"Verda! İdare'den de geçtim! 72 be 72!!! Senin sayende senin!" koşarak yanıma gelen Kenan beni çoktan kucaklamış havada döndürmeye başlamıştı. Aslında sınavı geçmesi için neredeyse hiçbir şey yapmamıştım. Sadece doğru yerlere çalışmasını sağlamıştım, çalışan oydu. 72 alanda. Yine de öğrencisi başarılı olmuş bir öğretmen modundaydım. Herkes bize bakmaya başladığında biraz utanmıştım. Beni yere indirdiğinde klasik çak bir beşlik hareketimizi yaptık. Kendi sonucumu da öğrenmeliyim diye panoya doğru yürürken onunla karşılaştım. Yine o delici bakışlarıyla bana bakıyordu. Bana baktığına emindim. Göz göze geldiğimizde ikimizde bakışlarımızı kaçırır olmuştuk. Bu neye işaretti acaba? Biraz önceki olayın hepsini görmüşmüdür ki? Rezil oldum rezil! Düşünceler beynimde dönerken yanıma gelen Ece direk konuya girdi. "Biraz daha ona bakarsan aşık olduğunu falan düşünecek, çok yakışıklı görebiliyorum ama o bir asistan Verdacım... Mezun olmana daha iki yıl olduğunu hatırlatmama gerek var mı?" Ona baktığımı nasıl görmüştü! Ne yani onu beğendiğim dışarıdan da belli oluyor mu? İnkar en büyük silahımdı. Kıvır Verda!
"Ona aşık değilim tabi ki, bence çok yakışıklı da sayılmaz! Ben sadece Ceza Hükümlerini düşünüyordum. Sınav kağıdımı resmen elimden aldı biliyorsun, sence kopya çektiğimi düşünmüş olabilir mi?" ona gerçekten de aşık değildim. Fazlasıyla beğeni evet ama aşk benden çok uzak bir kavramdı. Aramızda bir şey olmayacağını bende biliyordum. Hatırlatmasına gerek de yoktu. İçten içe Ece'ye sinirlenmiştim. İnanmayan gözlerle bana bakması beni daha da sinirlendiriyordu. Oysa kendimi çok iyi savunmuştum.
"O zaman çocuğa hülyalı hülyalı bakmayı kes ve leylalığı bırak. Yok eğer onu tavlamak istiyorum diyorsan Ceza'dan daha ilgi çekici bir şeyle ilgili konuşmayı dene. Benden sana arkadaş tavsiyesi..." patavatsızlığıyla ün yapmış biri olduğunu biliyordum ama bu gerçekten çok fazlaydı. Bu kızın dilinin kemiği yoktu. İnkar etmeye devam etmeliydim yoksa dilinden kurtulamayacağımı biliyordum.
"Eğer hoşlanmaya başlarsam gelip senden tavsiye alırım söz!" diye eğilip kulağına fısıldadım. "Şimdi izninle kütüphaneye gidip biraz ders çalışacağım." deyip konuşmasına fırsat vermeden yanından uzaklaştım. Durumu yeterince iyi açıklamıştım.
Kütüphaneye giderken sınav sonucumu da öğrenmiştim. Sonucum bugün beni neşelendirmeye yetmişti. Büyük ihtimalle AA düşerdi. Buda iyi bir ortalamaya ve yurtdışında geçecek bir yarı döneme işaretti. Belki free mover olarak bir yıl bile kalabilirdim. Başvuru tarihi her geçen gün biraz daha yaklaştığını biliyordum, bildiğim birşey daha vardı Erasmus düşüncesinin bile beni bay yakışıklı asistan kadar heycanlandırmadığı.
Kütüphanede her zaman ki masama oturdum. Notlarımı çantamdan çıkarmaya çalışırken, yakışıklı asistanı da kafamdan çıkarmaya çalıştım. Onu düşünerek ders çalışamazdım. Geçen sefer bu masada oturanın o olduğunu düşündüğümde kendi kendime güldüm. Önce biraz hayal kurayım sonra çalışmaya başlarım diye düşünüp masaya kafamı koydum ve gözlerimi kapatıp sadece hayal ettim.
Elimde kocaman bir buket papatya ile Beyazıt Yangın Kulesinden İstanbul'u izliyordum, yanımda üzerinde muhteşem duran mavi gömleği ile o vardı. Keten pantolon yerine kot pantolon giymişti ve bununla da muazzam duruyordu. Sonra yavaşça bana sarıldı ve "Seni seviyorum Verda" dedi. Suratımda kocaman bir gülümseme ile kafamı kaldırdım ve karşımda kollarını bağlamış dikkatle beni izleyen birini gördüm. "O"nu...