"Gel gel gel" dedim fısıltıyla. Gel buradalar dememle yakalandılar pis uyuşturucu kaçakçıları!
Üzgünüm size kendimi tanıtmayı unuttum. Ben İlker. Özel olarak görevlendirildim. Dünya ya da dünya içindeki olaylarla başa çıkmak için görevliyim. Yanımda her zaman 5 zeki, güvenilir dostlarım gezer: En zekilerinden Master,
Haylaz ve adam yakalamayı çok seven Devır,
Gerçekten iyi dövüşen ve iyi silah kullanan Franklin,
Obur ama hızlı koşan epey kası olan Lamborji,
Bir iş berdiğin zaman daima yapan Stompa ve yanlarında Ben."Gece oldu haydi gidip uyuyalım" dedi Master hepimize. Çok yorulmuştuk gün boyunca olan olaylardan. Dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Eve gidip uyumaya koyulduk. O kadar derin uyumuşuz ki şehirdeki büyük gürültüyü bile duyamadık. En son bir insan evimize teleşla evimize girip, şehre uzaylıların saldırdığını söyledi. Sokağa çıktığımızda bir de ne görelim!
Uzaylılar uzay arabalarıyla yani ufolarla gelmişlerdi. Özel donanaımları vardı.Herkes telaş ve korku içinde kaçışıyordu.
Uzaylılar bizim için gelmişler.Bizi yok etmeye! Çünkü biz dünyayı koruyorduk. Bu yüzden dünyanın verimli kaynaklarından yararlanamıyorlardı. Bize bunları 'dil çevirici' den söylediler.
"Uzaylıların ufosunun kablolarını ya da onu çalıştıran her ne varsa boz" dedim Stompa'ya "araçları çalışamasın"
Bu sırada Franklin uçan tekmeyi geçirdi üzerlerine.Franklin'den sonra o kadar hızlı tekme attım ki uzaylı sürüklenerek yerde büyük bir iz çıkardı ve konuştum: "Biz varken dünyayı almak size düşmez!"
Uzaylıların biri aniden Master'ı yakaladı. Master'da her zaman bir çözüm vardır dedim kendi içimden.Ama duramayıp uzaylıyı yumruklamaya başladım.Benim attığım yumruklarla yirmi metre ileri uçmuştu zaten. Birde Master elektro şok verince kalkamaz oldu.Bu sırada Stompa araçlarını bozup gelmişti yanımıza.
Uzaylılar bizi yenemeyeceklerini anlayınca hızla gitmeye çalıştılar. Ama ufoları çalışmıyordu. Sırtlarında jet ateşleyicileri varmış. Birden yakıp, uçup gittiler.
Biz bu işin peşini bırakacak mıydık? Elbette Hayır.
Hızla onları takip etmeye başladık. Bir gezegene vardık. Çok büyük kırılmaz bir kapısı vardı.
Gizlice takip ettiğimiz uzaylılar birden bir şifre söyledi. Şifre: Kral Liron biz geldik uzaylılar gezegenine 123 123 tü.Bizim kulaklarımızda dil çevirici takılıydı.
Biz de aynı şifreyi söyleyip kapıdan girdik. Bir de ne görelim! Cennet gibi bir yer. Bunların bizim dünyamızdan alınacak kaynaklara hiç ihtiyaçları yokmuş diye geçirdim içimden. Her yer uzaylı doluydu.
Bizden başka dünyalı olmayınca herkesin dikkatini çektik. Etrafımızı sardılar. Dövüşmeye çalıştık ama olmadı.Hemen bizi yakaladılar. Birdwn nöbetçiler yeni bir kapı açtı. Bizi o kapının arkasına attılar. Çok kötü bir yerdi orası. Gökyüzü bile yoktu. Bizim gibi insanlar vardı orada. Sürekli taş taşıyıp zor şartlarda çalışıyorlardı. Yanlarında asker uzaylılar"durma, çalış" diye kırbaçlıyorlardı onları.
Birinin yanına gidip olan biteni sorduk. Adı Varoni'ymiş. "Bir gün bu uzaylılar dünyaya gelip 1 milyonu aşkın insanı buraya getirdiler. Eğer burada çalışmazsak her gün eziyet edip yemek su vermeden öldürürlermiş bizi. Biz de mecburen bu duruma geldik. Artık siz de böyle olacaksınız." Dedi Varoni. "Bunların kralı kim?" Dedi Franklin. Kral Liron diye cevapladı Varoni.
"Of keşke gelmeseydik" dedi Stompa.
Diğerleri bu zor durumun içinden çıkmaya çalışırken bir şey geldi aklıma. Onları da alıp kapıya doğru yöneldim. Kapı çok büyüktü ve genişti. Silahla ve bombayla açılamazdı. Ben yine o şifreyi söyledim"Kral Liron biz geldik uzaylılar gezegenine 123 123 ve açıldı kapı. "Kral Liron'un yanına gitmeliyiz" dedi Master. Kapıdan çıktığımızda aynı dünyadaki gibi sokaklar, evler vardı. Ev sayısı azdı ama çok güzellerdi. Biz uzaylılardan kaça kaça saklana saklana ilerliyorduk. İlerde bir orman vardı. Oraya doğru ilerledik. Gerçekten zor bir durumdaydık. Yakalanırsak işimiz bitmişti. Ormanın içine doğru ilerliyorduk. Hiç hayvan yoktu. Orman karanlık ve ıssızdı. Kulaklarımızda dil çevirici vardı. Bir ses olsa anlıyabilirdik. Ama hiç ses yoktu. Birden çok büyük bir ışık yansıdı. Hiç bir şey göremiyorduk. Bu sırada üstümüze aniden kaplanlar sıçradı. Silahlarımızı alıp kaçtılar ve ışık kesildi.
Ormanın sonuna gelmek üzereydik. Altın sarısı gibi birşey parladı ileride. Gözümüzü alıyordu. Birden askerler her tarafımızı kuşattı. "Sizin burada ne işiniz var?" Dedi içlerinden biri. "Kral Liron Efendimize götürelim" dedi bir diğeri. Yakaladılar bizi.
Saraya ulaşmıştık.'Kral Liron' gözüktü ileriden. Kral olduğu çok belliydi. "Getirin!"dedi sert bir sesle. Kral Liron'un önündeydik. "Siz buraya gelmekle büyük bir hata ettiniz. Artık kaderinize mahkumsunuz" dedi Kral Liron "Bu insanları uzaylıya çevirme makinesinin olduğu odaya götürün.Ben az sonra geliyorum!"dedi hiddetlice.
Bizi garip bir makinenin olduğu odaya götürdüler. Bu kral'ın bahsettiği uzaylıya çevirme makinasıydı.
Kral geldi korumalarıyla. "Sonumuz geldi" dedi Devır. "Bu kadarmış"dedi Lamborji. Bizi uzaylıya çevirme makinesine oturttular. "Bu, insanları uzaylı yapan bir makine" dedi Master. Geri sayım başlamıştı. 10-9-8-7-6-5-4 derken biri duvarı yıkıp içeri girdi. Tam 1500 adamıyla "bunu yapamazsın" dedi Kral Maben. "Sen nereden çıktın?"dedi Kral Liron. "Olamaz Kral Liron'un kardeşi Kral Maben" dedi Kral Liron'un adamları.
Maben, adamlarını Liron ile savaştırırken bizi koltuktan kaldırıp çözdü. Biz de savaşmaya koyuladuk. Liron'un adamları iyice zayıflamıştı. Biz Liron ile dövüşürken Master Maben ile konuşuyordu. Maben, Liron gibi kötü değil zttına iyi kalpliydi. Kral Liron en sonunda tamam bana zarar vermeyin teslim oluyorum dedi.
"Bütün insanları serbest bırakıp dünyaya geri götüreceksin" dedi Maben.
Ağlıyordu Liron. Maben:"Ha unutmadan bu uzaylıları da emrin altından çıkarıp özgür bırakacaksın Uzaylılar gezegeni artık normal bir gezegen olacak!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aksiyon Ekibi - İlker Keleş
ActionTüm online internet kitap satış sitelerinde ve kitapçılarda hızla tükenen Aksiyon Ekibi'nin, tanıtım amacıyla bir kaç bölümünü gözler önüne serdim. Washington'da yaşayan altı adam görevlendirilmiştir devletler tarafından özel olarak. Hiç bir özel gü...