Biz evde oturuyorduk Yine dünyayı kurtarmıştık. Her seferinde bir tehlikeden kurtuluyorduk. Herkes sessizce otururken bu sessizliği kapı zili bozdu. "Bakın şu kapıya" dedi uyumak üzere olan Devır. Kapıya baktı Franklin. Bir adam girdi içeriye. "Benim adım DAVİD, ben bir ajanım. Sizin ününüzü duydum, ben de size katılmaya geldim" dedi. Biraz düşündü Franklin "ya kötü biriysen bunu nereden bileceğiz."dedi. Elindeki özel kimliği bize göstererek "ben ülkeler arası görev yapan bir ajanım. Bakın burada da yazıyor" dedi David. İyi birine benziyordu David. "Tamam" diyerek sözlerime devam ettim : "Bize katılabilirsin." "Şimdi seni bir deneyelim" dedi Master. Der demez onu şehrin en kuytu yerine götürdü. Buraya polisler, askerler bile girmeye korkardı. Çok geniş bir alandı. "Hadi bakalım burayı ölmeden ya da yaralanmadan geç de, görelim yeteneklerini"dedi Master. Belli ki onu gözü tutmamıştı. Biz geride durup izlemeye karar verdik. Ölümcül bir durum olursa, gidecektik David' in yanına. Yavaş adımlarla, kendine güvenli bir şekilde ilerliyordu David. Birden bulunduğu yerden üç dört metre yukarı zıplayıp ateş etti. Etmesiyle de iki kurşun altından füze gibi geçiverdi. Kafasını yirmi santim öne çekmesiyle tam ensesinin dibinden bir kurşun daha geçti. Aniden sardılar etrafını. "Yardıma gitmeliyiz" dedi endişeli bir şekilde Lamborji. "Dur" dedi Franklin "ben ona güveniyorum." Kendini yere attı David. Acıyla kıvranıyordu. Vurulmuştu. Bir kurşun sesi daha duyuldu. Ve David hayata gözlerini kapattı. Biz tam oraya gelmiştik ki... David birden yerden kalkıp, ellerinin üstünde havaya sıçrayarak arka arkaya kurşunlar yağdırdı. Bize dönüp "öldüğümü sandınız değil mi?" dedi. "Bu sırada çarem yoktu. Birine ateş etsem diğeri beni vuracaktı. Bu yüzden kendimi yere atıp ölmüş numarası yaptım. Sonra onların beklemediği bir hareketle hepsini vurdum." Bu gerçekten ustalık isteyen bir işti. Artık altı değil yedi kişiydik. David'i de evimize getirip dinlenmeye koyulduk. Yine zil çaldı. Kapıyı açtığımızda içeri aniden kıvırcık saçlı, takım elbiseli bir adam girdi. Hepimiz adamın başına üşüştük. Adam anlatmaya başladı: "Ben bir profesörüm. Dünyamızı sizden başka kurtaracak kimse yok. Teblor adında bir uzaylı sürüsü dünyayı yok edecek. Bu çok güçlü canlı türleri 'Wayman' adında bir makine icat ediyorlar. Bu makine yeniden dinozorları bu çağa getirecek ve insanlar yok olacak. İnsanlar yok olduktan sonra ise dinozorları kendi çağlarına gönderip dünyada yaşamaya başlayacaklar" dedi Profesör. "Bu Teblor'lar neredeler?" dedim. "Hepsi ayrı ayrı,ama bugün makine üzerinde bir toplantı yapıp makineyi devreye geçirecekler. Washington'da yani burada, kimsenin uğramadığı harabe bir evde olacaklar. Ben o evi biliyorum" dedi profesör. "İyi de onlar o eve, insanlara görünmeden nasıl gidecekler" dedi Devır. "Zaten insanların arasındalar" dedi profesör. "Kollarındaki özel saat onları insan kılığına sokup, tekrar eski haline döndürebiliyor. Bugün gün batımına kadar orada olup onları durdurmalıyız" Hiç soru sormadan bindik profesörün arabasına. Çok tedirgindi profesör. Başladı açıklamaya. "Teblorlar ölümsüzlerdir" dedi "onları tek bir şey durdurabilir: Anatomiyan Çekirdeği" der demez "aman Allah'ım bunu nasıl unutabilirim" deyip arabayı durdurdu. Sonra tekrar çalıştırıp geriye döndürdü. "Neden ters yola gidiyoruz?" dedi Devır. "Anatomiyan Çekirdeğini özel laboratuarımda unutmuşum. Her an çalınabilir." "Bu Anatomiyan Çekirdeği ile Teblorları nasıl durduracağız?" dedi Lamborji. "Anatomiyan Çekirdeği onların korktuğu tek şeydir. Dünyada bu çekirdek epey vardı ama Teblorlar hepsinin yerini öğrenip yok ettiler. Fakat benimkini öğrenemediler. Büyük ihtimalle şu an öğrenmişlerdir ve Anatomiyan Çekirdeğini almak için yola çıkmışlardır. Ancak bulacaklarını sanmıyorum" dedi profesör. Tedirgin bir şekilde "Başkanları LAFDEM onları kandırarak oyuna getiriyor. Anatomiyan çekirdeğini Lafdem çok iyi biliyor. Anatomiyan çekirdeğini bir Teblor türüne tuttuğunuz zaman kendi ruhunu Anatomiyan Çekirdeğine hapsediyor. Anatomiyon Çekirdeğinin bir milimetresi bile onların ruhlarını hapseder. Ne yazık ki bu tek bir kişi için etkilidir. Yani siz bir çekirdek parçasını Teblorlara tuttuğunuz zaman onların sadece birinin ruhunu hapseder ve öldürür" dedi Profesör. Tam o anda sarsıntıyla lastiklerden biri patladı. Profesör hızlıca dışarı çıktı ve koşarak içeri girdi. "Korkarım ki bunu bir Teblor yaptı. Uzaktan, ateş ederek tekerimizi patlattı. Demek ki haber almışlar" dedi Profesör korkuyla. Sonra tekrar dışarı çıkıp aceleyle lastiği değiştirdi ve yola devam ettik. Nihayet gelmiştik Profesörün laboratuarına. Her yer darma dağınıktı. "Benimle gelin" dedi profesör. Yerde, gizli bir kapı açtı anahtarla. Bir kapı daha açtı biraz merdiven indikten sonra. Küçük bir odaya gelmiştik. Bir masa vardı odada. Masanın üstünde de bir torba. Torbayı aldı profesör. Hızla açtı ve hepimize birer tane Anatomiyan Çekirdeği parçası verdi. "Buraya gelmişler, aramışlar ama bulamamışlar. Çok az vaktimiz kaldı, eğer arabayla gidersek bizi yok edebilirler" dedi korkuyla profesör. "Bizim uzay gemimizle gidebiliriz" dedi Lamborji. "Peki" dedi Profesör. Ardından uzay gemisine doğru yola çıktık. Koşar adımlarla gidiyorduk. Kısa sürede uzay gemisine geldik ve bindik. En kısa yolu gösteriyordu bize Profesör. Şehrin ortasında, kimsenin dönüp yüzüne bile bakmadığı bir evin önüne geldik. "Bizim geleceğimizi öğrenip hazırlanmışlardı bile" dedi Profesör. Hiç sesi çıkmıyordu David'in. "Şimdi gizlice içeri girip birçoğunu yok etmeliyiz çünkü sayıları çok fazla, onlarla baş edemeyiz" dedi Profesör. Hızlı ve sessiz adımlarla içeri girip saklandık. Sandalyelerle doluydu her yer. Ve içeride bir sürü Teblor vardı. Siyah yüzlü, yeşil gözlü, kırmızı gövdeli turuncu elleri ve ayakları olan Teblorlar odada geziniyordu. Oda çok genişti."Şimdi dikkatli olun sakın hiçbiri sizi görmesin, görürse de ölsün. Size verdiğim Anatomiyan Çekirdeği parçalarını onlara doğru tutun. Şuradaki iri olan Lafdem. Dikkat edin Lafdem, herkese dağıttığım Anatomiyan Çekirdeği parçalarının birleşmesi ile ölür. Onu yok etmek çok zordur. Hadi bakalım başlayın" dedi Profesör. Der demez hepimizin arkasından sert bir itiş geldi. Bütün Teblorlar bizi gördü. Arkamıza döndüğümüzde ise bizi itenin David olduğunu anladık. Peki ama neden? Neden bizi bütün Teblorların göreceğini bile bile itsin ki? David kolundaki saatle oynadı. Ve o da aniden bir Teblor'a dönüştü. Demek o bir Teblor'du. "Biliyordum!" dedi Master. Birden hepimizin kafasına büyük bir darbe geldi. Gözümüzü açtığımızda bütün Teblor'lar sandalyede oturuyordu. Başkanları Lafdem konuşmaya başladı: "Güneş batmak üzere ey Teblorlar. İnsanların sonu gelecek az sonra. Ha ha ha!" "Hayıır!" diyerek bağırdı Profesör. "Son bir şansımız daha var" demesiyle iki üç Teblor'a Anatomiyan Çekirdeğinin bir parçasını tutup, yok etmesi bir oldu onları. Ardından biz de aynı şeyi yaptık. Sayıları giderek azalıyordu. "Anatomiyan Çekirdeğini birleştirelim" dedi Profesör. Bir araya geldik hepimiz. Birleştirdik ama olmuyordu. "David deki parça hala onda" dedi Franklin tedirgince. Güneş battı batacaktı. Lafdem makineyi çalıştırmak üzereydi. Makine ancak güneş battığında çalışıyordu. İnsanlar yok mu olacaktı? diye geçerken aklımızdan, Franklin hızlı bir tekme attı David'e. Ve yere düştü çekirdeğin parçası. Aceleyle aldı Master. Hepsini birleştirdik. Teblor türü olarak sadece Lafdem ve David kalmıştı. Lafdem acıyla ruhunu kaybederken David kaçmaya çalışıyordu. "Dur" dedim ben ve ardından anatomiyan çekirdeğini David'e doğru tuttum. David'in ruhunu kaybetmeden önceki son sözü "hayır!" oldu. "Bunu hak etmişti" dedim. Artık insanlar kurtulmuştu Teblorlar'dan. Çok teşekkür ettik Profesöre. "Asıl ben size teşekkür ederim, siz olmasaydınız, şu an insanlar yok olmuştu" dedi Profesör mutluca. Bizse insanları kurtarmanın mutluluğuyla dönüyorduk eve.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aksiyon Ekibi - İlker Keleş
ActionTüm online internet kitap satış sitelerinde ve kitapçılarda hızla tükenen Aksiyon Ekibi'nin, tanıtım amacıyla bir kaç bölümünü gözler önüne serdim. Washington'da yaşayan altı adam görevlendirilmiştir devletler tarafından özel olarak. Hiç bir özel gü...