Havalar gün geçtikçe daha da sıcaklaşıyor, nefes almak iyice güç hale gelmeye başlıyor, sanki dünyanın oksijeni yavaş yavaş tükeniyor gibiydi. Artık o huzurlu, iş ve okul olmayan, insanların istediği saatte kalktığı pazar sabahlarından eser kalmamıştı. Durum günden güne kötüye sürükleniyor, yeryüzünde hayatta kalan insan toplulukları, umutlarını iyice kaybediyorlardı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ve herkes bunun farkındaydı. Bundan 4-5 sene evvele kadar dünyanın bu hale geleceğini çıkıp biri söyleseydi eğer, deli zırvasından fazlası olmazdı bu insanlar için. Çünkü gerçekten bunlara İnanmak kolay değildir. Ama kimse bilemezdi ki bir zaman sonra açlık ve susuzluktan, doğaya karşı verilen mücadelelerin zorluğundan, dayanıksızlıktan ve güçsüz kalmaktan öleceğini..
Fakat, Lance'nin dediklerine bakılırsa hala dünyada yaşamak için bir umut doğuran mekanlar var. Tabi ki bu bir halüsinasyon değilse şayet..
"-Bizi nereye soktun böyle dostum. Burada daha fazla kalırsam ya nefessizlikten ya da korkudan geberip gideceğim. Zaten burada suyun olmayacağı ihtimalini sana dışarıdayken söylemiştim. Bir kez de beni dinlesen ne olur sanki. Ahmak herif." Dedi Noha karanlık, uzun ve ıssız alış veriş merkezinin koridorlarından ağır adımlarla ilerlerken.
"-Bu suya sadece benim değil, aynı zamanda senin de ihtiyacın olduğunu biliyorsun Noha. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Zaten yeterince yorgunum. 3 saattir salak gibi tekrar tekrar geçiyoruz aynı yerlerden. Bu aşağılık herif ya da her kimse binanın dışına koca harflerle "İÇERİ GİR. BOLCA SU VAR." Yazmış olmasaydı eğer, buraya ben de girmezdim zaten."
"-Bu yaptığımızın aptalca olduğunu zaten daha içeri girmeden anlamış olmalıydın. Bu zamanda kim niye insanlara su dağıtsın ki ? Saçmalık. "
Noha, üsten dışarı çıkarken aklında sadece Taylor'u arayıp bulmak vardı fakat aradan haftalar geçti ve değil Taylor, hiçbir insanın izine dahi rastlamadılar. Bu da yetmezmiş gibi bir de erzak ihtiyacı içine düştüler. İşler iyice b*ka sarmaya başladı onlar için. Her ikisi de yorgunluktan bitkin düşmüş durumdaydılar. Günlerdir üssün dışındaydılar ve gezmedikleri yer kalmamıştı. Arada bir girdikleri dükkanlardan konserve yiyecek ve biraz da su buluyorlardı. Bu güne kadar bu şekilde idare ettiler. Bundan sonra da istikametlerinin değişeceğini pek sanmıyorum. Noha'nın ceketinin bir kısmı paramparça durumdaydı. Günler önce benzinlikte onları kovalayan yaratıklardan kalma bir şeydi bunlar. Tam göğsünün ortasında, baştan sonra, kalbinin biraz aşağısındaki bu yırtık izi, eğer zamanlı bir refleks olmasaydı sadece yırtık olarak kalmayacaktı, Çünkü derisini birkaç santimle kurtarmıştı Noha kesilmekten.
Hava hafiften kararmaya başladığı sıralardı. Saat tahmini olarak 17:00 civarıydı. Havalar artık gündüzleri inanılmaz sıcak, geceleri de felaket derecede soğuk oluyordu. Bu gece de soğuktan donmamak için bir sığınak bulmaları gerekiyordu. Eğer geceyi dışarıda geçirirlerse sabaha çıkma ihtimalleri hiç yok denecek kadar azdı. Ya soğuktan, ya da, yada başka şeylerden dolayı.
"-sanırım burası geceyi geçirmemiz için iyi bir yer ha ne diyorsun ?" dedi Noha arkasını dönerek Damon'a.
"-Dostum ! burası sence de çok soğuk değil mi ? şu karşıdaki bina daha sağlam duruyor. Buradan daha sıcaktır. Oraya gidelim bence. Ne dersin ?" dedi bir eliyle karşıda duran 5 katlı şık ve bunca yıla rağmen pek rağbet görmemiş olan binayı göstererek Damon.
Bu bina harbiden bunca yıl boyunca nasıl bu kadar sağlam kalabilmiş gerçekten hayret verici bir durumdu. Çünkü çevrede başka hiçbir bina onun kadar dayanıklı ve temiz durmuyordu. Peki ya öyleyse onu diğer binalardan ayıran özellik neydi ?
Damon ve Noha gayet sessiz bir şekilde evin kapısını araladılar ve içeriye girip kapıyı da bir güzel kapattılar. Etraf çok sessizdi. Bizimkiler ellerinde silahlar, diğer ellerinde de gün içinde uğradıkları marketten aldıkları fenerler vardı. Birkaç odayı kolaçan ettikten sonra bulundukları katın temiz olduğunu anladıklarında içlerine bir rahatlık çöküverdi. Fakat diğer katlarda ne olduğunu halen bilmiyorlardı ve bu onları ürkütmeye yetiyordu. Ama kapıların arkasına koydukları yükler onları bir nebze olsun rahatlatıyordu. Sabah da Çıkıp diğer katları kontrol ederiz diye düşünüyorlardı.
"-Kapılar kapalı. Pencereler de sağlam. Üstelik demir parmaklıklarla çevrililer. Nöbetleşe uyumamıza gerek yok sanırım Noha. Bak keyfine. Ben uyuyorum."
"-Saat geç oluyor. Ben de uyuyacağım. Evet haklısın pencere demirlerini kontrol ettim hala sapasağlamlar. Bu binanın bu kadar sağlam olması beni en çok ürküten şey. Her neyse. İyi uykular dostum."
"-Şansımız yerinde gitti diye sevinmek yerine gereksiz yere hala söylenmeni anlamıyorum Noha. Hadi uyu artık..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Noha'nın Günlükleri
Teen FictionBu sadece bir roman değil. Aksiyon, bilimkurgu, heyecan, aşk, korku, gerilim. Hepsinin bir kitapta birleşimi. İçinde sizi neler beklediğini asla bilemezsiniz. Bakmadığınız sürece tabiki. Bir göz atın :) pişman olmazsınız :)