Serra ile kahvaltı yapmak için sözleşmiştik. Şansımıza harika bir hava var. Hazırlanmamı bitirmemle telefonumun çalması bir oldu.
"Canımcım ben kapıdayım hadi" dedi sıcak sesiyle.
"İniyorum canım, iniyorum" dediğim sırada çoktan merdivenlere yönelmiştim. Arabaya atladığımda sıkıca birbirimize sarıldık. Birini kendime kardeş seçme hakkım olsa Serra'yı gözüm kapalı seçerdim. Bir insan nasıl bu kadar zarif, kibar, sevimli ve dost canlısı olabilirdi hayret ediyordum. Ben bunları düşünürken Serra'nın güzel sesi beni düşüncelerimden ayırdı.
"Mert'e ne almayı planlıyorsun? Parti falan mı ayarlasak? Yada üçümüz yemeğe falan mı çıksak?" henüz bir plan yapmadığı ve oldukça kararsız olduğunu belli eden bir yüz ifadesi takınmıştı.
"İkimizin güzel fotoğraflarından bir fotoğraf albümü yapmayı düşünüyorum. Mert'in sünnet düğünü fotoğrafını gösterdi geçen gün annem, çok komik şeyler var yaratıcı bir şeyler yapmaya çalışıcam ama bakalım. Çok sevgili işi mi sence ?" cümlemi bitirdiğimde ikimiz de kahkaha attık, bunu Mert'in sevgilisine sormam çok ironik olmuştu. "Üçümüz bir ara yemek yeriz ama o gün ben ikinizin başbaşa olması taraftarıyım." Serra tam ağzını açacakken elimle onu susturdum. "Biliyorum beni seviyorsunuz, benim yanımda rahatsınız ve evet sizi ben tanıştırdım ama o gün gelmiyorum üzgünüm Serracım."
Sadece "Of Verda" diyebildi. Sonra Mert'e almayı düşündüğü hediyeleri anlatmaya başladı o anlatmayı bitirmeden en sevdiğimiz fırına gelmiştik bile. Hemen oturup çaylarımızı söyledik. Muhabbet akıp giderken Serra birden ciddileşti.
"Verda, sana söylemem gereken bir şey var. Daha doğrusu sana iletmem gereken bir soru..." yutkundu, gerildiği her halinden belliiydi. "Mert de sana söylememin doğru olduğunu düşünüyor."
"Hadi Serra! Adamı delirtirsin söyle sen de kurtul ben de kurtulayım."
"Biz iki gün önce Cem ile karşılaştık." işte ağzında ki baklayı çıkarmıştı. Derin bir nefes aldım ve kafamı salladım. "İtalya'dan gelmiş 1 haftalığına, bizi görünce çok sevindi. Gitmeden görüp görüşemeyeceğimizi sordu biz de ayarlayabilirsek neden olmasın dedik." bu olaydan rahatsız olduğu aşikardı. "Sonra seni sordu, ne yapıyor dedi. Ve o gün seni de aramızda görmek istediğini ekledi." ne tepki vereceğimi tahmin edemediği her halinden belliydi.
"Görüşebiliriz, benim için sorun olmaz." dediğimde yüzündeki belirsizliğin yerini şaşkın bakışlar aldı. "Üzülmemden korktuğunu biliyorum ama inan sorun olmayacak, biz küs değiliz sadece hayatın iki farklı köşeye savurduğu insanlarız. Boşuna onu suçlama, doğru olanı yaptı." yüzündeki şaşkınlık yerini öfkeye bırakmıştı.
"Seni yine üzerse, bil ki benden çekeceği var!" sinirlendiği zaman bile şeker kalan bu kızın sözleri beni gülümsetmeye yetmişti.
__________________________________________________________________________________
Kafam çok karışık belki düşüncelerimi yazıya dökersem okuduğumda ne halde olduğumu görürüm diye sana yazıyorum şimdi de. Umarım ne hissettiğimi, ne düşündüğümü anlayabilirim...
Bundan tam 2 yıl önce iki insanın birbiri için yaratılmış olabileceğine inandığım zamanlarda bir tenis turnuvasında tanıştım Cem'le. Mert'in rakibi olarak korta çıktığında ona bu denli bağlanacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Maçtan sonra Mert centilmenliğini konuşturmuş Cem'i kahve içmeye davet etmişti. Gel zaman git zaman biz konuşur görüşür olduk. Hukuk fakültesinde olma hayallerimin arasına Cem ile olma hayalleri de girmeye başlamıştı. Ona günden güne bağlanıyordum. Onunda benim için aynı şeyler düşündüğüne neredeyse emindim. Birlikte harika zaman geçirir, daima birlikte olmak isterdik. Sınav sonuçları açıklandığında hayatımın en güzel iki haftasını geçirdim. İki hayalim de gerçekleşiyordu.Ben İstanbul Hukuk'u kazanmıştım. Cem de Yıldız Teknik Üniversitesi mimarlık. Etrafa gülücükler saçan, kahkahalar atan Verda'nın camdan dünyasının duvarları bir sabah gelen telefonla tuzla buz oldu...
"Verda. Konuşmamız gereken bir konu var. Seni almaya geleyim mi?" Cem'in sesinde ki o derin keder benim gibi soğukkanlı bir insanı bile telaşa düşürecek cinstendi.
Cem ile buluştuğumda ters giden şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ki cebinden bir mektup çıkardı ve bana uzattı.
Zarfın üzerinde "Politecnico di Milano" yazıyordu. Ne olduğunu çoktan anlamıştım. Kabul edilmişti, İtalya'da mimarlık okumak için kabul edilmişti. Sözün bittiği yerdeydim ama onun hayatı için duyduğum mutluluk kendi kederimi gölgede bırakıyordu. O an nasıl bu kadar mantıklı davrandığıma şuan bile akıl sır erdiremiyorum .
"Bu bugün aldığım en güzel haber... Senin adına o kadar mutluyum ki!" dediğimde gözlerinin içi gülmüş, bana sıkıca sarılmıştı. O gün tüm geleceğimizin başlamadan bittiğini ikimiz de biliyorduk. Bu konu üzerine konuşmaya ne o yanaştı, ne de ben cesaret edebildim. İlk defa bir erkek için böyle duygular beslemiştim, kalbim kırılmıştı ama bu onun elinde olan bir şey değildi. Ona kızmamıştım. Günlerce ağlasam da ona hiç belli etmedim.
Zamanla birini sevmenin önce onu düşünmek olduğuyla yüzleştim. Gün geçtikçe daha katlanılabilir oldu. Dedikleri gibi zaman herşeyin ilacıydı. Doğru olanı yapmıştım ona gitme demeye hakkım yoktu, gerçi desem de ne fark ederdi asla öğrenemeyeceğim ama onun için doğru olan şeyin bu olduğuna şu an bile adım kadar eminim.
Aylar sonra bu durumu değiştiremeyeceğimi fark ettim, değiştiremeyeceğim bir şeyi bu kadar çok düşünmemin bir anlamı yoktu. Göz görmeyince gönül katlanıyordu nasılsa.
Cem'in Verda'sı çok gerilerde kalmıştı diye düşünsem de yanıbaşımdaydı. Onunla buluşacak Verda, eski Verda değildi. En azından ben öyle umuyorum...
_________________________________________________________________________________
Defteri kapattığımda, Cem defterini de çoktan kapatmış olduğumu fark ettim. Görünce anılarım aklıma gelir mi bilinmez ama ben onunla birlikte olamayacağımızı çoktan kabullenmiştim. Yeni birinden bile hoşlanabileceğimi kendime bile kanıtlamışken geçmişin gölgesinde boğulacağıma hiç ihtimal vermiyorum.