~4~

191 90 2
                                    




1 hafta boyunca Yalçınla konuşmayı başaramamıştım. Ne yazık ki sürekli aksilikler çıkmıştı. Zaten onunla konuşabilmek için öncelikle Doruğu atlatmak gerekiyordu, bu da oldukça zordu. Doruğu atlatmak ve Yalçınla konuşmak için ter dökerken yeni okuluma ve yaşamıma yavaş yavaş alışıyordum.

...

"Yalçın, bi dururmusun?"
Nefes nefese kalmıştım ama hâlâ ona yetişmek için konuşuyordum. En sonunda beni duyup durduğunda nefes alış verişimi düzene sokup yanına yürüdüm.

"Ne oldu?" deyip şaşkınca bana bakarken arkadaşının da gözü benim üzerimdeydi.

"Bi konuşabilir miyiz?" deyip yavru köpek bakışlarımı ona gönderdiğimde umursamadan "anlat dinliyorum" dedi.

Etrafıma baktığımda hiç de tekin bir yer değildi. Ayrıca kalabalık, gürültülü ve barlarla dolu bir sokaktı. Bunu bahane ederek "daha sakin bir yere gitsek olur mu " dedim. Sinirlendirmemek ve ikna edebilmek için sakince konuşuyordum.

Anlam veremeyen bir ifadeyle bana baktı ve arkadaşına dönüp " siyaha git ben seni ararım " dediğinde onaylayıp ilerledi.

Yavaş adımlarla yanıma gelip "derdin ne, çok değerli kuzenin benden uzak durman konusunda seni uyarmadı mı? " dediğinde işlerin zor olacağını anlamıştım.

"Önemli birşey olmasa gelmem buraya kadar, meraklın değilim senin" dedim deminki sakinliğimi bozarak.

Kaşlarını havaya kaldırıp "iyi o zaman gidiyorum" dediğinde deminki hırçınlığıma lanet okuyarak arkasından gidip kolundan tuttum. Tekrar bana dönüp kaşlarını çatarak tuttuğum koluna baktığında hemen elimi çektim.

"Sana ihtiyacım var, gidemezsin" dediğimde yanlış anlayacağını düşünmemiştim.

Alaycı bir şekilde "ne o bana aşık mı oldun yoksa" dediğinde gittikçe sinirleniyordum. Söz konusu Doruk olmasa Rüzgar çekilecek dert değildi.

"Saçmalama benim için değil" dediğimde dudaklarını büzüp "yoksa bir arkadaşın mı " dedi. Git gide kendinden nefret ettiriyordu.

"Egonu bir kenara bırakmaya ne dersin, bu dünyadaki tek derdin aşk mı senin? "dediğimde eski umursamaz haline geri dönmüştü.

Konuşmasına izin vermeyerek "seninle bir konu hakkında konuşacağım. Yeterince oyalandım ve vaktim yok,sakin bir yere gidip konuşabilir miyiz artık? " dediğimde o da benden bıkmış gibiydi "tamam bir yer biliyorum" deyip yürümeye başladığında onu takip ettim.

Rüzgardan;

Duyduğum tanıdık sesle arkama döndüğümde tahmin ettiğim kişiydi, Eylül..
Burada ne işi olduğunu fazlasıyla merak ederek duraksadım. Burası barlar sokağıydı ve o bu kirliliğin içinde fazla masumdu.

Bana yetişmeye çalışarak bitirdiğimiz yolun sonunda her zaman geldiğim cafelerden birine gelmiştik. Eylül, benimle bilmediğim bir konu hakkında konuşacaktı ve konu herneyse huzursuz gözüküyordu.

Sabırsızlanarak "artık ne anlatacaksan anlat benimde vaktim yok" diyerek başlamasına yardımcı oldum.

"Konumuz Doruk ve sen " dediğinde şaşırmıştım. Bir şey söylemeden dinlemeye devam ettiğimde kesintisiz anlatmaya devam etti.

"Doruk Büşrayla seni yanlış anlamış, sonra işte gerçekleri öğrenince dediklerine pişman olmuş şimdi ise yine ne yapacağını bilmiyor "dediğinde eskiler yeniden aklıma gelmişti. Bir hiç uğruna biten dostluğumuz..

"Ee, ben ne yapayım" dediğimde gözlerindeki ışığı söndürdüğümü fark ettim. Amacının bizi barıştırmak olduğu belliydi ama ben bu durumda ne yapacağımı bilmiyorum.

DemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin