Takım elbiselilerden en önde olan, lider olduğu belli olan kirli sakallı ciddi ifadeli adam: " Cık cık cık... Profesör, profesör... Bu işin peşini bırakmalıydınız, bakın ne oldu şimdi? "
Kareem, Profesör ve Fatih şu anda yaşananlar karşısında çok şaşırdılar, adeta nutukları tutuldu, dilleri bağlandı. Bu üçü de nereden çıkmıştı? Sanki Vedat yeterince iş açmıyordu da başlarına, bir de bu üçü girdi işin içine...
Kareem içinden geçen şu soruların , Profesör ve Fatih'in de aklını kurcaladığına adı kadar emindi:
" Vedat, sıradan bir mafya değil miydi? Bu üçü de nereden çıktı? Olaylar daha ne kadar büyüyecek? Bu adamlar Vedat'ın yerini nasıl tespit etti? Ve nasıl şu anda burada bizim karşımızda bize silah tutuyorlar..." ve daha bir çok soru...
Kareem'in düşüncelerine, lider olan takım elbiseli şu sözleriyle son verdi: " Kafanızda oluşan soruları gidermeye niyetimiz yok. Ancak şu kadarını bilin: Şu anda bu binada size yardım edebilecek hiç kimse yok. Yukarıdakilerin canını çok sıktınız, biz de hesabınızı kesmeye geldik. Kısacası siz kaşındınız. Düşün önümüze , gidiyoruz. "
Kareem, Profesör ve Fatih neler olduğuna anlam veremiyor, bir o kadar da korkuyorlardı. Kareem korkudan titreyen sesiyle: " Eşlerimiz iyi mi peki? " diye sordu.
Lider, Takım Elbiseli: " Biz sandığınız gibi adamlar değiliz. Eşlerinize zarar vermeyiz. Ancak bir tehlike oluşturmamaları, ve kendi başlarına sizi kurtarmaya kalkmamaları için onlar da bizim gideceğimiz yere götürüyoruz. Az önce iki adamla birlikte çıktılar yola, gideceğimiz yerde bizi bekliyor olacaklar. Laf salatası yapmayı kesip binin artık şu asansöre. " dedi.
Kareem'in zamanı durdurması şu anda imkansızdı, profesörden aldığı iki cihazı da çalıştırması gerekiyordu öncelikle, ancak bu üç adamın gözleri üstündeyken bunu yapması intiharla eşdeğer bir teşebbüs olurdu. Bu yüzden Kareem, Profesör ve Fatih çaresiz asansöre geçtiler.
Lider takım elbiseli, zemin katı tuşladı. Fatih'in korkudan bacakları titremeye başlamıştı. Profesör her ne kadar sakinliğini korumaya çalışsa da çok da başarılı olamıyordu. Profesörün aklında bir takım sorular dönüyordu: " Nasıl bir çıkmazın içindeyiz biz? Nasıl oldu da bu kadar küçük bir olay bu hale geldi?Bilmediğim neler var? Bu adamlar kim? "Yukarıdakilerin canını çok sıktınız " derken neyi kastediyordu o adam? " Profesörün aklındaki sorular kısa bir süre için bile olsa asansörün zemin kata inip, kapının açılmasıyla son buldu. Profesör, Kareem ve Fatih arkalarında onlara silah doğrultmuş 3 adamın eşliğinde öldürülen bilim merkezi çalışanları, ve güvenlik görevlilerini gözleriyle süzerek çıkışa doğru yürüdüler. "
Profesör bilim merkezinden çıkarken dayanamayıp kinayeli bir üslupla lidere şu soruyu yöneltti: " Madem sandığımız gibi adamlar değilsiniz, o halde bu adamların hali ne? Neden öldürdünüz bu masumları? "
Lider hiç düşünmeden cevabı yapıştırdı: " Bazı büyük hedefler vardır. Bu büyük hedefler o kadar önemlidir ki uğrunda bir şeyleri feda etmek zorunda kalabilirsiniz. Biz de öyle yaptık; zorluk çıkaranları öldürdük, geri kalanları ise bayılttık. "
Profesör: " Bu büyük hedeften bize de bahsedecek misiniz peki? Siz kimsiniz, bu büyük hedef kimin veya kimlerin hedefi? Vedat'la ilgisi olan hiç kimse masum değildir benim gözümde! Bu hedefleriniz her ne ise ulaşmanıza asla izin vermeyeceğiz. "
Lider profesörün söylediklerini ve sorduklarını zerre önemsemedi: " Size sandığınız gibi insanlar olmadığımızı kaç kere söylememiz lazım." dedi ve ardından ekledi: " Çok meraklısınız, çok fazla konuşuyorsunuz. Çene çalmayı bırakıp arabaya binin. " dedi Bilim Merkezi' nin önündeki parlak büyük siyah jeepi işaret ederek.
Kareem daha fazla dayanamayıp yeniden sordu: " Defalarca kez sandığımız gibi insanlar olmadığınızı söylediniz. Ya kardeşim söyleyin de bilelim o zaman; Nasıl insanlarsınız? "
Lider Kareem'in sorusunu hiç önemsemedi tekrar eliyle jeepi işaret etti. Kareem liderin bu tavrından hiç hoşlanmadı, yüzünü bir turşu kadar ekşitti. Jeep'e bindiler. Jeepin arka tarafındaki koltuklar 4'er kişilik ve karşı karşıyaydı, ön tarafta ise şoför koltuğu vardı. Üç siyah takımlıdan biri Kareem'i kolundan tutup tam liderin karşısına oturttu. Kareem bunun sebebini anlamıştı, "Zamanı durduramayacağımdan emin olmak istiyorlar. " diye geçirdi içinden. Üç siyah takımlıdan en kısa olanı ise direksiyona geçti ve sürmeye başladı.
Profesör: " En azından ismini veya kod adını söyle be adam biz sana ne diye hitap edeceğiz? " diye sordu.
Lider: " Ben size konuşmayın diyorum, siz bana biz sana ne diye hitap edeceğiz diye soruyorsunuz. Ne biçim adamlarsınız anlamadım, hiç mi korkmuyorsunuz yahu? Ben bu grubun lideri ve yukarıdakilerin de emir eriyim. Biz de öyle kod adı saçmalığı olmaz, bana ismimle yani Hakkı diye hitap et " dedi.
Hakkı yine yukarıdakiler demişti, onun söylediği bu kelime profesörün hiç hoşuna gitmedi. " Kim bu yukarıdakiler? " diye içinden geçirdi profesör.
Gerçekten kimdi bu yukarıdakiler? Aynı soru Kareem'in de aklını kurcalıyordu. Bu işten pis kokular almaya başladı profesör " Yukarıdakiler derken gizli bir örgütten mi bahsediyor acaba? " diye geçirdi içinden. Sonra " Yok yok sanmam, öyle olsaydı ismini söylemezdi. Gerçi belki de söylediği isim sahtedir " diye geçirdi içinden. Profesörün aklı iyice karışmıştı, hiç bir şeye anlam veremiyordu. Bu savaş Bilim Merkezi düşmanı Vedat ile Profesör arasındaydı ve sonuçlanmak üzereydi. Bu üçü ve yukarıdakiler de nereden çıkmıştı?
1 Saat Sonra
Hakkı: " İlk durağımız burası, ama burada fazla kalmayacağız. Hemen şurada bekleyen siyah jete binip Samsun'a gideceğiz. Hadi inin aşağı " dedi.
Profesör ve diğerleri afallamıştı. Samsun mu? O da nereden çıkmıştı. Hiç biri endişe ve şaşkınlığını gizleyemiyordu artık. Jeepten indiler. Burası Zonguldak değildi. Sapsarı otlarla kaplı geniş bir düzlükteydiler. Etrafta ne bir bina, ne bir fabrika ne de bir çoban vardı. Hiç bir şey yoktu. Mutlak sessizlik hakimdi ortama. Jetin çalışmasıyla mutlak sessizlik birden bozuldu. Jete doğru yürümeye başladılar. Bir yandan da şaşkınlıklarını gizleyemeden etrafı inceliyorlardı. Jetin yanında vardılar. Pilot merdivenleri aktifleştirdi. Jetin içine doğru yürüdüler. Jetin içi de aynı jeepinki gibiyidi, koltuklar 4'er kişilik ve karşılılıydı. Aynı jeepteki oturma düzeniyle oturdular.
Hakkı: " Bir saate kalmaz Samsun'dayız. Hadi hayırlı yolculuklar " dedi. Fatih'in aklından şunlar geçti o anda: "Bu adamda hiç kötü adam tipi yok. Konuşmaları da benzemiyor zaten. Gerçekten iyi birisi mi bu Hakkı? " Her ne kadar ona güvenmek istese de Fatih'in de kafası karışıktı: " Madem masumlar, iyiler o halde neden amaçlarını açıklamıyorlar " diye düşündü.
Profesör: " Bu kadar da olmaz. Zonguldak'tan kaldırıp hiç bir açıklama yapmadan bizi Samsun'a götürüyor ve bunun karşılığında sessiz kalmamızı bekliyorsunuz! Amacınız ne lan sizin? "
Hakkı: " Cık, cık, cık...Profesör, profesör... " dedi alaycı bir ses tonuyla ve ardından ekledi: " Peki sen Kareem'i Samsun'dan kaldırıp Zonguldak'a getirirken ona bir açıklama yapmış mıydın? " diye can alıcı o soruyu sordu.
Profesör bu soru karşısında ne diyeceğini bilemedi, öylece kaldı. "Hayatımda ilk kez gördüğüm Hakkı bunu nereden biliyor? Bu işin içinde gerçekten büyük oyunlar dönüyor, bizim boyumuzu aşacak büyük oyunlar... " diye içinden geçirdi...
Devam Edecek...
Bölüm Hakkında Görüş, Düşünce, Öneri ve Yazım Yanlışlarını Yorum Olarak Bildirirseniz Çok Mutlu Olurum. Gelecek Bölümde Görüşmek Üzere...
![](https://img.wattpad.com/cover/58056533-288-k726103.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanı Durduran Adam (Şimdilik Yarım Kaldı)
Ficção CientíficaHikayemiz tek bir zaman diliminin içinde olmasa da 2053 ve 2054 te geçiyor diyebilirz. Kareem 29 yaşında genç ve yakışıklı sayılabilecek bir adam. Ancak onun bir yeteneği var evet o zamanı durdurabiliyor. Bu yeteneği başına türlü belalar getirecek...