Cumartesi
18 Ağustos 2012
Üniversite tercihimi yaptıktan sonra ilk işimiz ailecek tatile gitmek oldu. Bu yıl benim için çok sıkıntılı ve stresli geçmişti. Lisede son senemdi ve tabii ki üniversite için karşımda kocaman bir engel vardı. İki büyük sınav. İki adet geleceğe bilet, hayata yeni bir yön.
Bu sorumlulukla birlikte gelen bir kaybolmuşluk oluyordu. Özgüvende düşüş ve pes etme dürtüsü. İkisini de harika bir şekilde ufak sıyırıklarla atlatmıştık. Atlatmıştık derken ailecek atlattık. Sınava sadece ben girmemiştim. Bizim ev ahalisi beraber girmiştik sanki sınava. Evde bir panik, stres havası hakimdi. Ben ders çalışmaya başladığım zaman evde ses çıkmazdı. Düşünün, o sabah süpürge sesiyle uyanmak bile yoktu -Ah güzel pazarlar, sizi özleyeceğim- Güzelce uykumu alabilmem için utanmasalar bir bardak sütle odama gelip bana hikaye okurlardı. O derece bir dokunulmazlığım vardı.
Evde şehzade gibi gezer kardeşlerimi deli ederdim -huyum kurusun-Taki LYS'yi atlatana kadar. Ondan sonrası tam bir faciaydı. Kindar kardeşlerim beni cadı kazanında kaynatmak için yemin etmişlerdi resmen. Allahtan şu tatil işi çıktıda nefes alabiliyorum. Yoksa vay halime.
Açıkçası bu tatil hepimiz için mükemmel bir fırsattı. Ben sınav stresinden, annem gündelik işlerden ve babamda işinden bunalmıştı. Tatil açıkçası bize mükemmel bir dinlenme fırsatı olacaktı.
Annemin hayranı olduğu Tarkan her zamanki gibi arabamızın içini o büyülü sesiyle dolduruyordu. Tarkan'ın hiçbir zaman eskimeyen şarkıları bizi neşelendiriyor, tatile giderken o uzun yolu adeta kısaltıyordu. Yol uzundu. Uzundu ama ailemle güzel geçiyordu. Annem, babam, ağabeyim-ki benden sadece üç yaş büyük- Gökay, kız kardeşim Aysima ve tabii ki Ben yani Bertin Gece. Her şey güzeldi. Yol adeta akıyor, biz nedensizce iyi anlaşıyor, tartışmıyorduk.
Her kardeş gibi bizde babaannemin deyimiyle 'köpek gibi birbirimizi yiyorduk' Ne yapalım hepimizin bir Karadeniz damarı vardı ve dediğimiz dediktik. Onun 'ak' dediğine diğeri 'kara' diyordu. İnat yaptığımızı bildiğimiz halde yapmaya devam ediyorduk ve bu sevgili ebeveynlerimizi çıldırtıyordu.
Gerçi bizim kadar Babamda inattı ama onun inadı annemim ona sırnaşmasına kadar devam ediyordu. Sonrasında koskoca Metin Yılmaz adeta bir kedi gibi kendini annemin şefkatli kollarına bırakıyordu. Haliyle inat falan kalmıyordu.
Ailemiz böyleydi açıkçası. İnadın başta olduğu ama şefkatinde eksik olmadığı çekirdek bir aileydik. Açıkçası üç çocukla neyin çekirdeğiysek artık.
Şarkının değişmesiyle ortamdaki havada değişti. Annem şarkıya eşlik ederken aynı zamanda babamın vitesteki elini avuçlarının içine almıştı. Gözlerine bakarak her zamanki gibi şarkının can alıcı noktasını ona söylüyordu. Aşkları göz kamaştırıcıydı. Göz kamaştırıcı ve mide bulandırıcı. Artık yaş ilerledikçe ve tabii ki ergenliğe girdikçe bu tarz davranışlar bende mide fesadına yol açıyordu.
Kız kardeşim Aysima ise kafasını camdan çıkartıp çalan şarkıyı bağırarak dışarıdaki masum halka söylüyordu -halk buna hazır değil ablacığım. Babam ise bu yaptığına gülmemek için dudağını ısırıyor, bakışlarını sertleştirmeye çalışıyordu. Her zamanki şeylerdi işte.
Birazdan babam 'Kafanı araba alıp götürürse kafasız tavuk gibi oradan oraya çarpacaksın ve bende seni videoya çekecek internette fenomen yapıp, yıllarca tüm dünya sana güleceğiz' diyecek ve Aysima'nın cırlayarak itiraz etmesini sağlayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
Ficción GeneralBen Gece, adım gibi karanlığım. Kendi acılarımı karanlığımla örtemesem de, yıldızlı bir gökyüzüm olmasa da Gece'yim. Bazılarının karanlığından korktuğu Gece. Yıldırımın çakışını tüm kudreti ile görebileceğiniz o karanlığım ben Kimsenin göremediği...