Umutsuzluk içinde umut ışığına aşıktım.

53 7 0
                                    

Adam, ona ihanet etmişim gibi öldürücü bakışlarını pozisyonunda bir değişme olmadan bana ve ayak ucundaki kameraya dikmişti. Korkuyordum. Diğer yandan Deniz'le herhangi bir temasa girmek tabii ki bütün dengemi sarsmıştı ama şimdi değildi olamazdı. Hemen kalkmalı ve kamerayı alıp oradan uzaklaşmalıydım. Planımı henüz yürürlüğe koymamışken soğuk bir çarpışla yerdeki beton yığınında suratımın ve vücudumun izini hissettim. Kafamı kaldırmaya yüzüm yoktu. Hem ne diyebilirdim ki? Bunca saçmalığı açıklayacak hiçbir sözüm yoktu. Ben ki güzelce okulumu bitirip, iyi bir üniversite hayatı yaşayıp, aşık olduğum mesleğimi yapma hayalleri kurarken bu çocuk nerden çıkmış ve hayallerimin odağı haline gelmişti? Bu hale nasıl gelmiştim ben? Utanç ve çaresizlik içinde aklımdaki bu düşüncelerden arınıp kalkmaya yeltendim. Acele ve biraz panikle oradan uzaklaşırken kolumdaki ince ve bir o kadar da sert tutuşla irkildim. Kafamı çevirdiğimde dün geceki adamın korkutucu gözlerine denk geldim.

-Açıklamanı bekliyorum.
-Daha akşam olmadı.
-Bu rezaleti görmeseydim evet, akşamı bekleyebilirdim.
-Ben... Söyleyemem. deyip gözlerimi adamın arkasında asil duruşundan ödün vermeyerek bana iki kat ceza veren, ferahlatıcılığından adını alan Deniz'in siyah kirpiklerine dikmiştim. O kadar süründürücü bakıyordu ki kendimi sokakta çocukların kuyruğuna kutular takıp koşturduğu kediler gibi hissediyordum. Öyle çaresiz...
-O halde bende gidiyorum. Evine!
-Imm bir saniye! Yalnız konuşsak?
-Hay hay...
...Anlat bakalım nedir derdin?
-Ben...
...Deniz...
...
-Anladım küçük hanım. Ama mümkün değil. Deniz bu yıldan sonra yurtdışına gidip orada eğitimini tamamlayacak. Oraya alıştıktan sonra buraya gelir mi bilinmez. Hem gelse de seninle ilgileneceğini düşünmüyorum. Her neyse bir daha onun ve evimin etrafında görmeyeceğim seni!

Bir balığın sudan çıkarıldığı andaki gibiydi kalbimin çırpınışları. Yaşamak için son çırpınışlar gibi. Ne diyordu bu adam? Daha ona doyamadan, gözlerinin derinliğinde kaybolmadan uçuyordu gökyüzümün maviliği!

***

Bir ayı atlatmıştık. Her gün gözlerinin gözlerime temasıyla biraz daha yüzüme renk gelirken her gün onsuzluğa bir gün daha yaklaşmak kalbimi solduruyodu. Yanımdan geçerken beni her ne kadar farketmese de benim içimdeki volkanlar canlanıyor, sönmüş yanardağlarım yeniden tutuşuyordu. Kalbimin atış hızındaki artış her adını andığımda daha da ilerliyordu.
Artık konuşmak istiyordum, sesini ezberlemek, gözlerinde ferahlamak, kalbini alıp içimde saklamak...

Annemin çağrısı üzerine rutin pazar kahvaltısı için üzerimi değiştirip aşağı indim. Annem yine sinirli, babam yine yoktu. İşi yüzünden sürekli evde eksik hissedilen babamı yalnızca ayda bir iki kez görebiliyordum. Annemin yeterince sinirlerini bozan bu durum beni de üzüyordu. Yemekten sonra odama kapanıp Deniz'i düşünme planlarımı yürürlüğe koymak üzere yatağıma tekrar uzandım. Telefonuma uzanıp kulaklığımı taktıktan sonra bir müzik açıp onun sayfasında gezinmeye başladım. Ona yazmak istiyordum. Ama ne diyecektim? Bu düşüncelerle karsrsızlıkla boğuşurken anasayfamdaki bir paylaşım tüm karışıklığın arasından çekip almıştı beni. "Seviyorsan matematiğin kaç diye sor bence." Hemen mesaj bölümünden ona yazdım. 10 dakika sonra görüldü ve.. "Bu konuşmaya yanıt veremezsin." Engellenmiştim. Ona ulaşmamı istemiyordu. Ruhumun eridiğini hisseder gibiydim. Babasının dediği doğruydu sanırım. Vazgeçmeliydim.
Kulaklığımı alıp sokağa çıktım. Bir kaç sokak geçtikten sonra ulaştığım kıyıda ondan vazgeçmem gerektiğini tüm vücuduma ezberletmeye çalışıyordum. Bu duruma en zor alışacak olan kalbimin kırıklarını toplamaktan ona ezberletemiyordum onsuzlugu. Aslında en çok alışması gereken oyken...



Hadi Birlikte Yalnız OlalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin