Evin kapısından girdim. İnanılamayacak kadar sessizdi. Annem bizi ablam gibi terk mi etmişti yoksa..? Yoksa ilaç içip intihara mı kalkışmıştı..? Banyodan George ve annemin sesini duyunca aklımdaki kötü düşünceler silindi.
George: 'Artık yeteerr... Anne! Yeterince saçımı yıkadınn... Aaa! Hayırr! Annee! Bu su çok sıcakk! Gözüme sabun kaçtıı!'diye bağrınıyordu ama anneme bu bağırmalar sökmezdi.
Ve işte George'dan aglama sesi. George'n ağlaması beni eğlendiriyordu. Çünkü ağlama sesi tam bir telefon melodi sesi gibi. Tekrar tekrar çalan telefon melodi sesi...
Gülerek kapıya yaklaştım ve tıklattım. 'Ha ha ha. ŞİŞKO kardeşim ağlıyormuymuş benimm. ANNEE! Su
sıcaklığını bence arttırmalısın. George'un hasta olmasını istemeyiz sonra.' der demez aniden kapı açıldı ve suratıma bir sinek sapanı gibi çarptı. George'un kahkaha atan sesini duyunca 'Ahh. Acıdı. Seni pis yılann!
Şimdi seni kesicem, parçalıcamm!' desemde George'n telefon melodili gülüşünü durdurmaya yetmedi.
George'u bir hışınla kucağıma aldım ve koltuğa fırlattım. Yumuşak deri koltuk onun düşüp canının yanmasını hafifletsede mızıkçı bir kardeş olduğu için hemen ağlamaya başladı. Duyanda dikenli gül bahçesinin üstüne attım sanar...
Ahh George ne zaman büyüyeceksin diye içimden geçirirken mutfaktan krep kokuları gelmeye başlamıştı.
Aynı kokuyu George da almış olmalıydı çünkü ağlamısı birden kesilmişti. Suratında şapşal bir gülümseme yarattı ve bir hışınla benden önce mutfağa koşarak vardı. Mutfağa girdiğimde George yemek masasında en sevdiğim oturma köşesimi kapmıştı bile.
Oturma köşem deniz manzaralı ve camın tam yanıydı.Dışarıda olan
bitenleri görebiliyor,rüzgarın tatlı esintisini hissedebiliyordum.Bu yüzden orayı çok severim. George da benim sevdiğim her şeyi gıcıklık olsun diye çok sever. Mutfağa neden bu kadar hızlı koştuğu da anlaşılıyor zaten. Gülerek omuz silktim...Annemin yüzü bugün bi farklı gülüyürdu. Çok şaşırtıcı... Bir sandalye çektim ve tabağıma
bir tane krep aldım. Özenle üzerine annemin elleriyele yaptığı çilek reçelinden sürdüm. Mmm...Her zamanki gibi lezizdi.Bir anda annem bizi şaşırtacak bir şey yaptı. KONUŞTU... Georgenin yeşil gözleri olabildiğince açıldı bense
elimde tuttuğum reçel kaşığını bir anda yere düşürdüm. Kaşığın yere düşüp çıkardığı tiz sesle irkildim. Annem konuşmasına devam etti.
'Bugün hava çok güzel değil mi? Kuşlar ayrı bir melodi mırıldanıyor sanki.' Yutkundu. 'Lilo da 17 yaşına
basacağına göre bence ona bi parti düzenlemeliyiz .Ailemizden insanları bize davet etme zamanı gelmedi mi
sence Lilo?'
Olamaz annem kafayı mı yemişti..? Yoksa bu bir şakamıydı. Hayır bugün günlerden 1 nisan değildi. Annem
eski haline mi dönüyordu yoksa..? Güler yüzlü, neşeli, mutlu günleri geri mi geliyordu?
Bir an için kalbim umutla kaplanmış olsada bunu yüz ifademe yansıtmadım ve ekledim.
'Hangi akrabalarımız anne? 3 senedir arayıp sormadığımız teyzem mi? Dayım mı? Anneannem ve dedem mi?
yoksaa (annemi işte tam bu noktada üzdüğümü hissetsemde... ) bizi yarı yolda bırakıp giden ablam mı?'Yüzümü öfke kaplamıştı. Tam olarak bunları söylemek istemiyordum ama gerçeklerle yüzleşmesi lazımdı.
Artık herşey çok değişmişti .Eskisi gibi yerli yerinde bulamazdı bazı şeyleri.Ağlıyormuydu? Ahh evet ağlamaya başladı. Onu çok kırdığımın farkına vardım ve ona şevkatle sarıldım.
'Çok özür dilerim anne seni kırmak istememiştim. Ama bazı şeylerin farkına...' annem lafımı bitirtmeden söze başladı:
'Ben sadece herşeyi düzeltmeye çalışıyordum. 3 senedir yapamadığım her şeyi...' dedi ağlaması daha da arttı.
George olanlara dayanamadı ve ağlayarak anneme sarıldı.Annemin başını okşuyordum. Onun için
üzülmüştüm... Birazda olsa acıdım..
Yaklaşık 10 dakikadır bu durumdan çıkamamıştık. Dışarıdan gelen okul sevisinin korna sesiyle irkildim.
Annem ağlayınca daha bir rahatlamış gözüktü gözüme ama onu üzdüğüm için hala pişmandım. George mavi küçük okul çantasını almaya giderken ben de beslenme çantasına atıştırmalık abur cuburlar koydum.Annem 'George' diye seslendi ve devam etti. 'Anneye hoşçakal öpücüğü nerde bakalım.' diyerek minik bir tebessüm etti. Tamda eski günlerdeki gibi, bembeyaz dişleri ışık saçıyor, elmacık kemikleri de gülüşüne daha bir hoşluk katıyordu. George anneme öpücüklerle şımarttıktan sonra koluma tombik elleriyle yumruk geçirdi ve ekledi:
'Şişko demeni ve beni yatağa fırlatmanı unutmadım.'Giderken en bilindik bakışını attı: Göz kırptı ve barış işaretine benzer iki parmağı havada by by dermişcesine bir eda ile salladı. Bunu yaparak kızları etkilediğini falan mı zannediyor bu çocuk...
İçimden George'un bu haline kıkırdarken kapıyı kapadım ve bir anda arkamı dönünce annemle göz göze geldim. Söze başladım:
'Anne seni üzmek istememiştim. Yeni başlangıç fikri düşününce hoşuma gitmeye başladı.Doğum günü
kutlamalarımıza ilk başta kimi çağırmakla başlıyoruz?' der demez annem bir hışınla bana sarıldı.
Annem :
'İlk başta anlayışla karşılayamayacağını biliyordum. Zamanında sizi çok üzdüğümü de biliyorum.'
Kıvırcık kızıl saçlarımı okşadı ve gözlerimin içine bakarak konuşmasına devam etti.
'Ama bunlar artık geride kalsın diye çabalamak istiyorum. Doğum günü kutlamasıda iyi fikir diye
düşünmüştüm.'
Ve yine o tatlı gülüşünü takındı. İstemsizce bende gülümsedim tabi ki .
'Her zaman yanındayım anne bunu sakın unutma , seni üzecek sözler de söylesem yanındayım.Teyzem
Lindsey 'i çağırmakla başlayabiliriz bence.' dedim gülümseyerek ve bu sözlerle annemin içine su serptiğimi, bi nebze olsun onu rahatlatmış olduğumu hissettim.