Hala gidişine anlam verememiştim. Oysa onu mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yapardım ben. Şimdi iste tek yapabildiğim toprağını sıkı sıkı tutup ağlamaktı. Benim intihar etmemi engelleyip, neden kendi böyle bir şey yapmıştı ki. Tek tesellim Anıldı. Ona sarılıp ağlayabilirdim çünkü biz artık sevgiliydik. Kolları güven kokuyordu. Belki yanlıştı yaptığım ama yapabileceğim tek şeydi onunla olmak. Doğru bildiğim tek şeydi. Uras kaç gündür kimseyle konuşmuyordu ve işin garip tarafı Anıl onunla konuşmamam konusunda beni uyarmıştı, sebebini sorduğumda 'Ben öyle istiyorum.' demişti. Bende onu kaybetmemek adına bunu onaylamıştım. Onu sahiplenmemiştim oysa.
"Bugün gidişinin üstünden tam 1 yıl geçti. Anıl ve Defne yanımda oldu hep. Anıl ile çıkmaya başladık. Dostluğunu özlüyorum. Keşke burada olsaydın ve mutlu olduğumu görseydin. Seni kırdığım, üzdüğüm her an için özür dilerim. Halen ilk günkü gibi acıyor. Bunu neden yaptın?" Yazdığım notu Mehmet'in mezarının üzerine bıraktım, sanki cevap verecekmiş gibi. Anıl daha geleli 5 dakika olmasına rağmen sıkılmış gitmek için zorluyordu. Veda ettikten sonra toparlanıp Anıl'ın yanına gittim.
"Neden bu kadar acele ediyorsun daha geleli 5 dakika oldu?" Dediğimde gözlerini devirdi, "O öldü Defne! Bunu kabullen artık. Seni görmüyor, seni duymuyor. O artık bir hiç, yok oldu! Anla şunu artık!" Diye bağırdığında bütün kelimeleri kalbime bir ok gibi saplanmış, bütün düşüncelerimi yerle bir etmişti. Nasıl bu kadar katı kalpli olmayı becerebiliyordu? Dolu gözlerimi ondan kaçırarak, "Eve gitmek istiyorum." Demekle yetindim. Arabaya yönelmişken kendisine çekti ve sarıldı. Ona sarılmanın beni her zaman iyi yapacağını, bana iyi gelenin sadece kendisi olduğunu sanıyordu. Sarılmak bazen her şeyi unutturmuyor. Onu hafifçe iterek arabaya bindim. Eve gidene kadar tek kelime etmemiştik. Eve geldiğimde arabadan inecekken öpmek istediğinde, "Görüşürüz." Dedim ve arabadan indim. Bunu istemedim.
Yapmacık hareketlerinin farkına yeni varıyordum. Ne zaman konu Mehmet'ten açılsa rengi değişiyor, konuyu saptırıyordu. Mehmet ile sorunu neydi bilmiyorum ama Anıl güvenilecek bir insan değildi. Belki de o değildi. Doğru kişi o değildi. Telefonumun çalması bütün kurgumun yıkılmasını sağlamıştı.
"Efendim Zeynep?"
"D-defne acilen okula gitmemiz gerek!" Dediğinde nefesi kesik geliyordu. Koştuğu belli oluyordu. Beni telaşa düşüren buydu.
"Tamam hemen geliyorum!" Deyip apar topar evden çıktım. Okula nasıl gittiğimi hatırlamıyorum. Zeynep okulun kapısının önünde beni bekliyordu. Telaşla, "Defne müdürün yanına çıkmalıyız ne olduğunu sorma sadece gel!" Müdürün yanına çıkmıştık. Karşımızda bir çocuk vardı, daha önce okulda görmüştüm ama pek dikkat etmemiştim. Müdür ciddiyetle kamera kayıtlarını açtı ve izleyebileceğimiz şekilde ekranı bize çevirdi. Kayıtta; Anıl ve Mehmet birlikte tuvalete giriyorlardı, onlar içeri girdikten yaklaşık 5 dakika sonra bu çocuk tuvaletten koşarak çıkıyordu ardından Anıl şüpheli bir ifadeyle etrafına bakarak içeriden çıkıyordu. Müdür kaydı kapatıp, yanındaki çocuğa bakarak, "Size söyleyecekleri varmış!" Dedi. Çocuk kızarmıştı. İzlediğim şey yeterince içime işlemişti. Gitmek istiyordum. Çocuk kafasını hafifçe kaldırarak, "O gün tuvalet kabinindeydim. İçeri ikisi girdi. Benim orada olduğumu fark etmediler başta. Anıl 'Defne'den uzak duracaksın!' diye bağırmaya başladı. Mehmet her şeye rağmen sakin olmaya çalışıyordu. Sizin çok iyi arkadaş olduğunuzu anlatmaya çalışıyordu. Anıl, 'Onu sevdiğini biliyorum lanet olsun!' dediğinde kırılma sesi duydum. Aynayı kırdığı belliydi. Asıl planım kapıyı açıp hızlıca oradan kaçmaktı. Kapıyı açtığımda Mehmet'i yerde yatarken gördüm." Saçlarımı avuçlarıma alarak yere oturdum. "Anıl, Mehmet'in bileğini kesmişti. Beni karşısında gördüğünde tehdit etti. Gördüklerimi birine söylersem eğer canımı çok yakacağını söyledi. Korktum çünkü ben daha 9. Sınıfa gidiyordum. Hiçbir şey söylemeden oradan koşarak çıktım. Ç-çok özür dilerim Defne abla. Ben daha fazla bu vicdan azabıyla yaşamak istemedim. Mehmet intihar etmedi onu Anıl öld-"