fourty two

14.5K 752 239
                                    

betty

alyssa walker mükemmel kelimesinin sözlük karşıtıydı.

yemin ederim, öyleydi. alyssa walker, çok güzeldi, güzellikten de öteydi güzelliği. o mükemmeldi. uzun saçları, her zaman parıldayan gözleri, düzgün burnu, utandığı veya sinirlendiği zamanlarda kızaran yanakları, elmacık kemiklerinin üzerindeki sayılabilecek kadar az ama onu tatlı gösteren çilleri, dolgun ve öpülesi pembe dudakları, harika gülüşü, ses tonu ve daha birçok şeyi kendisi gibi mükemmeldi. yaptığı her hareket, ağzından çıkan her cümle, onunla ilgili her şey beni ona bağlayan küçük, nadir nedenlerdendi.

ama ona koşulsuzca bağlanmamın en büyük nedeni ise; kalbiydi.

onun kalbine, ruhuna aşıktım. onun içindeki iyiliğe kadar her şeyine aşıktım. zaten bir insanın ona bakıp da aşık olmaması imkânsızdı. ya gülüşüne aşık olurdunuz ya da iyimserliğine. ama mutlaka onun bir şeyine aşık olurdunuz işte. ben de onu bütünleştiren her şeye aşık bir zavallının tekiydim.

alyssa walker'a aşıktım. ve onun bundan haberi bile yoktu. canımı acıtıyordu ama olsundu. bu onu sevmemem için engel değildi.

şimdi sıcak bir kafenin içinde köşedeki ikili masaya oturmuş sıcak çikotalarımızı beklerken onu izlemek müthişti. onu izlemeye bayılıyordum. yüzünün her ayrıntısını ezbere biliyordum ama yine de onu izlemekten sıkılmıyordum. onu sevmekten de sıkılmıyordum ve en çok da canımı acıtan buydu zaten. her geçen gün onun beni sevmeyecek olmasının verdiği duygu daha büyük bir hâl alıyordu. korkuyordum. ona gittikçe körü körüne bağlanmaktan deli gibi korkuyordum.

belki de çoktan bağlanmıştım.

"... ve sonra ashley çığlık attı! tanrım, suratını görmeliydin! küçücük bir kedi yavrusundan korkmuştu."

alyssa durup kıkırdadığında ben de ona eşlik ettim. bana ashley ile olan anılarını anlatıyordu. onun ses tınısına dalıp gitmeseydim anlattığı şey kulağıma daha komik gelebilirdi.

"sıra sende. sen bir şeyler anlat." dedi bir kadın sıcak çikolatalarımızı önümüze koymadan önce.

ashley'den bahsetmek istemiyordum. günün her saati onu görüyor, birbirimizden ayrılmıyorduk zaten. birkaç saat ondan bahsetmesek bir şey olmazdı. mesela bizden bahsedebilirdik. ya da onun nasıl bu kadar mükemmel olabildiğinden.

bir anda kulaklarımda ashley'nin sözleri yankılandı ve ona bir kez daha lanet ettim. yanımızda yokken bile bizi rahat bıramıyordu. hislerini söyle artık, demişti. bir daha bu şansı yakalayamabilirsin, diye de eklemişti. sonra kızlar ve erkeklere konuyu getirip beni hem kıskandırmış hemde kızdırmıştı. eh, ben de hızı onu dışarı davet etmekte bulmuştum. hızlı davranmalıydım yoksa onu kaybedebilirdim. insanlar onun güzelliğini fark ediyorlardı. onlardan önce davranmalıydım.

ama ağzımı açtığım an vazgeçtim, yine yapamadım.

"şey, benim tuvalete gitmem gerek," diyebildim. aptal ben.

yanından ayrılarak tuvaletlerin olduğu bölüme ilerledim. kendimi boş bir kabine atıp kapalı klozetin üstüne oturdum. yapamayacaktım. ona hislerimi söyleyemezdim. ya onu sonsuza kaybedersem? o zaman ne bok yiyecektim? hayır, bunları göze alamazdım! arkadaş kalmak daha iyiydi.

en az beş-on dakika kadar orada öylece oturup bu konuyu düşündüm. cevap yine aynıydı. asla söyleyemeyecektim. deli gibi ağlamak istiyordum. eğer yarın bir gün bir çocuk ona çıkma teklifi ederse mahvolurdum. onu bir erkek ya da kızla görmek canımı yakacaktı. ama benimle birlikte olma seçeneği de kulağa çok saçma geliyordu. biz birlikte olamazdık ki.

strange // girlxgirlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin