2.Bölüm "Soğan Halayı"

6.8K 708 310
                                    

Özel olduğunu düşündüğünüz bir şeye dokunulması nasıldır bilirsiniz. O kadar rahatsız edicicidir ki tüm benliğiniz sanki bir yumruk tarafından sıkılıyormuş gibi hissedersiniz. Soğanım sıradan özel bir şey değildi. Soğanım ultra özel bir şeydi. Ve şimdi üzerinde başka birinin hücrelerini taşıyordu. 

Okula koşmamla birlikte kendimi okulun 7/24 sidik kokan tuvaletinde buldum. İlk lavaboya ulaşıp elimdeki şans soğanıma üzgünce baktım. "Baban seni kurtaracak evlat!" diye usulca fısıldadım. 

Suyu açıp soğanımın üzerinde kalan o yabancı canlının izlerini silmeye çalıştım. Tekrar bana şans getireceğinden emin değildim ama denemek zorundaydım. Yoksa... Yoksa... Yoksa tek çarem soğan halayı yapmaktı... Bunun ne kadar saçma olduğunu tartışmak istemiyorum . Zaten bende farkındayım ne kadar saçma olduğunun. Ama inanın yürüyen bir belaya dönüştüğünüzde, böyle bir fedakarlık çok gelmiyor. Tek dileğim şu an şans soğanımın şansının kaybolmamasıydı. 

Soğanımı suyun altında iyice yıkadıktan sonra gömleğimin altıyla iyice kuruladım. En çok korktuğum şey ise soğanımın çürümesiydi ki bu bence lanetlenmekle eş değerdi. Allah'tan daha önce hiç şans soğanım çürümemişti. Soğanımı güzelce bir peçeteye sarıp çantamın her zaman koyduğum yerine şefkatle koydum. Çantamın ön gözü sadece soğanıma aitti ve her zaman ona ait kalacaktı. Fazladan bir kaç dakika duygusallık yaşadığım için derse girmem gerektiğini biraz geç hatırladım. 

Ders matematik olduğundan koşarak, matematik sınıfına gittim. Kendisi müdür yardımcısı olmasına rağmen matematik derslerine giriyordu. Bilirsiniz müdür yardımcılarında müdürde olmayan sürekli bir sinirlilik hali vardır. Pozisyonun getirdiği bir eşantiyon gibi istinasız hepsi sinirli. Her neyse bu herifin nefret ettiği bir şey varsa o da derse geç kalınmasıdır. Ama ben nefret etmediğim için sorun yoktu. 

Sınıfa girmem ile herkesin gözü benim üzerime çevrildi. Arkadan bizim çocukların çık işareti yaptığını gördüm, daha olayı kavrayamadan, müdür yardımcısı avına yaklaşan bir anakonda gibi yanıma yaklaştı.

"Derse tam 15 dakika geç geldin Berkecan!" Üstüne basa basa Osman olan çocuğa Berkecan demeleri yok mu? Tam çıldırmalık. 

"Osman hocam adım."

"Oğlum senin adın Berkecan!"dedi hiddetle. Bu Osman isminden en çok kıllanan herif buydu. Artık Osman adında ona pis pis bakan bi matematik hocası vardı da benden mi çıkarıyordu acısını bilemiyorum.

"Osman benim adım hocam." dedim bastırarak. Ülkenin başkanı bile gelse Osman olduğumu inkar etmezdim. Benim damarlarımda Osman kanı akıyordu, beynim Osman'a göre çalışıyordu. Ben asla Berkecan olmamıştım. 

"Neyse Berkecan. Derse geç kaldığına göre sana bir soru soralım." dedi bıyık altından gülerek. Şimdi işte soğanımın gücünü görme vaktiydi. Eğer lanetlenmemişsem adam akıllı soru sorardı. Yine de her halükarda ben 42 ile 30'u çarpar sınıfın yaş ortalamasının karekökünü bile bulurdum.

Çantamı öndeki kızın masasına fırlattım. Adı Ece'ydi galiba genelde umursamadığımdan adını da hatırlayamıyordum. Kafasına inen çanta yüzünden bir kaç çığlık ve hakaret savurdu ama dönmedim bile. Ceketimi çıkarıp onu da fırlattım. Kollarımı sıvadım, bir matematik sorusu beni yıkamazdı. Gerçi soruyu çözemesem bile sıkıntı olmazdı, şunların önünde donum düşse yine rezil olmazdım ben.

Adam okudu ben yazdım ama yazarken bile ne yazdığımı anlamamıştım. Sabah yaşadığım şok eksik olmasın, matematik sorusuna odaklanmam pek imkan dahilinde değildi zaten.

Baktım soruya soru olasılık sorusuydu. Orasını baya iyi anlamıştım. Olasılıkta benim yapmamın en düşük olasılığına sahip konuydu.

Soğan OsmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin