-6-

17 3 0
                                    


Yaşadığım bu büyük çaplı şokla elime bakarken, Eylül, Nisan, Damla ve Zeynep de bana dikkat kesmişlerdi. 

Hayır, en büyük günahım Ege'ye vurmaktı? Allah'ım neydi günahım? 

Ben elimdeki boyaya bakarken, tahmin edersiniz ki, arkama bir boya bombası atıldığını anlamıştım. Mavi bir boya bombası, hem de beyaz bir Lacoste üzerine; ne güzel bir tablo yani!

Hışımla arkama dönerken, arkamda Kuzey'i ve tanımadığım, siyah saçlı bir çocuğu gördüm. İkisi de pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Allah'ın gerzekleri!

Hızlıca Kuzey'e yönelip, yakasına yapışıp, sarsaladım. "Oğlum, bitiririm lan seni, doğduğuna pişman ederim!" derken yüzüne koca bir tokat indirdim. Kısasa kısas!

Attığım tokatla bana öfkeyle baktıktan sonra, yine eski bakışına döndü. "Yeni gelenlere bu şaka yapılır. Hele de bursluysa!" dedikten sonra yanında ki çocuğa kısa bir bakış attı, "Değil mi Buğra?" dedikten sonra adının Buğra olduğunu öğrendiğim çocuk, bana sırıttı. 

"Ne kadar adi, pis heriflersiniz lan siz!" dediğimde Buğra ve Kuzey kahkaha atmaya başladılar. Eylül ve Zeynep de yanıma gelmişti. Benden böyle bir atak beklemiyor olacaklar ki, yanıma gelip sakin olmamı söylediler. "Göreceksiniz siz!" dedikten sonra elimi sallayarak onlara baktım. Pis züppeler!

Eylül ve Zeynep olmasaydı, kim bilir neler olurdu?

Arkamı dönüp kızgınca yürümeye başlayınca kızlar da arkamdan gelmeye başladılar. Arkamdan Kuzey'in sesini duydum, "Mavi mavi masmavi!" derken resmen benimle dalga geçiyordu!

Demek savaş istiyordu, kılıçlar çekilsin o zaman!

Arkamı dönüp ona sadece öfkeyle baktım ve bir küfür homurdandım. Kızlar beni sakinleştirmeye çalışırken, tişörtüm için çözüm önerileri üretiyorlardı. Nisan, "Derin, yanımda taşıdığım yedek lacoste var. Hadi onu giy!" dedikten sonra itiraz istemeksizin beni tuvalete çekiştirdiler. "Şimdi beni bekle!" dedikten bir iki dakika sonra elime bir lacoste tutuşturdu. 

Çaresizce giyindikten sonra, içimden intikam yeminleri ederek, dışarı çıktım ve Nisan'a baktım. Tebessüm ederek bana baktı ama saniyeler sonrasında yüzü kızgınlık ifadesini almıştı, "Öküzün teki işte! Aldırma." dedikten sonra omzuma elini vurarak güvenle gülümsedi, "Sadece aldırma." 

Tuvaletin kapısında kızlar bizi bekliyordu. Eylül gülümseyerek "Aaa! Üstüne cuk oturmuş!" dedi ve kıkırdadı. 

Kızlarla, sınıfa ilerledik. Açıkçası ne ara bu kadar samimi olmuştuk, anlayamadım. Hepsi çok tatlıydı. Zeynep ve Damla, Nisan ve Eylül'ün aksine daha ağırbaşlıydılar. Nisan ve Eylül, daha deli doluydu. 

Sınıfa vardığımızda Kuzey ve (Küfürleeer, küfürler...) I-ım, Kuzey ve diğer beyin yoksunu arkadaşı yoktu. Ne ara benden bu kadar nefret etmişti? Yani ne yapmıştım ki? Hastalıklı mal !

Söylenirken, kızların yanına gittim ve Kuzey'le oturamayacağımı söyledim. "Zaten Kuzey'in yanında Buğra oturuyordu. İlk ders gelmediği için seni oturtturduk. Sen, sen?" derken Eylül kafasını sınıfta dolaştırdı. "Sadece en arka boş Derin, üzgünüm." derken gerçekten üzgün olduğunu anlayabildim. Omzumu silkerek, "Önemli değil." dedim usulca. Kuzey kuruntulusunun yanında oturmaktan üçyüz altmış bin kat daha iyiydi!

En arka dedikleri sadece dördüncü sıraydı. Kolejler çok farklıydı, en azından bu kolej. Eski okulumda bir kümede neredeyse yedi sekiz sıra varken, burada dört sıra vardı. 

En arkaya yavaşça giderek çantamı bıraktım. Sonra, Kuzey'in sesini duydum. Beşli bir grubun içinde dolaşıyordu. İşte, züppe grubu! Gözlerimi devirerek kızların yanına gittim. 

Eylül'ün sırasına oturarak sohbetlerine katıldım. Bana sıcak davranıyorlardı. Beklediğimin aksine, şımarık da değillerdi. 

Eylül ve Nisan'a geçen ay aldığım telefonumun özelliklerini anlatırken, arkamdan biri omzuma dokundu. Arkamı dönmemle, kahverengi saçlı, ela gözlü bir çocuğu görmem bir oldu. Elini bana uzatarak, "Vay, yeni!" diyerek gülümsedi. "Merhaba." diyerek selamladım onu. "Kanka ya, sen çok tatlıymışsın, ayy!" diyerek yanaklarımdan sıkmaya başladı. Bu ne lan böyle?

"Bırak kızı Atalay." diyen Eylül'ün sesi pek de ciddi çıkmamıştı. Demek adı Atalay'dı. Atalay'ın elinden kurtuldum ve kendimi sıraya sürükledim. "Ya yeni, bomba atmışlar sana cici kuş!" dedikten sonra alayla gülümsedi. Ya bu çocuğu sevmiştim.

Atalay bana dönerek kulağıma eğildi ve, "Şu kızlar var ya, ooo" diye fısıldadı ve  gülümseyerek Eylül'e baktı. Eylül hemen yanımıza gelerek, "Ne dedi o? Ne dedi, ne dedi?" derken yalandan kızgınlaştı. Kıkırdadım ve "Yok bir şey, aramızda." dedim ve Atalay'a göz kırptım. Eylül Atalay'a yavaşça vurarak, "Yaa, Derin!" derken Atalay'a daha da vurdu. Sonra da "Gel bir buraya sen!" dedi ve Atalay'ı kovalamaya başladı. Kıkırdadım. 

Zilin çalmasıyla yerime geçtim. Eylül'de, Atalay'ı fena pataklamış olmalı ki, Atalay kahkaha atarak, sınıfa girdi. 

Defter ve kitaplarımı sırama bıraktım. Kuzey ve arkadaşları da kahkaha atarak sınıfa girdiler. İtiraf edeyim ki, Kuzey baya güzel gülüyordu. Gülünce yeşil gözleri daha da ortaya çıkıyordu ve, ademelması geriliyordu. 

Kendimi çimdikleyerek kendime geldim, kendime yetiyordum!

Derken, hoca girdi. Ders matematikti. 

Matematik dersini bol bol problem çözerek geçirdikten sonra, kızlarla birşeyler yemek için kantine indik. 

Kantinden bol bol abur cubur ve yemeğimizi aldıktan sonra, kızlar masa seçmemi söylediler ve ben de pencere kenarında ama gölgeli bir masa seçtim ve oturmak için başka bir masadan beyaz bir sandalye aldım ama bir el bana engel oldu. 


Çakışma Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin