Günün aydınlanmasıyla birlikte uyandı Yaprak. Yağmur yağıyordu dışarıda. Yağmurlu havada uyumayı çok severdi ama uyumaktan daha önemli işlerinin olduğu geldi aklına. Postaneye gidip bu yanlış anlaşılmayı düzeltmesi gerekiyordu bir an önce. Küçük adımlarla çıktı odadan, yüzünü yıkadı. Üstüne kalın bir şeyler giyip şemsiyesini ve mantosunu alıp çıktı yurttan. Yağmur dinmişti. Yaprak derin düşüncelere dalarak postanenin yolunu tuttu. O sırada abisi Kemal gelmişti aklına. Dünden sonra görüşmemişlerdi hiç. Merak etti ve telefonunu eline alarak numarasını çevirdi. Bir kere çaldı, iki kere çaldı ve üçüncüde "Alo" kelimesini duydu Yaprak.
"Abi, abicim. Günaydın, nasılsın?"
"Yaprak! Ne yüzle arıyorsun sen hâla? Şimdiye kadar hep arkanda durdum, okuman için elimden geleni yaptım. Sen, sen naptın? Beklemezdim senden böyle bir şeyi."
"Abim,dur dinle. Ben sizin yüzünüzü kara çıkartacak bişet yapmadım. O gün postane çok kalabalıktı. Size,oda arkadaşım Yasemin'le birlikte çekildiğim fotoğrafı yollayacaktım. Ve büyük bir adres karışıklığı oldu sanırım. Çok üzgünüm. Bendr şimdi postaneye, görevlilerle görüşmeye gidiyorum. Lütfen bana inan. Lütfen abim."
Yaprak'ın abisiyle arası çok iyi olmuştu her zaman. Abi kardeşten çok arkadaş gibiydiler. Yaprak'ın açıklamasından sonra Kemal ona inanmış ve bu yanlış anlaşılmayı bir an önce düzeltmesi gerektiğini söyleyerek kapatmıştı telefonu. Yaprak'ın içi biraz daha olsun rahatlamış ve yoluna devam etmişti. Yaklaşık 20 dakika sonra postanenin önüne gelmişti fakat daha açılmadığını görünce beklemek için arka tarafına geçtiğinde dün karşılaştığı, telefonu yere düşünce ona uzatan genci görmüştü. Cem'in çaprazında duruyor ve çaktırmadan göz ucuyla ona bakmaya çalışıyordu. Fakat hâla Cem onu görememişti,telefonuyla uğraşıyordu. Kafasını bir anlığına kaldırdı ve Yaprak'ı ona bakarken yakaladı! Aman Allah'ım! Neydi o öyle? Çocuk,Yaprak'ın ona baktığını görmüştü. Tanımıştı Yaprak'ı. Dün telefonunu yere düşüren koyu kahverengi gözlü kızdı o. "Günaydın" diyerek Yaprak'a seslendi. Yaprak bir an donakaldı ve ne tepki vereceğini bilemeden;
" Gü..Gün..Günaydın" dedi
"Bu saatte geldiğine göre pek fazla acelen olmalı sanırım."
"Evet. Dün buraya aileme göndermek için kız arkadaşımla olan bir fotoğrafımı verdim. Fakat adres karışıklığı olmuş sanırım. Benim fotoğrafım yerine Cem Ertürk denen bir şahsiyetin fotoğrafı gitmiş. Onun yüzünden başıma gelmedik kalmadı."
Cem duyduklarına inanamıyordu. Oda üniversiteyi okumak için İzmir'e gelmiş ve dün ailesine yakın zamanda çekildiği fotoğrafı yollayacaktı. Ne yazık ki ailesine yanlış kargo gitmiş ve içinden iki kız resmi ve birde mektup çıkmıştı. Ailesi de mektubu okuyunca yanlışlık olduğunu anlamış ve Cem'e haber vermişti.
