Salona inen merdivenlerin başındaydım. Bir elimde gelin buketim diğer elimde ise birazdan evleneceğim adamın eli vardı. Hayatımın değişeceği ana doğru yürümeye başladık. Herkes avuçları patlarcasına alkışlıyordu. Harun yüzüne sahte bir gülümseme koymuştu. Ailelerimiz dışında herkes severek evlendiğimizi sanıyordu. Bazı arkadaşlarım daha onsekiz yaşındasın ne acelen var demişlerdi. Bilmiyorlardiki bunun mecburi bir evlilik olduğunu ailem dışında sadece en yakin arkadaşım melis biliyordu. Hic istemiyordu, Harun'la evlenmemi eminim Özgür'e o söylemişti. Beni alıp götürsün diye. Düşüncelerimden sıyrılıp inandırıcı olsun diye yüzüme gerçekci bir gülümseme kondurdum. Benim gülümseyen yüzümü görünce babamın düşünceli yüzü hafif yumuşadı. Nikah masasına oturdum. Artik bir mucize beklemiyordum bu saaten sonra gelsede çok geç kalmış olurdu. Bir aşiret ağasının oğlu ile evleniyordum. Buradan dönersem yaşatmazlardı beni Mardin'de büyümesemde az çok neler olabileceğini biliyordum. Nikah memurunun sesiyle aklımdakileri bir kenara attım. Klasik şeyleri söylemiş sonra o esas soruya gelmişti. Birkaç dakika sonra soyadım "Kaya"dan "Sertkaya"ya dönecekti. "Sen Fırat kızı Hazal Dicle Kaya Kürşat oğlu Harun Sertkaya'yı kocalığa kabul ediyormusun?" İste gelmisti hayatımın değişeceği an. İkinci adımın Dicle olduğunu kullanmaya kullanmaya nerdeyse unutmuştum. Babam babaannemin gönlü olsun diye koymuştu. Neyse sesimi saklandığı yerden çıkartıp sahte bir gülümsemeyle "EVET" dedim. Çıkmıştı artık o kelime ağzımdan evli bir kadındim artık. Aynı soruyu Harun'a sordular o benim aksime kuvvetli bir "EVET" dedi. İmzalari attik ve arkadaşlarım hepbir ağızdan ayağına bas diye bağırdı. Bu beni ister istemez gülümsetti. Sonra canını acıtmak için tüm gücümle ve plartform topuk ayakabılarımdan destek alarak ayağına bastım. Canını acıtığımı belli edecek kadar acı dolu bir inleme çıkarttı. Herşey gerçekci olmak zorundaydı. Değilmi ? Evlilik cüzdanını aldım ve annemin babamın yanına gittim. Onlara sarılıp doya doya öptüm. Sonra kayınpederim ve kayınvalidemin elini öptüm ve yerime geri oturdum. Düğün sadeydi öyle zenginlerin klasik yemekli düğünlerindendi ama Mardin'de bir düğün daha yapılacaktı. Harun'un ailesi aşirete yakışır davullu zurnalı yapmak istiyorlardı. Bir de doğduğumdan beri gitmediğim Mardi'e yolculuk yapacaktım. Karşıdan Harun'un el öpmesi bitmiş yanıma doğru geldiğini gördüm. "Dicle herkes bizim dans etmemizi bekliyor hadi kalk." Dedi. "Bana Dicle deme benim adım Hazal hem de o ne biçim dansa kaldırmak biraz kibar olamazmısın sen?" Dedim sinirli bir şekilde. "Kullanmasanda kimliğinde Dicle yazıyor değilmi? Ben sana Dicle demeyi tercih ederim. He bu arada kibarlık doģamda yok." Dedi ukala şey. Mecbur dansa kalktım yoksa şuphelenirdi herkes kimsenin aklina babamın iflas ettiği gelmezdi. Çok çalışkandı babam. Mutluymuş gibi davranmazsam kim bilir ne dedikodular çıkardı. Tam bunları düşünürken çalan şarkıyla olduğum yere çakılı kaldım. YALIN'ın "HERŞEY SENSİN" şarkısı çalıyordu. Özgur ile bizim şarkımızdı. Ben bunları düşünürken Harun elimden tutup dans pistinin ortasina getirdi beni. Belimden tutup kendine çekti o an salonu sadece masalarin üzerindeki mumlar aydınlatıyordu. Sadece dans pistinde yukarıdan aşağıya bizi takip eden bir ışık vardı. Harun'la gözlerim buluştuģunda gözlerine kitledi sanki beni. " çok güzelsin." dedi. Ağzından çıkan tek cümle kasılmama neden olmuştu. Cevap vermelimiydim bilemedim. Soğuk bir şekilde "Teşkkür ederim." dedim. Ama o devam etti. "Aslında babam seni evlendiriyoruz dediğinde dedim kesin arasi iyi olduğu bir arkadaşının evde kalmış kızıyla beni evlendirmeye çalışacak ama öyle olmadı. Tam hayallerimdeki gibi gözleri beni büyülemeye yetecek bir kızla evlendim. Beni büyüleyebilecek. Merak ediyorumda acaba ben senin hayallindeki adamı temsil edebiliyormuyum? dedi sırıtarak. "Senin tam aksine buğday tenli,kumral saçlı ve en önemliside kibar ukala olmayan biri vardı hayallimde ama hayaller birşeyi değiştirmiyor. Aslında benim sormak istediğim bir soru var. Ben kardeşimin hastalığı için seninle evlendim peki ya sen, sen benimle neden evlendin? Mecbur değildin. Daha geçsinde ve her ne kadar öküz olsanda hakkını yiyemem yakışıklısın. Neden hiç tanımadığın biriyle evlendin? " soruma karşı biraz yüzü değişti. Sonra herzaman ki ukalalığını yaptı. "Bir öküz falan değilim. İki beni beğendiğini inkar etmiyorsun. Son olarak bende necbur gibi birşeyim. Annem hasta benim bildiğimi bilmiyor tesadüfen ögrendim ve benim evlenmemi istediğini sürekli söylerdi. Ben bulmaya kalksam ömrüm boyunca evlenemezdim. Biraz seçiciyimde. Ama Allah var senin gibisini ömrümü çürütsem bulamazdım. "dedi. Gerçekten kendimi kötü hissetim. Şarkı bitince yerimize oturduk. Gözüme dışarıda yağan kar çarptı. O kadar güzel yağıyordu ki sanki bugün herşey bana Özgür'ü hatırlatmak için yemin etmişti. O hep kışın düğünümüz olsun istemişti. Kış çocuğuydu tabi ondan bugün kasımın 30 uydu. Onun doğum günü dündü. Yine içimi bir hüzün kapladı. Onunla birlikte o pastaya üflemeyi o kadar çok isterdim ki. Birden arkadaşlarım yanıma geldi. "Hadi bakalım hazal kiminki önce silinmiş."dedi Banu
"Anlamadım. Ne silinmiş Banu. " dedim ne dediğini anlamamıştım. "Gel hadi gelin odasında gelin ayakabısının altındaki yazılara bakalım. İnşallah benimki ilk silinmiştir yoksa evde kaldım başka ümidim yok bu çirkinlikle. " dedi ve beni gelin odasına götürdü. Gelin odasına girdiğimizde ayakkabılarımı çıkardım. Banu heycanla ayakkabıların altına baktı ve yüzü düştü. "Ahada evde kaldım. Melis'sinki tamamen silinmiş,ceyda'nınki nerdeyse silinmiş benimki olduğu gibi duruyor Ey Allah'ım bu kadar gözüme gözüme sokmasan olmazmı çirkinliğimi." dedi an herkes hep bir ağızdan gülmeye başladı. Bu kızlarda olmasa gülmeyecektim. Birden çalan kapıyla gülmemiz kesildi. Kapı açıldığında harun'un geldiğini gördük. Melis ve ben hariç herkes gülümsedi. "Kızlar biz çıkalım. Hazal sende çabuk gelsen sevinirim. Daha gelin çiçeğini atacaksın birde onda deniyeyim şansımı bir ümit işte. " dedi gülümseyerek ve çıktılar. Melis biraz duraksadı ama banu onu çekiştirerek çıkardı. "Kızlarda olmasa hiç gülmeyeceksin herhalde." dedi Harun "Özellikle Melis ve Banu herzaman güldürecek birşey bulurlar. Şey düğün ne zaman biter gelinlik rahatsız etmeye başladı ve sıkıldım. " dedim sanki komik birşey söylemişim gibi sırıttı. "Emin ol gece hiç sıkılmayacaksın." dedi . Hayatımda hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyordum. Hiç bunu düşünmemiştim. Ne yapacaktım ben? Sevmediğim bir adamla birlikte olamazdım ya. Şimdiye kadar bunu düşünmediğim için kendime küfürler ediyordum. "Utandın mı sen sanki ? " diye sordu sırıtarak. "Şey biz şey yani şey yapacakmıyız yani şey anladın sen işte. " dedim. " Dicle hani biz evlendik ya sen benim karım ben senin kocan oldum ya sence biz o şeyi yaparmıyız? O kafanın içindeki şeyi kullanırsan anlarsın yaparmıyız? Yapmazmıyız? Tabi o kafanın içinde birşey taşıyorsan. Bana sorarsan kafan içinde birşey olup olmadığından şüpheliyim. " dedi ukala bir şekilde şimdide bana beyinsiz demeye çalışıyordu. Hatta diyordu. " istemediğin biriyle istemediğin birşey yapmak istemesin diye düşünmüstüm sadece. Bak birşey düşünebiliyorum. Bu kafamın içinde bir beyin olduğunun kanıtı yani sende olmayan şeyden." Bana alttan alttan beyinsiz demesine sinirlenmiştim. "Bana laf sokmayı bırak hem istemediğim biri olmadığını ve istemediğim birşeyi yaşamak üzere olduğumu nerden biliyorsun." dedi. Sonrada çıkıp gitti orada öylece kala kalmıştım.
Multimediadaki Harun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE GÜNEŞ
RomanceBaşına gelmeyen kalmamıştı Hazal'ın hiç istemediği biriyle mecburi evlenmiş daha sonra tüm hayalleri ve hayatı değişmişti. Ama bilmedigi birşey vardı. EVLENDİĞİ ADAM HERŞEYE DEĞERDİ.