2016.03.15_Salı
Efsun kalemini elinden bırakıp çalışmaya ara vermek düşüncesiyle sandalyeden kalktı.. Mutfağa gitti ve kendisi için hazırlanmış olan meyve tabağından bir portakal alıp soymaya başladı..
Hayatı çok yoğundu.. Ayak uyduramıyordu.. Her ne kadar iki gündür her şeyi boş verip vaktini sınav konularını son kez tekrar etmekle geçirmiş olsa da bu ağırlıktan kurtulamamıştı.. Pazar günkü diğer ağırlıklardan oldukça hafif olduğunu bilse de, en azından o, geçtiği için kendine moral vermeye çalışıyordu.. Gideceği üniversite çoktan belliydi.. Babası o üniversiteye hissedardı, o yüzden onu okutmak zorundaydılar ama yine de puanına önem veriyordu Efsun..
Burak ile iki haftadır hiç görüşmemişlerdi.. Târık Beyle tanıştığı gün kavgalarından sonra Burak yaptığı için özür dilemiş ve pazar günkü sınavdan sonra ev bakmaya gitmeyi teklif etmişti.. Sonunda sınav çıkışı dört saat beklemiş ve ekildiğine kanaat getirince eve dönmüştü.. O olaydan sonra iki gündür ondan bir haber olmamasını garipsiyordu.. Birkaç kez telefonunu eline alıp mesaj atma çabasına girmişti ama hiç birinde cesaret edememişti.. Belki "birkaç kez" dese yalan olurdu.. İki gündür telefonu bu amaçla eline kaç kez aldığını sayamamıştı çünkü.. Kendisi becerememiş olsa da Burak'tan bir mesaj beklemişti.. En azından sınavdan sonra buluşacakları gün bir mesaj.... Olmaz mıydı?? Buluşamayacak olsalar bile haberdar edilmek istemişti.. Yine de ona çok kızamıyordu.. Babası bile her seferinde aynısını yaparken onun yapmaması için ne sebep olabilirdi ki??
Soymayı bitirdiği portakalı dilimleyip bir dilimini ağzına atarken telefonunu odasında bıraktığının farkına vardı ve kendini Burak'tan bir mesaj gelmiş olabileceğine dair umutlandırmaya çalıştı.. Dilimlediği portakalı oraya yalnız kendisi için konulan tabağa yavaşça sıraladı ve ağır ağır adımlarla odasına doğru yürümeye başladı.. Şu an mesaj gelmiş olabilirdi.. Belkii.... Belki şuan geldi!! Kendini hızlı yürümeye ikna edemiyordu ama içindeki heyecan gitgide kabarıyordu..
Odasının önüne geldiğinde içeriden gelen sesi fark etmesiyle hızla içeri dalması bir oldu.. Telefonundan yalnız babası, Burak ve Hilmi amcasının numaralarına sabitlediği arama müziği geliyordu.. Yani üçünden biri arıyor olmalıydı!! Heyecanla yatağın üzerine zıplayıp, ekrana bakarsa büyünün bozulacağı korkusuyla, kimin aradığına bakmadan aramayı yanıtladı..
_ALO!!
_Efsun, neden bağırdığını ve tam olarak neden nefes nefese olduğunu sorabilir miyim??
Hüsran.... Bu kelimenin tam anlamıyla "hüsran"dı..
_Telefonumu odada unutmuşum da....
_Neyse.... Hilmi amcan hastaneden taburcu oldu dün.. Bugün dördümüz bir akşam yemeğine çıkacağız.. Hazırlansan iyi olur..
Efsun kısa bir şok daha yaşadı..
_Ta.... Tamam babacığım..
_Akşam görüşürüz..
_Peki..
Telefon kapanınca ters bir şekilde yatağın üzerine bıraktı.. Hazmetme sürecini atlattıktan sonra ne giyeceğine kaydı düşünceleri.. Bir şeyler bulmak umuduyla kıyafet odasına gitmek için ayağa kalktığı sırada telefon yine aynı melodiyle çalmaya başladı.. Babası bir detayı atlamış olmalıydı.. Telefonu eline alırken açtı ve direk kulağına götürdü..
_Efendim babacığım??
Sessizlik?? Yoksa???? Telefonu, ekranını görebileceği uzaklığa getirdi.. "Burak Dağlarca" yazıyordu!! Telefonu geri kulağına götürdü, dudaklarını ısırıp gözlerini kapayarak bekledi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağlayan Çınar
Teen FictionZengin bir iş adamı olan Faik Bey çok sevdiği biricik kızını, çocukluk arkadaşının kendisi gibi yakışıklı ve başarılı erkek kardeşiyle evlendirmek düşüncesindedir.. Çünkü, sağlığının iyiye gitmediği bu zamanlarda, ele avuca sığmayan kızını emanet e...