"Iııı. Şey sanırım o bahsettiğin şahsiyet benim. Yani Cem Ertürk benim. Dün benim ailemede senin resmin ve mektubun gitmiş. Onlarda mektubu açıp okuyunca bir yanlışlık olduğunu anlamışlar ve bana haber verdiler. Bende erkenden buraya gelip beklemeye başladım. Özür dilerim fakat benim bir suçum yok. Görevlilerin suçu her şey."
Yaprak yanlış mı duymuştu. Cem Ertürk bu muydu gerçekten?
"Biliyorum,biliyorum. Senin veya benim bir suçum yok. Olan oldu fakat işte keşke olmasaydı."
Cem buna karşılık bir şey diyemedi. Sustu ve elindeki telefonla oynamaya başladı. Yaklasık 15 dakika sonra ikiside bir şey konuşmadan beklemeye başladılar. Evet, sonunda postane görevlilerinden birileri gelmişti ve Yaprak "geldiler" deyip postanenin ön tarafına doğru ilerleyip içeri girdi, arkasından da Cem geliyordu.
Cem günaydın fasıllarından sonra hemen konuya girdi ve en ince ayrıntısına kadar anlatmaya başladı. Yaprak da o sırada Cem'in yanındaki koltukta oturmuş arada "evet" diyerek onaylıyordu. Postanedeki görevli yapılan hatadan dolayı özür dileyerek hatanın düzteceğini söyledi. Cem ve Yaprak adamın özrüne inanarak çıktılar postaneden. Yaprak bir şey demeden merdivenleri indi "Hoşçakal, Cem Ertürk." dedi ve adımlarını atmaya başladı. Cem bir anda "Yaprak bir dakika!" deyip arkasından gitti. Yaprak arkasına döndü ve Cem'i dinlemeye başladı:
"Beni yanlış anlamanı istemem,fakat senin gibi bir kızla bu şekilde karşılaşmak istemezdim, tanışmak istemezdim.Daha doğrusu tanımıyorum zaten, o yüzden tanışmamıza izin verir misin?"
Yaprak küçük bir kalp krizi geçirdi o an :) Cem ne diyordu böyle. Oda Cem'i tanımak istiyordu, zaten ilk gördüğünden beri bir şeyler hissetmişti ona karşı. Anlam veremediği bir güven duyuyordu ve "Peki, olur. Tanışalım." diye yanıtladı sorusunun cevabını.
"O halde, bildiğim güzel bir mekan var,orada kahvaltı ısmarlayabilir miyim?"
"Tabikide hayır. Madem tanışmak üzere bir adım atıyoruz. Bana bir şey ısmarlamana gerek yok. Sonucta henüz tanışmıyoruz. Bir yabancıyım senin için."
"Yabancı? Yanılıyorsun. Bence bu kaderin bize oynadığı ufak bir oyun. Neyse,tamam kırmayacağım seni. Sen kendin ödersin, ben kendim. Ama bidahakine ben öderim, söyliyeyim."
"Anlaştık Cem Ertürk" diye elini uzattı Yaprak.
"Anlaştık Yaprak Tınmaz" diye eline aldı Yaprak'ın elini. Kısa bir tokalaşmadan sonra durağa gidip bir taksi çagırdılar. Ve saat 10.40 sularıydı. Takside hiç konuşmadan gidecekleri yere vardılar. Cem göz işareti yaparak parayı kendisinin öreyeceğini söyledi. Ve parayı ödeyerek indiler arabadan.
Taksideki sessizliklerini bozmadan devam ettiler yollarına. 5 dakika sonra bir kapıdan içeri girdiler. Cam kenarında bir masa seçip oturdular. Çok lüks bir yer degildi fakat çok şirin bir yerdi burası. Tablolarla, duvarlarda asılı olan kilimlerle tam bir köy havası yaşatıyordu. Cem elini kaldırıp garsonu çağırdı yanlarına ve iki kişilik bir kahvaltı sipariş etti. Garson" 20 dakika içinde geliyor efendim" deyip ayrıldı yanlarından.
"Eee anlat bakalım Yaprak. Nerelisin, neden İzmir'desin, yaşın kaç? Kendinden bahset biraz."
" 20 yaşındayım. Aslen Manisa-Gördes'liyim. Fakat buraya en büyük hayalimi gerçekleştirmek
, doktor olmak için geldim. Ailem Manisa'da. Arada sırada memleketime gider gelirim. İkinci yılım burada. 2 yılım daha var yani. Bornova tarafında bir kız yurdunda kalıyorum. Babam bir trafik kazasında belinden aşağısını kaybetti. Felç geçirip hayatını yatağa bağlı olarak yaşıyor. Annem terzici. Bir abim var 26 yaşında. Gündüzleri ayakkabıcüda, geceleri ise fırında çalışıyor. Maddi durumumuz, buraya gelmem için pek yeterli değildi. Ama ben gece gündüz çalışıp geldim, ve şimdi hayallerimin gerçekleşmesinde adım adım ilerliyorum. Doktor olmak istiyorum. Peki ya sen, sen bahset birazda kendinden."
" 23 yaşındayım. Aslen Ankara'lıyım. Bende üniversite okumak için geldim buraya. İzmir'i hep merak etmişimdir o yüzden burayı tercih ettim. Üçüncü yılım üniversitede. 1 yılım daha var. 1 yıl sonra Allah'ın izniyle avukat olacağım. Babam emekli sınıf öğretmeni, annem ev hanımı. Bir abim var ve bir kız kardeşim. Abim 34 yaşında ve evli, kardeşim 15 yaşında.
"Abin evli olduğuna göre yiğenlerin vardır elbet?"
"A, hayır. Yani henüz doğmadı. Yengem 6,5 aylık hamile ve bana dünyalar güzeli bir prenses verecek inşallah."
"Çok sevindim senin adına. Adını ne koymayı düşünüyorsunuz?"
"Henüz karar veremedij ya, ben o işlerin anne- babaya bırakılmasından yanayım. O yüzden düşümedim hiç."
"Anladım, peki sen nerde kalıyorsun?"
"Söylemeyi unuttum. Bende Bornova tarafında bir erkek yurdunda kalıyorum. Sizin yurtla aramızda yaklaşık 20 dakika var. Tanıdığım birkaç eski arkadaş var sizin yurtta. Fakat daha önce hiç görmemiştim seni."
"Görmemen normaldir. Çok fazla dışarıyla bir ilişkim yok. Kendi halimde takılıyorum."
Bu sırada garson kahvaltarını getirip gitmisti. Bir süre konuşmadab yemeklerini yediler. İlk bitiren Cem olmuştu. İster istemez Yaprak'a kaydı gözleri. Çok narin elleri vardı. İnce parmaklarıyla küçük parçalara ayırıp ağzına atıyordu. Yaprak, Cem'in bakışlarından rahatsız olacak ki: "Öyle durup bakmazsan sevinirim. Rahatsız oluyorum." dedi. Cem kücük bir tebessümle "peki" diyerek dışarıtı izlemeye koyuldu.
Aradan bir saat geçmişti,kahvaltıları bittikten sonra birer tane daha çay söyleyip ikisiide kendi hesabını ödeyerek cıktı mekandan. Konak- sahile doğru yürümeye başladılar. Boş buldukları bir banka oturup denizi izlemeye başladılar.
"Hayatta en huzur bulduğum yer" diyerek söze giriş yaptı Yaprak..
"Anlamadım?"
"Deniz yani. Deniz.. Dalgalarıyla beni çok rahatlıyor. 2 yıl buradayım fakat çok çabuk alıştım buralara. Ne zaman canım sıkkım olsa buraya gelir, kafamı dinleerim."
"Doğru söylüyorsun. Bende çok severim. Denizin kokusu,sesi,rüzgarı,esintisi.. Beni o an benden alıp başka diyarlara götürüyor."
Bu sırada görmeye alışık olduğumuz çiçekçi kadınlardan biri gelmişti yanlarına:
"A be yakışıklı jojuyum. Alasın sevgiline bir demet papatya. Bakk kadınlar papatyaları çok sever. Kaçirmayasın elinden bu güzel sevgilini" deyip papatya demetini Yapeak'a uzattı. Yaprak tam ağzını açıp bir yanlış anlaşılmanın olduğunu söyleyecekti ki Cem cebinden parayı çıkartıp kadına uzatark "Bu güzel kızı kaçırmaya niyetim yok zaten abla" deyip parayı verdi. Kadın gülümseyerek ayrıldı yanlarından.
"Cem teşekkür ederim. Fakat gerek yoktu. Kadında aramızda bir şey olduğunu sandı zaten. Neden böyle bir şey yaptın?"
"Hayatım boyunca insanların benim hakkımda ne düşündüğünü hiçbir zaman umursamadım. Kim,ne der diye düşünmedim. Nedenini soracak olursan kadın annem yaşında. Bir an annemi getirdim gözümün önüne ve geri çevirmek istemedim. Yanlış anlama lütfen."
"Peki,öyle olsun bakalım. Bu arada en sevdiğim çiçektir papatya. Teşekkür ederim tekrar."
Biraz sonra Yaprak kolundaki saate bakarak Cem'in yanında zamanın çok çabuk geçtiğini görmüstü. Saat 3'e geliyordu ve sabah erken kalktığını hatırlayarak uykusunun geldiğinin farkına vardı.
"Cem, kalksak olur mu? Sabah cok erken kalktım ce yurda gidip bir an önce uyumak istiyorum."
"Tabi, sorman bile hata. Buyur" deyip ayağa kalktı ve önden Yaprak'a yol vererek yürümeye devam etti.
Metroya bindiler ve sıcak samimi sohbetlerine devam ettiler. Yeri geldiğinde kimseyi umursamadan güldüler. Daha tanıstıkları ilk günden bu kadar samimi olmaları ilgincti. Fakat ikiside canayakın insanlardı. Çabuk alışabilmişlerdi. Yaklaşık 20 dakika sonra inmişlerdi metrodan. Yurda gitmek için tekrar bir otobüse bindiler ve:
"Yaprak madem tanıştık, telefon numaranü vermende bir sakınca var mı?"
"Normalde bir gün içinde tanıştığım kimseye vermem. Fakat nedense çok samimi ve güvenilir geldin bana"diyerek Cem'den telefonunu rica etti. Numarasını yazdı ve Yaprak Tınmaz diye kaydetti. Cem telefonu elinden aldı ve kaydedilen numaraya bakarak:
"Tınmaz ha. Ya yapma Yaprak. Soyadını yazmaya gerek yoktu. Hayatımda Yaprak isminde sadece sen varsın. " deyip Tınmaz yazan kısmı sildi.
Kübra gülerken o sırada Cem inmişti otobüsten. Elindeki ciceklere baktı ve bu çicekler cok hosuna gitmisti. Hayatında ilm defa bir erkekten cicek aliyordu. Hem de en sevdigi.. Papatyaa.. Çiceklere dalmis bir sekilde telefonunun çaldığını duydu Yaprak. Telefon sesiyle irkildi...
![](https://img.wattpad.com/cover/65681143-288-k409719.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK KALPLER DURAGI
عاطفيةYıllar sonra karşılaşacağız seninle. Sen bana pişmanlığını susarak anlatacaksın, ben sana kırgınlığımı susarak anlatacağım. Biz susacağız, gözlerimiz konuşacak bu sefer. Yılların içinde biriktirdiği her şeyi gözlerimizle anlatacağız. Yıllar sonra ka...