4. Bölüm: Merhaba Yalova

47 4 7
                                    

Uyandığımda yaşlı teyzenin yanındaki eski yerimdeydim. Etrafıma bakındığımda Uras'ı göremedim. Telefonum halen kapalıydı ve Uras peşimden gelmemişti. Otobüs arıza yaptığı için durmuştu ama yanımdaki teyzenin keyfi yerindeydi. Bir umut sordum. "Pardon ben uyurken yanıma genç bir erkek geldi mi?"
Teyze -tabiri caizse- bön bön bakıp, "Yok kızım ne genci. Otobüse bindikten 10 dakika sonra uyuyakaldın. 1 saattir uyuyorsun." dedi ve elindeki örgüyü örmeye devam etti.
Ne bekliyordum ki. Uras'ın umurunda olmak kolay değildi. Boşvermeliydim.
Otobüsten indiğimde beni kuzenlerim karşıladı. Onları yaklaşık 4 yıldır hiç görmemiştim. Hoş, göz görmeyince gönül katlanıyor. Artık zor da olsa tamamen yeni bir başlangıç yapmak zorumdaydım. (Mümkünse) bana zarar verebilecek bütün erkeklerden uzak.
Kuzenlerime sarıldım, hasret giderdikten sonra eve gittik. Gelişime özel hazırlanmış masaya göz gezdirdim. Burnuma gelen köfte kokusu bana, annemin küçükken yaptıklarını hatırlatmıştı. Masanın üzerineki küçük, işlemeleri olan ahşap kutu dikkatimi çekmişti. Sanki hiç üzgün değilmiş gibi gülümsedim.
"Ah tam vaktinde gelmişim, kurt gibi acıkmıştım." dememle herkesin gülmesi bir oldu. Teyzem ahşap kutuyu işaret ederek, "Aman kızım kutuyu da yeme de." dedi. Saçmasapan muhabbetimiz sona erdiğinde çoktan yemeği bitirmek üzereydik. Konuşuyor gülüşüyorduk. Sordukları soruları geçiştirmek için birkaç küçük(!) beyaz yalan uydurmuştum.
"Ee kızım baban neden bir anda buraya yolladı seni?" dediğinde boş bardağını masaya koyuyordu. Bir süre önümdeki köfteyi çatalla parçaladıktan sonra teyzeme baktım.
"İşleri çok yoğunmuş, bana vakit ayıramayacağı ve yalnız kalmamı istemediği için buraya yolladı."
Teyzem dediklerimi idrak edememiş gibi bir süre yüzüme baktı.
"Bu adamın -pardon adam demişim- kafasına meteor falan mı düştü ya. Bakın taş falan demiyorum meteor. Ne zamandan beri seni düşünür olmuş. Bana kalsa yanında kalman bile yanlış da. Hadi neys-" diyen kuzenim Halit'in sözleri Şevval'in karnına geçirdiği dirsekle sona ermişti. Ardından yanlış bir şey söylemiş gibi herkes Halit'e baktı. Haklıydı. O baba demenin bile yakışmadığı adam beni hiç sevmemişti. Ben çok küçükken cimriliğinden istediğim en ufak şeyi bile almazdı.
"Tabi baban çeksin cefasını sen sür sefasını. Bu paralar kolay kazanılıyor demi. Bacak kadar boyunla istediklerine bak. Nenyapacaksın sen bisikleti hem. Git kedinle falan oyna." dediği gün geldi aklıma. Bisiklete binmedim hiç. Mahallede arkadaşlarım bisiklete binerken kaldırımda oturup izlerdim onları. Hoş, hiçbiri de bindirmezdi beni bisikletine. Sonra zaten sevmedim bisikletleri. İstemedim. Gözüm kaldı ama gönlüm geçti.
Uzun süren sessizliği bozan Şevvalin sesi oldu. "Ee artık hediyeni açsana." odak noktam yine o ufak kutu olmuştu. Kutuyu elime aldım. Yavaşca açtım. İçinden tek kanat şeklinde ucu olan siyah taşlı bir kolye çıktı. Şoka girmiş bir şekilde kolyeye baktım. (Multi) Daha önce çoğu kez gördüğüm ama yıllardır haberdar olmadığım bu kolye annemindi. Tam 18 yaşındayken anneannem ona hediye etmişti. Hiç çıkatmazdı boynundan. Kolyenin ucundaki kanadın diğer yarısı olan kolye de teyzemindi. Şevvalin boynuna dikkatli baktığımda kolyenin onda olduğunu gördüm.
"Annenin sana bırakabileceği en büyük miras buydu." dedi teyzem gülerek. "Kolyelerinize iyi bakın kızlar. Maddi pek bir değerleri olmasa da manevi değerleri çok büyük." dediğinde gözlerine hücum eden anıları geri itti. Yanımda biri ağlarsa zırıl zırıl ağlayacak durumdaydım. Ağlamamasına binlerce kez şükür ederek kolyeyi boynuma taktım.
"Defne!" dedi Halit. "Hadi hazırlan gezmeye çıkalım."
Duyduklarım yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirmişti. Üzerime beyaz t-shirt ve siyah pantalon giyindim. Uzun saçlarımı salaş bir topuz yaptım. Makyaj konusunda berbat olduğum için o muhabbetlere hiç girmeden dışarı çıktım.
Sahile çoktan gelmiştik ve Halitle Şevval'in arladaşlarını bekliyorduk. Yaklaşık 5 dakika sonra Halit oturduğu kayadan kalktı ve karşıdan gelmekte olan bir grup gence el salladı. Birbirine sarılmış tatlı bir çift ve ayrı ayrı yürüyen 2 erkek 1 kız geliyordu. Yanımıza geldiklerinde tanıştık. Tatlı çift Kazım ve Ece'ydi. Kazım gözlüklü, kıvırcık saçlı ve sürekli gülen bir tipti. Ona hayran hayran bakan Ece uzun kahverengi saçlı güzel hatta çok sevimli bir kızdı. Arda ela gözlü ve kumral bir çocuktu. Bakışlarından Şevval'e bir şeyler hissettiği belliydi. Şevval'e baktığımda gözlerinin parladığını gördüm. Az kalsın gözlerinden kalp çıkan emojiye dönüşecekti. Son olarak da Rüzgar, yeşil gözleri ve aptal gülümsemesiyle tatlı bir çocuktu.
Halit etrafa bakındı. "Ee benimki nerede? Ya zaten zar zor buldum şu kızı kayıp mı ettiniz yoksa?!" dedi. Halite çaktırmadan arkasından gelen kız ona sıkı sıkı sarıldı. Halit onu görünce, indirim görmüş alışveriş delisi bir kız gibi sevindi. Ona asla bırakmayacakmış gibi sarıldı. Bir an kıskandım. Hayranlıkla onları izledim.
"Abi vinç gelse ayıramayız bunları, biz ufaktan kaçalım onlar gelirler." dedi ve güldü Arda. Rüzgar yine aptal gülümsemesini sundu bize.
"Şeyyy.." dedi arda Şevval'e bakarken. "Konuşalım mı bi?" Şevval donakaldı. Birkaç saniye sonra ikisi birlikte yanımızdan uzaklaştılar.
Ece'nin sorduğu bütün soruları -üstü kapalı, hatta baya kapalı- cevapladıktan sonra. Yakınlardaki bir kafeye gidik.
Kazım, Rüzgar'a bakıp, "Rüzgar sevgilini de çağırsana." dedi. Rüzgar, Kazım'a tip tip baktı. Kazım gülmeye başladı. "Haa sen SAPdın dimi!" dedi. 'Sap' kısmını üstüne basarak söylemişti. Rüzgarın suratını buruşturmuş haline ben de güldüm. Rüzgar, "Oğlum bir gün yediricem bu espirileri size." dedi ve ağzına bir lokum attı. Kazım aşağılayıcı bakışlarla ona baktı ve sanırım onu taklit etti. "Bin dığrı kişiyi bilkiyırım, ı giline kıdır kimsiyli çıkmım." dedi ve Eceyle gülmeye başladılar. Rüzgar ise istrifini bozmadan ona baktı. "Hep kızlar mı doğru kişiyi bekleyecek biraz da biz bekleyelim." dedi. Sonra bana döndü. "Defne o zamana kadar bana kavalyelik yaparsın dimi?" dedi ve yeşil gözlerini gizleyerek güldü.
"Ah, tabiki Rüzgarcım." dedim küçük bir çocukla konuşuyormuş gibi. "Sen üzülme."
"Defne birazdan ağzıma emzik vermenden korkuyorum!" dedi ve numaradan uzaklaşır gibi yaptı. Gülüştük.
Bugün olanlar her şeyi beynimin ücra köşelerine atıp, bir süreliğine de olsa unutmama yetmişti. Bize sonradan katılan kuzenlerim ve sevgilileriyle geç saatlere kadar gezmiştik. Eve geldiğimizde hiçbir şey düşünmeye zaman bulamadan uyumuştum. Her şey düzelecekti. Ve her şeyi unutacaktım. Buradaki yeni hayatıma merhaba dedim ve geride kalan her şeye veda ettim.

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin