AŞKI HOVARDA
Yazan sunan Dilruba Çetinkaya
Gökyüzüne uzanan ay gibiydi Cansu. Adı gibi su gibi kızdı. Daha on sekizine yeni girmiş hayata pembe gözlüklerle bakıyordu. Kumral saçları, kumlu kahverengi gözleri vardı. Masum olduğu kadar alımlı bir cazibesi vardı. Abisi askerdi. Arkadaş çevresi tarafından sevilir, çılgın yönüyle eğlenilirdi. En büyük zaafı sevgiye düşkündü. Tüm gözler üstünde olsun isterdi. Her genç kız gibi en yakışıklı ve gözde delikanlıların dikkatini çekmek için elinden geleni yapardı. Başarırdı da!
Cansu, çocuk yaştan beri aile kurallarını çiğniyor özgürce davranıyor şen şakrak haliyle tanınıyordu. Babası diktatör ve namus için gözünü karartacak kadar gaddardı. Balıkçı Zeki, diye bilinirdi. Karadeniz göçmeni bir aileden gelme balıkçı mesleğini devam ettiriyordu. Cansu, babasına aldırış etmeden çapkınlığı abartmaya devam ediyor, kasaba et almaya diye evden çıkıyor bir delikanlıyı peşine takıyor, bakkala ekmek diyor bakkal sahibinin oğlu kıza aşık oluyordu. Bir gülüşü bir kalbi çalmaya yetiyor mahallenin genç delikanlılarına kurum kurum kuruluyordu.
Cansu, içten merdivenli üç katlı evde yaşıyor ve bu evin sağında solunda iki genç oturuyordu. Biri subaylığa hazırlanıyor diğeri doktorluk mesleği için çırpınıyordu. Cansu'nun hınzır bakışları, bu iki gencin üstünde de dolanıyordu. Bu iki gençte kıza hayranlık duyuyordu. Kızın kaldığı oda subayın çalışma odasına açılıyor ve Cansu, dudaklarım kıpkırmızı olsun diye vişne sürer, saçlarına şekil verir ve annesi ona sesleninceye kadar gençle bakışırdı.
Babası odasına çekilince bu seferde mutfaktaki camı açar, doktorun kaldığı dairenin odasına saatlerce bakar, genç delikanlı kıza bakmaktan ders çalışamazdı. Bu günlerce böyle gitti ta ki bir gün gençlerin anneleri Cansu'yu babasına şikayet edene kadar. Ne olduysa bundan sonra oldu. Babanın imparatorluğu o gün Cansu'nun tatlı kaçamak bakışlarına hakim oldu. Balıkçı Zeki, gençlerin odalarına açılan tüm pencerelere tahta çaktırmış, kızını da bir güzel azarlayıp bir kelime daha kulağına gelirse sonunun iyi bitmeyeceğini söylemişti.
*********************************
Dertliydim. Fazla doz aldığım gerçekti. Anlık heyecanların kızıydım. Kısrak bir at gibiydim, koşmaktan sahiplenmekten dörtnala kaçıyordum. Şu an karşı komşumuzun oğlu Hamza ile dakikalardır bakıştığımızı bir görse babam, gözlerime köz döker dudaklarıma asfalt taşı döşerdi. Ruhumda yaramaz kızın hırçınlığı, karşımda yakışıklı ahududulu pastam.Siyah saçlarına, kömür karası gözlerine, bakmaya doyamadığım gerçekti. Bal gibi tatlı geliyordu bünyeme. Dalyan gibi boyuna posuna bağımlıydım. Subay olacaktı. Her limanda bana aşk mektupları yazacak bende keyifle okuyacaktım. Hayallere dalıp giderken subayımın hain anası, kaynanadili gibi bitiverdi aramıza. Subayımın kollarına tutunup perdeyi çekiverince şapa oturmuştum. Yakalanmıştım.
Aslanlar gibi kükremek ne haddime, süt dökmüş kedi gibi saklanma zamanıydı. Hemen dağıttığım saçlarımı tepemde toplayarak odadan çıkmıştım ki evin kapısı o anda çaldı. Hain kadın, çalı süpürgesine binmiş olmalıydı. Ah ana kuzusu subayım ah! Sende bu ana varken bırak gemiyi denizde yürütmeyi, sen ayakta zor durursun.
Annemle babamın sesine doğru yürüdüm ve sokak kapısından içeri gire hain kaynana elini beline koymuş işaret parmağını bana uzatmıştı. '' Bey, kızınızı uyarmaktan dilimizde tüy bitti tüy. Ben uyarmaya utanıyorum ama kızınız saatlerce oğlumdan gözünü çekmiyor. Bu çocuğun sınavları var bey. Geleceğini iki çift göz yüzünden mahvolmasına izin veremem. Evlendiriyor musunuz ne yapıyorsanız yapın oğlumdan uzak tutun. Sizin bu kızınız varya...''demişti ki hain kaynana babamın sert bakışları üstümde bitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKI HOVARDA
RomanceKomedi tarzı bir hikayedir. İstanbul'lu götü pullu. İşte tam beni anlatan iki kelime. İstanbul'luydum, parasız, pulsuz, yalancı, üç kağıtçı, romantikliği çapkınlıkla karıştırmış, Han sahibi patronun bir çeki yüzünden hayata tuvalet temizleyerek baş...