Uyandım ve etrafımı incelemeye başladım. Bavulum ve üzerindeki çantam kenarda öylece duruyordu. Aklıma bir anda telefonum geldi. Dün hiç açmamıştım. İçinde pek ilgimi çeken bir şey olduğunu sanmıyordum. Bugün gidip yeni bir hat almalıydım ve yeni numaram eski hayatımdan sadece en iyi arkadaşım Zeynep'de olmalıydı. Üzerimi giyindim ve mutfağa gittim. Teyzem çoktan kahvaltıyı hazırlamış, çayları dolduruyordu.
"Bu gidişle baya bir kilo alacağım anlaşılan." dedim kafamı mis gibi kokan böreklere çevirerek. Teyzem çayları masaya koyarken bana baktı. "Öncelikle elini yüzünü yıkaman gerekiyor o zaman." dedi ve güldü. Güzel kuzenim arkamdan gelip sarıldı ve, "Günaydın!" diye bağırdı. Gözlerinin içi parlıyordu ve anlam veremediğim bir mutluluk vardı onda.
Kahvaltıdan sonra kuzenlerimi almadan evden çıktım. En yakın Vodafone bayisine gittim ve yeni bir hat aldım. Zeynep'in numarasını almak için telefonumu açtım ve mesajlara baktım. Zeynep onu aramam için onlarca mesaj atmıştı ve beni defalarca aramıştı. Önemli bir şey olmasa aramazdı diye düşünürken Anılın'da beni aradığını gördüm. Yüzsüz.
Zeynep'in numarasını aldıktan sonra yeni hattımı telefonuma takıp aradım."Zeynep ben Defne."
"Kızım neredesin sen? İki gündür ulaşamıyorum. Evinize gidiyorum kapıyı açan yok. Kafayı yiyecektim." dedi ve sesi oldukça telaşlıydı. Tam cevap verecekken devam etti.
"Neyse şimdi iyi dinle. Her neredeysen sakın buraya gelme. Anıl deliler gibi seni arıyor. Dün evde almam gereken birkaç şey olduğu için tatilden dönmüştüm. Anıl kapıyı çaldı. Açtığımda onu görünce çok şaşırdım. Antredeki vazoyu alıp yere fırlattı. 'Defnem nerede lan! Nerede!' diye bağırdı. Ne yapacağımı şaşırdım."
"Sen iyi misin?!" diyebildim sonunda. Sesim titremişti.
"Beni boş ver. Zar zor ikna ettim. Zaten içmiş bir süre sonra sersemledi ve yollama şansım oldu. Şimdi nerede olduğunu söyle ve bu telefon kimin?"
"Bu benim yeni numaram. Babam istese dahi verme. Ben Yalova'dayım. Aslında babam yaz tatili için gönderdi buraya ama ben mümkünse kalmak istiyorum."
"Ne Yalovası kızım. Of. Tamam ben gelmeye çalışacağım yanına."
"Gelmek zorunda değilsin. Seni özledim ama baban sorun çıkartabilir. Benim için kavga etmeni istemiyorum."
"Tamam şimdi işim var ararım seni sonra. Uzun uzun konuşuruz."
Telefonu kapattıktan sonra kayalara doğru yürüdüm. Birisi bisikletle uğraşıyordu ve sürekli ofluyordu.
"Yani tam vaktiydi dimi atmanın ya. Elime bak hep yağ oldu. Evde kontrol etmeden çıkarsan böyle olur işte." Sesi duyduğumda gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Bisikletin başında duran, elleri yağ olmuş Rüzgar ve zincirini düzeltemediği bisiklet. Utanmasam yere yatıp kahkaha atabilirdim. Çocuk gibi görünüyordu. Çantamdan ıslak mendil çıkartırken ona doğru yürüdüm. "Şhh mızmızlanma. Ablan sana yardıma geldi" dedim ve çıkarttığım ıslak mendili ona uzattım. "Dur şimdi hallederim." dedim ve sanki usta bir bisiklet tamircisi gibi bisikleti ters çevirdim. Küçükken özenerek baktığım arkadaşlarımın bisikletlerini tamir edişlerini hatırladım. Zinciri özenle yerine oturttum. Kenardaki ıslak mendil paketinden bir tane de kendime aldım. Rüzgar elindeki mendili kenara attı ve bisikleti düz çevirdi. "Oha yapmışsın!" dedi ve bisiklete bindi. "Atla!" dediğinde suratına anlamsızca baktım. "Bisiklete bin yani," diyerek bisikletin arkasını gösterdi. Hayatımda hiç binmediğim ama hayranlıkla senelerce izlediğim ama babamın nefretimi sağladığı alete bakakaldım. İlk defa binecektim."Şeyy.." dedim utançla. "Her neyse." dedikten sonra arkasına bindim. Bisikleti sürmeye başladı. Bir süre sonra iyice hızlanmıştı ve ben düşmemek için beline sarılmıştım. Esen rüzgarın saçlarıma değmesi hoşuma gidiyordu. Omzuna gömdüğüm kafamı hafifçe kaldırdım, gözlerimi kapattım ve rüzgarın saçlarımı okşamasına izin verdim. Babam benden şu kadarcık mutluluğu esirgemişti. Rüzgar ise gülüyor ve bağırıyordu. Çocuk gibi eğleniyorduk. Bir süre sonra bir binanın önünde durdu. "Bisikleti eve bıraksam iyi olacak. Gideceğimiz yerde çalınabilir. Çalınırsa bir daha böyle eğlenemeyiz." dedi ve yine güldü.