Morga girerken kanım donmuştu. Gözyaşlarımı hiçe sayarak annemin cesedine koştum. Karşımda cansız bir beden vardı, annemdi ve en kötüsü bu uykusu sonsuzdu. Bu sefer nefesini kontrol etmeme gerek yoktu sanırım. Teni soluktu, soğuktu ve bedeni yeşil bir örtüyle örtülmüştü. İhtiyacım olanın o olduğu biliyordum. Kokusu bu sefer farklıydı. İlk defa ölümün kokusunu ve soğukluğunu hissetmiştim. Yanımdaydı ama değildi. Dokunuyordum ama hissedemiyordum. Beni babama bırakıp gitmişti. Etrafın gittikçe soğuklaştığını hissettiğimde gözyaşlarım bile donmuştu. Çıkma vaktim gelmişti. Ne zamandır burada olduğumu bilmiyordum. Zamanla işim yoktu.
Bu gün annem gideli 1 hafta oldu. Babamla kalmaya başladım ve babamı neredeyse 5 aydır ilk defa görüyordum. Annemle ayrı oldukları ve şimdiye kadar zamanımı annemle geçirdiğim için, babamın ise şimdiye kadar beni pek de umursamadığı için onu uzun süredir görmemiş olmam normaldi. Belki bundan sonra gerçek birer baba kız olurduk, kim bilir. Aynı evde 1 haftadır yaşıyoruz ve ben babamın yüzünü sadece geceleri görebiliyorum. Babası yönünden eksik bir kızı kim tamamlayabilirdi ki, babasının açtığı yaraları iyileştirecek cesareti kim bulabilirdi. Diğer kızlar gibi olmadım ben hiç. Oyuncaklarım olmadı, annem olmadı, babam olmadı. Ben hayatımın her döneminde yalnızdım. Annem varlığını hiç hissettirmedi bana ama ben onu şu hayattaki her şeyden çok sevdim. Hastayken sabahlara kadar başımda beklemedi belki ama sevgi dışında ihtiyacım olan her şeyi verdi bana. Uyurken seyrettim hep onu çünkü ancak o zaman bu kadar telaşsız olabiliyordu. Hatta bazen o uyurken nefesini kontrol ederdim. Kaybetme korkum vardı hep, sahip olduğum en ufak şeyi bile kaybetmekten korkardım. Bu yüzden hiçbir şeyi sahiplenmemiştim. Her şeye korkak yaklaştım. Kendi bedenimi bile sahiplenememiştim ben.
Derin düşüncelerim sona erdiğinde okula gitme vaktim gelmişti. Annem öldüğünden beri ilk defa okula gidecektim. Formamı giydim ve geceden hazırladığım çantamı alarak servisi beklemeye başladım. Servise bindiğimde yerimde oturan bir çocuk gördüm, yeni gelmiş olmalıydı. Aldırmadım ve kavga çıkmasın diye ses çıkartmadan yanına oturdum. Kulaklığımı takıp her zamanki gibi Avril Lavigne dinlemeye başladım. Huzur bulduğum tek o vardı galiba. Sesinde, şarkılarında kendimi bulduğum. Mutluyken, üzgünken dinlediğim tek kişiydi. O benim huzurumdu.
Okulun kapısında lanetler okuyarak girdim. Herkes bu konuyu sorgulayacaktı şimdi. 1 haftadır neredesin diyeceklerdi. Sanki umursuyorlarmış gibi. Beni dinliyormuş gibi yapmalarına gerek yoktu, benim de onların saçma tavsiyelerine ihtiyacım.
Gördüğüm ilk kişinin Anıl olması, bugünün beklediğimden daha kötü olacağının kanıtıydı. Göz göze geldiğimizde gözlerimi devirdim. Hayatım sanki çok mükemmelmiş gibi bir de hiç hak etmeyen birine aşık oldum. İlk defa bir erkeğin beni tamamlayabileceğini düşündüm. Hayat bu. Olmamız gereken yerde, olmamız gereken kişilerle, olması gereken hayatı yaşamıyoruz. Çünkü neden yaşayalım.
Anıl'a aldırmadan geçip gidecekken kolumda sert bir el hissettim. Karşımda duran tüm soğukkanlılığıyla Anıl'dı. Gözleri kararmıştı. Siyah gözlerini gözlerime dikti ve sanki bir şey dememi bekliyormuş gibi baktı.
"Ben seni sevmiyorum kızım. Neyin kafasındasın ki sen? Seni sevdiğimi nasıl düşünebilirsin? Seni kırmamak için çok uğraştım ama artık sana bir toleransım yok!"
"Seni sevmiyorum ve sevdiğimi düşündürecek hiç bir şey yapmadım. Kolumu bırakırsan müsadenle sınıfıma gitmek istiyorum." deyip gülümsedikten sonra, kolumu bir anlık daha sert sıkıp, serbest bıraktı. Elinden kurtulduktan sonra okulun bodrum katına gittim. Her zamanki gibi ağladım. Güçlü olmak bana göre değildi. Olmadı da.
Sınıftakilerin itici bakışlarına maruz kalmıştım. Sanki onların düşmanıymışım gibi bakıyorlardı. Öyleydim ama konunun bu olduğunu sanmıyorum. Yerime oturacakken sıra arkadaşımın, "Orası dolu!" diyerek ayaklarını sıraya uzatması sinirlerimi tamamıyla bozmuştu. Patlama noktamdı. Çantamı yere fırlatıp, "Boşaltırız o zaman," dedikten sonra kızın ayaklarını tekmelememle yere yapışması bir oldu. Sınıftaki herkes üzerime yürümeye başlamıştı, ta ki servisteki o çocuk gelip kızların dibi düşene kadar.