Balkanlarda Bir Fedai...
''28 Eylül 1392''
Günlerin ayları kovaladığı, aylarında senelere dayandığı zaman su gibi akıp gitmişti. Mehmet Ezio'yu öldürdükten sonra onun kıyafetini ve silahlarını kendisi almış ve bir suikastçı hayatına girmeye karar vermişti. O dönemin ilim hocalarından eğitim almış ve değişik savaş taktikleri öğrenmişti. Kendisini günden güne geliştiren Mehmet kısa sürede bir suikastçı olmak için gereken tecrübeyi edinmişti. Rusça, Farsça, İtalyanca, İngilizce ve İspanyolca dillerini de öğrenen Mehmet kültür zenginliğini geliştirmişti. Bayezid Mehmet'in bu yolda ilerlemesin de her türlü gereken yardımı yapmıştı. 1393 senesinin sonlarına doğru Osmanlı Devleti Balkanlarda taktiksel bir ilerleme yapacak ve fetih hareketlerine başlayacak kadar güçlenmişti. Bayezid 22 Şubat 1392'de Sırp Despotluğundan Yakunye Kalesi'ni alarak ileri düzey üs olarak kullandı. 8 Mayıs 1392 senesinde de Selanik kapılarına dayanan Bayezid, kısa sürede şehri ele geçirmiş ve içeride bir tane kalmak şartıyla bütün kiliseleri camiye çevirtmişti. Zaman öyle hızlı geçiyordu ki Bayezid Kosova Muharebesi'ni bile dün gibi hatırlıyordu...
Mehmet 28 Eylül sabahı Sultanın huzuruna çıktı. Çandarlı Ali Paşa onu kapıda karşılayarak içeri aldı. Kahverengi kalın deri çizmeleri, karga burunlu kapüşonu, omuzlarından aşağıya doğru salınan pelerini, belinde duran kısa bir savaş baltası, göğüs kısmından gözüken yay ipi ve omuzunun üst kısmına bağladığı ok küpüyle tıpkı Ezio'yu andırıyordu...
''Hoş geldin yiğidim.''
''Sağolun Hünkârım.''
''Görünen o ki çok iyi görünüyorsun Mehmet. Artık seni gurbete yollamanın vakti geldi sanıyorum?''
'' Görev nedir sultanım.''
'' Balkanlardaki ilerleyişimiz hakkında dün gece oturup düşündüm. Ordumuz gün geçtikçe kuvvetleniyor. İki seneden beridir iki kale fethettik. Bir ay evvel Sırp Despotluğuna iki casus gönderdim. Lakin birisi dönüşte şehit olmuş. Diğer casusun bana anlattığına göre John Pitcairn ordusu ile sefere çıktığında ormanlık alanda kurulu çadırı fark etmiş. O çadırda bizim casusa aitmiş. Onu orada yakalayıp sorguya çekmişler ve şehit etmişler. Lakin bir müddet sonra bizim sınırlarda ki Müslüman köylerimizi yağmalayıp Golyak dağlarına çekilmişler. Son aldığım habere göre hala oradadır. Bu adam bizim için bir tehdit. Ordumla sefere çıkıp onları dağıtmayı umuyorum ancak son zamanlarda Bursa'da ki çıkan isyan yüzünden sefere çıkamıyorum.''
''John Pitcairn mi dediniz sultanım?''
''Evet. O adamı bulup ortadan kaldırmanı istiyorum. Bunu yalnız başına yapabilir misin Mehmet?''
'' Emriniz emir olsun sultanım.''
''Pekâlâ, Lalam seni hazırlasın. Gerek erzak ve mühimmatı sana versin. Yarın sabahtan yola çıkabilirsin.''
''Emredersiniz Sultanım. Allah'ın izniyle geri döneceğim.''
''İnşallah. Gazan mübarek kılıcın keskin olsun yiğidim.''
''Sağol Hünkârım. Sağolun.''
''Golyak Dağları, Kosova ''
Mehmet, Sabahın ilk ışıklarında kır ata binip hızlıca yola koyuldu. Kendisine verilen ilk suikast göreviydi bu. John Pitcairn adında bir kara komutanı ile yüzleşmek ve onu öldürmek kolay olmayacaktı. Hayatını suikastçılığa adamak adına yapacağı bu ilk görevde yaşam ile ölüm arasında boğuşacaktı. Ya ölecek ya da öldürecek. Dört gün geçip sınıra geldiğinde uzaktan bir köy gözüktü. Hızlıca atını oraya sürerek etrafta insanları aradı. Lakin ortalıkta kimseler yoktu. Köye girdiğinde evin çatılarından çıkan köz kıvılcımları dünkü gibi tazeydi. Tüm evler yakıp yıkılmış ve harabeye dönmüştü. Asıl garip olan şey ise köyün insanları neredeydi? Köy meydanına gelen Mehmet atından indi ve harabe olmuş ahşap bir eve girdi. İçerde ki eşyalar ortalığa saçılı, masalar, sandalyeler yüzükoyun yerde yatılı halde duruyordu. Mehmet yerde ki Kuran-ı Kerim'i görünce hemen alıp çıkınına koydu. Tekrar dışarıya çıkıp ortalığı kolaçan etti. Gözü Golyak dağlarına daldı bir an...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEDAİ "Bir Yıldırım Bayezid Romanı"
Historical FictionÖNSÖZ Bir İmparatorluk düşünün... Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük Türk-İslam İmparatorluğu. Üç kıtaya hükmetmiş hoşgörülü tavrı ile insanoğlunun güvenini kazanmış, Balkanlarda, Safevi'de, Kırım'da, Cebelitarık' ta, Tunus'ta, Mısır'da ve Türk milleti...