6

56 14 2
                                    


   Eve girdiğimde annem bilgisayar başında George ise salonda ev ödevini yapıyordu.
   Aman ne ödev yapmak ama!Açık televizyona daha da çok odaklandığı belliydi. Ödevlerine de artık izlediği baş karakterlerin hayatını 
yazardı!
   Ne kadar da içimden George'a laf söylesemde bu çocuk tam bir gözle görünmeyen inekti. Bendende 
zekiydi. 
    Komidinin üzerindeki çanağa anahtarı basket atarcasına fırlattım.
   'YEss...! Lilo'dan inanılmaz bir üçlükk! Seyirciler ayaktaa!!'
Annem sesi duymuş olmalı ki yanıma geldi.   
    'Hoş geldin tatlım! Maç nasıldı bakalım.'
    'Eh işte... Yine yendik.'
    'Bu surat ne peki. Yenildiniz sandım.' Annemin sorusunu cevaplamadan laf değiştirmeye çalıştım:
    'George yine mi ders çalışıyor?!'
    'Ahhh hemde nasıl çalışıyor dimi..! Televizyondaki diziden soru sorsak bence hepsini bilebilir.'
   İkimizde kıkırdadık. George ise kızarmış tontiş yanaklarıyla bize laf yetiştirmeye çalıştı.
   Kadın gücü bu George. Boşuna laf söylemeye değmez .! 
   'Anne ben çok yorgunum duş alıp yatıcam.' 
    'Peki tatlım iyi geceler.' 
    Bugün olanları aklımdan bir bir geçirdim ve yarın okulda yaşayacaklarım karşısında habersiz kalmamak için bir çok kez neye ne tepki vermem gerektiğini, nasıl cevaplamam gerektiğini; hepsinin bir bir provasını yaptım. Ve yine her zaman çok düşünmekten beynim davul gibi olmuştu. Kısacası düşünmekten uyuyamamıştım.
   Başım dün akşamdan daha çok ağrıyarak uyandım. Hazırlanıp kahvaltıya indim ve her zamnki gibi George'u servisine bindirdim. Okulun yolunu tutarken okulun ilk günü henry ile yürürkenki gülüşmelerimiz aklıma gelmişti. Okula yaklaşmak üzereydim Henry ortalarda gözükmüyordu. Dün olanlar aklıma geldi ve kendimden bir kez daha utandım. Ayaklarım geri geri gitmek istiyordu... Okuldan kaçmak, uzaklaşmak istiyordum...
Ama rüzgar buna izin vermezcesine iteleyip iteleyip durdu... Olanlarla yüzleşelim! Hadi!
   Okulun kapısına geldiğimde yandaki kafeden Henry ve Mia'nın çıktığını gördüm. Olduğum yerde 
ağlayabilirdim. Tam bir sevgili gibilerdi. Mutlulardıda... Ve sarmaş dolaşlardı... Midemde yanma hissi beni tekrar sarmaya başladı..! Acı veriyordu!
   Sınıfa girdim herkesin bana gülen tavırlarla baktığını hisseder gibiydim. Alex'in yanıma yaklaştığınıda 
kızların sessizce 'Geliyor' demeye çalışmalarından anlaşılıyordu.
   'Selam sevgilim Liloo.' diyerek sırıttı Alex.
   'Alex şu saatten sonra üzgünüm ama senden ayrıldım.' Alex şaşkın bakışlarla bana baktı.
Bunun neresine şaşırabilir insann!!
   'Alexxx! Bak sorun sende değilll bende. Yapamıyorum biliyosun benim tavırlarım feminist...' dedim. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Devam ettim:
   'Sana hayatta mutluluklar.'
    Alex terkedilmenin şokunu üzerinden atamış gibiydi. Alex'in yanında gülmemek için Katy'nin yanına gittim. Katy sırasından bana hataları yüzünden masum, bir
o kadarda yaptıklarından mutlu sinsi bir bakış atan kediye benziyordu.
   'Demin nereden geliyorum biliyormusun Katy Smith.'
Bu konuşmam Katy'i korkutmuşa benziyordu. Senin yaptığın saçmalığı düzelttim. Oradan  geliyorum! Bir daha benim üzerimden pirim yapmaya kalkışma Katy SMİTH!'
Katy'nin dili tutulmuş gibiydi.
  'Amaa ben... Sadece... Liloo!.. Üzgünüm...' der demez lafa girdim.
  'Katy erkekleri elde etmek istiyorsan bunu benim bayılmamı bir bahane aracı olarak kullanamazsın! Sana bu 
 isteksizce yaptığım son yardım olsun  ve bu konu burda kapansın ne dersin ??' dedim. Katy evet dercesine kafa
salladı.
     Ders esnasında hiç çıtı çıkmıyordu bu kızın. Ona kızmam bu kadarmı etkili olmuştu. Vay be ben bu 
papağanıda susturdum!
    GÜÇ BENDE !!!
   Okuldan çıktıkttan sonra her ayın 13'ünde sınıftaki yakınımız olan kızlarla ve erkeklerle bowling oynamaya giderdik.
   Bugün ayın 13 üydü. Katy ile bu eğlenceyi hiç kaçırmazdık. Ama Katy bugün işi olduğunu ve gelemeyiceğini söyledi. Ne kadar işi olduğuna inanmasamda...
   Bu kız bişeyler karıştırıyor...
   Katy bowlinge gitmeyince bende kızlara bir bahane uydurup eve gitmeye karar verdim. Belki sahile inerdim.
   Hava yazdan kalma havasını takınıyordu yine. Rüzgar ılık, tenimde ayrı bir his uyandırıyordu. Mayomu evde giyer giymez kendimi kumsala attım. Ayaklarım kuma deydikçe tenim ısınıyordu. 3 senedir bu kasabada yaşıyordum. Kimsenin kolay kolay bilmediği bu kumsalın gizli her bir oyuğunu her bir bölümünü biliyordum. Bugünde güneşin ve rüzgarın en iyi kaynaştığı bölüme gitmeye karar verdim. Kumsaldaki kayaları geçip 
insanların olduğu bölümden iyice uzaklaştım. Hırçın dalgaların ordaki kayalarıda başarıyla geçince...
Vaoovv!.. İNANILMAZ!! Ben ne zamandır bu  koya gelmedim..? 
     Gördüğüm güzellik karşısında neredeyse ağlıyacaktım. Sanki sittin sene göremediğim eski dostumu 
görmüştüm. Derin bir iç çektim. Kayalardan yavaş yavaş koya indim. Dediğim gibi kimse burayı bilmiyordu ve kimseciklerde yoktu. Huzura kavuşacağım bu koyun tam ortasına kıldan ince kumlarına uzandım. Tenim ısındı. İçim ürperdi. Berrak denizi de tam karşıma alıp dalgaları izledim.
   Şortumu ve üstümdeki bluzü atıp denize doğru yavaş adımlarla ilerledim. Ayağımı suya hafifçe deydirip sıcaklığına baktım. Yavaş yavaş suya ilerledim. Suyun dibindeki taşların renk cümbüşünü seyrettim. Kumu ve taşları ayağımla eşeledikçe minik balıkların bileğime yaklaşıp daire çizmelerini seyrettim... Sonra da kendimi denizin eşsiz güzelliklerine bıraktım...
    Huzurr!!
    Denizin üstünde sırt üstü yatıyordum. Güneş suyu delip vücudumu aydınlatıyordu... Kıyıdan bayağı uzaklaşmış olmalıydım... Yüzerek kıyıya yaklaştım... Yaklaştıkça kumsalda gözümün önünde biri belirmeye başladı... Benim eşyalarımın yanında birimi oturuyordu... O kişiyi tanımıyordum.
   Sudan çıktıp eşyalarımın yanına gittim. Saçımdaki ıslaklığı havlumla kuruturken bir kaç metre ötemde
oturan çocuğa bakıyordum. Bakışlarımın üstünde olduğunu hissediyor gibiydi cünkü sırıtıyordu 
ama ben orada yokmuşum gibi davranmaya da devam ediyordu. Ona yaklaşıp yanına sesizce oturdum.
  'Neden burası ??' diye sordum. Sorumu anlamış gibiydi tereddüt etmeden cevapladı:
  'Bana huzur veriyor.'
  'Ben Lilo ve bu koyu benden başkasının bulabileceği bir yer olarak görmüyordum. Taa ki bu zamana kadar...'
  'Bende öyle...'
  'Nasıl yani ne zamandan beri bu koyun yerini biliyordun?' Gözlerini gözlerime dikti ve oturduğu yerden 
dirseklerini kuma koyarak hafifçe geriye yaslandı.Göz rengi; göz bebeğinin etrafındaki koyu yeşillik ve ardından gelen açık yeşil ile uyumu... Gözlerinde kayboluyordum. Beş on saniye birbirimizi süzdükten sonra söze başladı:
  'Ben çocukluğumdan beri burada yaşıyorum ve senin bu koyda benim kadar geçmişin yok.'
  'Benim çocukluğumdan beri burda olmadığımıda nerden çıkarıyorsun!?'
  'Yanlış hatırlamıyorsam 2 buçuk sene önce seni bu koyda ilk defa gördüm.'
  'Bu benim burada geçmişimin olmadığı anlamına gelmez. Pekii ben seni neden burada hiç göremedim?'
  'Buraya kendini bulmak için geldiğinin farkındaydım... Yalnız kalmak için geldiğinin...' (Bu doğruydu.) Rahatsız etmek istemedim.'
  '2 buçuk seneden sonra neden bugün peki ?'
  Bu soruyu umursamadığı belliydi. Yerinden doğruldu ve devam etti :
  'Adım Juan KROSNER. Tanıştığıma memnun oldum Lilo ..?'
  'GRİS.'
  'Lilo GRİS.'dedi ve güzel bir gülüş atıp elimi sıktı.

Benliğimmiş DünyamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin