bir şey içer misiniz?" dedi kibar bir şekilde. Gülümsedim, "Orta şekerli bir Türk kahvesi iyi olur aslında." dedim. Canda aynısını söyledi. Müdür telefonu kaldırdı ve üç orta şekerli Türk kahvesi istedi. Bu sırada ben ne konuşacağımı bilemez bir şekilde bekliyordum, Can sessizlikten rahatsız olarak konuşmaya başladı.
"Çok teşekkürler Ahmet Bey, bizi kırmadınız." dedi gülümseyerek. Haliyle benimde konuşup bir teşekkür etmem gerekiyordu. Candan aldığım cesaretle bende konuşmaya başladım.
"Ahmet Bey, Can biraz bahsetti durumdan, gerçekten çok teşekkürler. İşe kabul edilmesem bile çok sevindim bu görüşmenin olmasına." dedim tüm içtenliğimle. Ahmet Bey ikimize de gülümsedi ve bu sırada kahveler geldi. Kahvelerimizi içerken Ahmet Bey konuşmaya başladı. Pür dikkat onu dinledim.
"İpek Hanım, öncelikle CV'nizi alabilir miyim?" dedi, hemen CV'mi çantamdan alıp ona uzattım. İncelerken tekrar konuşmaya başladı. "Girdiğiniz işlerden neden ayrıldığınızı sorabilir miyim?" dedi, sonuçta işe alacağı bir öğretmenin öğrencilere ne kadar örnek olabileceğini anlamaya çalışıyordu.
"İlk işim, bir resim atölyesinde öğretmenlikti. CV'mde de yazıyor zaten. 3 ay boyunca hiçbir sorun yaşamadım aslında, fakat bir derste nü çalışma yaptırabilmek için bir bayanla anlaşmıştım. Kendisi sınıfa girdiğinde çalışma konusundan öğrencilere bahsettim. Pek hoşlarına gitmediği için birkaç kişi olay çıkarttı, hal böyle olunca atölyenin müdürü işime son verdi. Aslında severek yaptığım bir işti, fakat sonu pek hoş bitmedi." dedim dürüstçe. Anladığını belli etmek için başını salladı Ahmet Bey. "Peki, ders verdiğiniz öğrenci grubunun yaşlarını öğrenebilir miyim sakıncası yoksa?" dedi kibarca. "Genel olarak söylemem gerekirse 25-30 yaş aralığıydı. 25'ten küçük yoktu ama eminim." dedim. Sanırım nü çalışma fikrini küçük öğrencilerle yapacağım düşüncesi aklına gelmişti.
"Diğer işiniz, bir reklam ajansındaymış. Biraz farklı bir alan, neden tercih ettiniz?" dedi, bende konuşmaya başladım.
"Bakın, dürüstçe konuşmam gerekirse iki işe de geçici olarak başlamıştım. Atölyede öğretmenlikten gerçekten keyif almıştım ama. Ayrılmayı hiç istemezdim. Fakat diğer işim için aynısını söyleyemem. Yani, pek benim hoşuma giden bir şey değildi. Resim yapmak tutkudur, bir şeyler tasarlamak ya da. Benim son girdiğim işte yaptığım tutkuyu birilerine beğendirmem gerekiyordu ki bana göre bir şey değil bu pek. Yine de sergi açmak istediğim için para biriktirmem gerekiyordu ve ben bir şekilde bu işe mecburdum. Ayrıca yaptığım işte en iyisi olmayı severim bu yüzden hırslıydım da. Ama patronumla bir anlaşmazlık yaşadım, aslında açık açık anlatmam çok doğru olmaz. Ama şu kadarını söyleyebilirim, hakkım yendi. Bende daha fazla haksızlığa göz yumamadım." dedim. Anladığını beli etmek içi başını salladı. Konuşma sırası artık ondaydı.
"Sizinle açık konuşacağım, daha önce lise döneminde ki çocuklarla bir eğitim deneyiminiz olmamış. Ama mezun olduğunuz okul, diploma puanınız gerçekten takdire şayan. Yine de, sizinle tam olarak anlaşmadan önce bir hafta kadar en azından denemek isterim. Ne kadar başarılı olacağınızı görmek için. Biz eğitimi burada ciddiye alırız. Geçici bir iş değildir bu, resim eğitimi de aynı şekilde öğrencilerimizin alması gereken bir eğitim. Biz ezberci eğitim anlayışında değiliz. Öğrencilerimiz resim ve müzikle uğraşarak stres atsın da demiyoruz. Resmin ve müziğin teknikleri vardır, bunun farkında ve bilincindeyiz. Bu nedenle bizim için matematik ne ise, resim ile müzikte öyle. Aynı şekilde beden eğitimi de... Bu nedenle işinizi ciddiye aldığınızı görmek isteriz, geçici bir meslek olarak bakmamanız bizim için çok önemli. Öğrencilerimiz size alıştıktan sonra buradan gitmeniz onlar için bocalama süreci demektir, bunu hiç istemeyiz." dedi, o kadar mantıklı konuşuyordu ki, dinlememek imkansızdı.
"Ahmet Bey, ben öğretmenliği yüksek yaş grubunda yaşamış olabilirim, ama inanın öğrendiğim şeyleri başkalarına aktarmak benim için resim yapmakla aynı şey. Bir tutku. Bunu o atölyede çalışmasaydım asla fark edemezdim. Haklısınız, geçici bir meslek gibi düşünüp öyle davranan birini istemezsiniz tabii. Ama inanın, eğer bu mesleğe başlarsam ve öğrencilere biraz da olsa faydam olduğunu görürsem, öğretmenlik yaparken sergimi de açabilirim ve bu benim için sadece büyük bir sevinç olur." dedim, hem müdürü etkilemeye çalışıyordum hem de dürüst davranıyordum. Çünkü gerçekten birilerine bir şeyler öğretmek benim için atölye işinden sonra bir tutku olmuştu.
Müdür anladığını belli eder gibi başını salladı. Bu durumda iki gün sonra, yani Pazartesi günü sizi aramızda görmek isteriz. Ama önce maaş işini konuşalım." dedi, galiba işi kapmıştım.
"Ben daha önce öğretmenlik yapmadım, yani bir kolejde. Bu nedenle maaşlar hakkında pek bir bilgim yok açıkçası. Bu yüzden sizin teklifinizi duymak benim için daha iyi olur." dedim, dürüstlükten ölecektim bu gün. Ahmet Bey gülümsedi, "3 bin sizin için uygun mu?" dedi, dudağım uçuklayacaktı. Bu devirde anlaşmalı olarak öğretmenlik yapan kim 3 bin lira kazanıyordu ki? "Gayet uygun." dedim, gülümseyerek. El tokalaştık ve Canla oradan ayrılarak arabaya yöneldik.
Bu gün Cumartesiydi ve ben bir iş bulmuştum. Can bunu kutlamamız gerektiğini söyledi ve beni evine çağırdı. Benim de yapacak başka bir işim yoktu ve kabul ettim. Arabada gülüp eğlenerek onlara gidiyorduk, o sırada bir büfede durdu ve içmek için rakı aldık, balıkçıdan da balık. Ben de telefona sarılıp Eda'yı aradım, o sırada Can da Mert'i aradı. Dördümüz tekrar bir arada olacaktık ve bu sefer güzel bir nedenimiz vardı. Ben öğretmen olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3 Arada 1 Derede
Novela JuvenilHerkesin hayatı zordur. Kimimiz okulla boğuşuyoruz, kimimiz iş hayatına atılmak için çabalıyor. Kimimizin aşk hayatı mükemmel, kimimiz mükemmelin tanımını dahi yapamıyor. Hayat kimse için kolay değil. Dertlerimiz boyumuzu aşarken, biraz gerçeklik bi...