Kerem'in ağzından
-1 ay önce-
Almanya'da geçirdiğim iki buçuk yıl içinde yüksek lisansımı tamamlamıştım. Türkiye'ye kesin dönüş yapacağım söylenemezdi ama akademik kariyerime İstanbul Hukuk da devam edicek olmam başta annem olmak üzere dönüşümü dört gözle bekleyen herkesi memnun etmişti. Annem kadar sevinen bir diğer kişi de kardeşim dediğim adamdı. Dönüyorum dememin ardından çok sevdiği 1+1ini kiraya vermiş birlikte yaşamamız için çok hoş bir eve taşınmıştı. Evi henüz görmemiştim ama bu konularda ona oldukça güvenirdim. Ben daha dönmeden herşey hazırlamışlardı. Hoşgeldin partisini bile...
Uçaktan indiğimde havaalanında sadece annem, babam ve Burak'ın olmasını bekliyordum. Oysa beni şaşırtacak derece de bir kalabalık vardı. Alman Lisesinden yakın arkadaşlarım Gökçe, Bulut, Marx, Galatasaray Hukukdan Elisa, Yiğit, Barış, Nihal, siteden Can ile Meltem ve çok özlediğim kuzenlerim Serdar ile Sena da beni bekleyenler arasındaydı. Tam bir süpriz olmuştu. Bunun Burak'ın fikri olduğu gün gibi ortadaydı.
Herkesle hasret giderdikten sonra annem ve babamla vedalaştım. Burak için gece yeni başlıyordu. Kutlama yapmazsa şanı yürümezdi. Eşyalarımı arabasının bagajına yerleştirdikten sonra konvoy halinde hareket etmeye başladık. 4 araba birbiriyle yarışıyor herkesin neşesi gözlerinden okunuyordu. Birden yavaşladık ve tüm arabalar bi apartmanın otoparkına girmeye başladı. Gece klübüne falan gideriz diye düşünüyordum "Hanginizin evine geldik?" diye sorduğumda Elisa kıkırdadı. Arkamdan bir iş çeviriyorlardı. Hep birlikte 7. kata çıktığımızda herkes Burak'a bakıyordu. Oldukça ciddi birşey söyleyecek gibi bana döndü ve "Evine hoşgeldin kardeşim!" diyerek anahtarları bana doğru attı. Artık herkes kapıyı açmamı bekler olmuştu. İçeri girdiğimde söyleyebileceğim tek şey ise "Merhaba İstanbul"du. Muazzam bi manzara ile karşılaşmıştım salonun ön tarafı tamamen camdı ve deniz ayaklarının altındaydı. Şok olmuş bir ifadeyle bizimkilere baktığımda bunun onlara da süpriz olduğunu anlamıştım. Biri hariç. Gökçe "Hadi hadi diğer odaları da görmeni istiyorum, iki haftadır burda yatıp kalkıyorum!" derken arkama geçip beni diğer odalara doğru itti. Heyecanlı olduğu her halinden belliydi. Mutfak, banyo, oturma odası derken koridorun sonunda ki merdiveni gösterdi. Yatak odalarınızı üst kata ayarladım. "Burak buraya barbekü bile koydurdu. Böyle bir arkadaşlığınız olduğu için çok şanslısın Kerem. Sen yokken biraz eksikti, anlarsın ya" gözlerinde ki o bakışa yabancıydım klasik Burak'ı düşünen Gökçe'den farklı bir bakıştı bu. Ben yokken neler oldu bilmiyorum ama öğrenmemin çok uzun sürmeyeceğine de emindim.
Tüm odaları gezdikten sonra Gökçe'ye bir teşekkür borcum olduğunu biliyordum. "Keşke herkesin senin gibi iç mimar arkadaşı olsa canım, harika bir iş çıkarmışsın." dediğimde haklı gururunu yaşıyordu. Aşağıdakiler parti düzeni almış bizi bekliyorlardı. Burak'ın sevinci her halinden belli oluyordu. "Kardeşim gelmiş ben şampanya patlatmaz mıyım" diye buzdolabına doğru koştu. Elinde 3 şişe şampanya ile dönen Burak, bu gece bu evde eğlenceyi garantilemişti.
Kopkoyu bir sohbetin ortasına düşmüştük. Her zaman olduğu gibi konu dönüp dolaşıp ilişkilere geldi. Aşk, ilişkiler ve evlilik üzerine konuşmaya başlamıştık. Aramızdaki tek çift Barış ile Nihal'di. Yaklaşık 6 yıldır süren düzenli bir ilişkileri olması etkileyiciydi. Birbirlerini çok sevdikleri her hallerinden belli olan çiftimizin aşka inancı sonsuzdu.
"Evlilik davaya benzer, mutlaka memnun olmayan bir taraf vardır demiş Balzac, ki bence haklı da ya anlaşamazsam, ya aynı evde olamazsak? Onu seviyorum ama evlenmek henüz düşündüğüm bir şey değil." derken elindeki kadehi bir sağa bir sola sallıyordu Can.
"Yanlış düşünüyorsun bence iki insan birbirini gerçekten seviyorsa aile olmak isterler ve aile olmak isteyen kişinin aynı evde yapamaması bilmiyorum saçma" Meltem, Can'a karşılık verirken biraz da sinirlenmişti. Gerçek aşka sonsuz inancı olan kuzenimin evlilik kurumuna inanılmaz ilgisi vardı. Belki düğün organizatörü olmasının sebebi buydu ya da sonucu kim bilir.
"O yüzden her gün 5 çift boşuyorum değil mi? Birbirine aşık iki çift evleniyor, biri sıkılıyor, öbürü aldatyor, hoop boşayın bizi Yiğit Bey! Nafaka alalım Yiğit Bey! Çocuklar bende kalsın Yiğit Bey! " sesini inceltmiş anne havasına girmişti.
"Ya ömür boyu mutlu yaşayanlar... Birbirini sevip, sayanlar onlar yok mu? Böyle olma ihtimali olan bir şey için risk alınmamalı mı sizce?" umutsuz vaka gibi konuşan Gökçe'ye yanıt gecikmeden Barış'tan geldi.
"Bir gün bir insan gelir girer hayatına, daha önce neredeydin sen dersin. Yaptığın herşey onunla daha güzeldir, hep yanında olsun istersin. Derdini ilk ona anlatır, sevincini ilk onunla paylaşırsın. En yakın arkadaşın da odur, sevgilin de , bazen annen de. İşte böyle birini bulduğun zaman onun senin ailende ki eksik şey olduğunu fark edersin. Onsuz olmaz dediğin anda." Nihal'in gözlerinin içine bakarak devam ettiği sözlerini cebinden çıkardığı kutu ile tamamladı "Benimle evlenir misin? demen de gerekir." . Nihal olayın şokundan kurtulamamıştı ki Barış kutuyu açtı. O zarif yüzük Nihal'e, Nihal'de büyülenmiş bir şekilde Barış'a bakıyordu. Konuşamadı, önce kafasını salladı sonra eğilip Barış'ı uzun bir süre öptü. Biz alkışlar, ıslıklarla onları tebrik ederken Burak yerinden fırladı.
"Bir şişe daha şampanya olacaktı..."