Ben Seni Çok Sevdim

42 11 5
                                    

Güneyden...
Bir haftadır aramadığım yer kalmamıştı ama bulamıyordum. Yoktu, gitmişti, beni bırakmıştı. Her gün evine gidiyor, akşama kadar yatağında yatıyor, çarşafa sinmiş kokusunu içime çekiyordum. Gelirse, acıkırsa diye dolaba en sevdiği yemekleri koyuyordum. Akşamları bara gidiyor genelde kavga çıkartıyor, hıncımı başkalarından alıyordum. Ne zaman gelecekti? O, soğukta üşürdü. Çabuk hasta olurdu. Ya kötü bir şey olursa... O zaman aynaya nasıl bakacaktım? Nerdesin Menapozlum?
* * * * * * * * * * * * * *
Alarm çalıyordu. Bense sadece bir haftadır yaptığım gibi onun yatağında tavanı izliyordum. Gözlerim acıyordu, ama ben o gelene kadar uyumamak için yemin etmiştim. Yavaşça yataktan kalktım. Alt kata indim ve mutfağa girdim. Sinirle yere attığım sandalye hâlâ yerdeydi, kahvaltı masası öylece duruyordu. Bir bardak su doldurup içtim. Mutfaktan çıkıp, fortmantoya doğru yürüdüm. Ayakkabılarımı giyindim. Kapıyı açtım ve karşımda her şeyin sorumlusunu, Eylül'ümün gitmesine sebep olan o piçi gördüm.
"Niye geldin lan buraya piç? Siktir git! " " Eylül'le konuşmak için geldim, daha iyidir umarım." kafasını içeri uzattı. Yakasından tutup dışarı çıkarttım. Kafasını duvara vurdum. "Gitti lan, or....pu çocuğu! Senin yüzünden, gitti! " yumruk attım, yere düştü. Geri geri gidiyordu. "Ne kaçması ne diyorsun sen?" üzerine çıktım ve ard arda yumruk atmaya başladım. Eylül' ün gittiği an aklıma geldikçe yumruklarımın şiddeti artıyordu. Ayaklarıyla beni geri itti. Ayağa kalkıp bana yumruk attı, yere düştüm. "Ben bir şey yapmadım! Ayrıca Eylül'ün gitmesini isteyecek son kişi benim." Yanlış bir şeyi söylemiş gibi birden durdu. Hızla üzerimden kalktı ve koşar adım uzaklaştı. Yerden kalktım, tam o sırada telefonum çaldı. Ekrana baktım annem arıyordu. "Efendim Aynur'cuğum, n'oldu?" "Oğluşum bugün eve gel, kaç gündür yüzünü göremiyorum." " Valide sultan gelmeyeyim ben. Eylül eve gelirse diye burada bekleyeceğim."
"Güney buraya gel dediysem, buraya gelinecek. Bekliyorum! " telefonu kapattıktan sonra cebine koydum. Eve gitmeden önce biraz Hakan'la konuşacaktım. Bara doğru yürümeye başladım. Bir yandan da Eylül'ü düşünüyordum.
* * * * * * * * * * * * * * *
Bara gittiğimde Hakan deri koltuklara oturmuş önünde iki şişe bira vardı, beni bekliyordu. Yanına gidip, oturdum. Kaşlarını çatarak bana baktı. "Bu ne hâl lan, dağıtmışsın iyice. Eylül gelince böyle mi kızla konuşacaksın? " Derin bir iç çektim. "Seviyorum Hakan! " " Ne? Kimi? Neyi? Nasıl? Ne zaman?" "Oğlum bir dur anlatacağım ama aramızda kalacak tamam mı?" " Tamam anlat, dök eteğinde ki taşları." " Seviyirum, çok. Deli gibi yani ne olduğunu bende anlamıyorum bir anda oldu her şey...
Bankta oturuyordu, parktaydı. Toprağın durumunu biliyorsun işte, efkarlıydım. Bir anda o göründü gözüme, siyahtı simsiyah...
Benim karanlığımdan bir parça, oturdum yanına, Toprağı anlattım. Kalktı ve gitti. O an bana benden başka yardım edecek kimse yok şu hayatta diye düşündüm. Toprağın durumu iyice kötülemişti, bahçeye çıkma ihtiyacı duydum, nefes almalıydım. Karşımda onu gördüm. Çok güzeldi. Ona hayatımı borçluymuşum gibi hissettim. Evet, ona borçluyum hayatımı aldığım her nefesi çünkü onu seviyorum. İlk başta kardeşime yardım ettiği için bunu yaptığımı düşündüm ama öyle değildi, lanet olsun ki öyle değildi. Aşıktım ona deli gibi. Kaç kez kriz geçirdi, kalbim acıdı, tam ortası, hâlâ acıyor. Ona, aşığım diyememek çok zor. İki adım yanında sarılabilecekken, kokusunu doya doya içine çekebilecekken, sevgilim diyebilecekken, diyememek...
İçmesini istemiyorum. Beni bırakma diyemiyorum ama yardım da edemiyorum. Sarhoşken yaptıkları canımı acıtıyor.
O gün o şerefsizin öptüğünde şuramda bir şey cız etti. Sonra düşündüm ki ben yardım edemiyorsam başkası yardım eder... Belki o şerefsiz ne dersin? "
"Ne yani kendi ellerinle o picin eline mi vereceksin Eylül'ü? " " Ben uzun zaman önce onu bıraktım...
Bir gün bir rüya gördüm. Rüyada takım elbiseyleydim. Eylülde'de gelinlik gibi bir elbise, süslü süslü masalar vardı. Aynalar...
Eylül durdu. Bizim düğünümüz. Arkamızda salıncak, bir yanı uçurum bir yanı gökyüzü, hayat gibi...
Eylül' ü salıncağa oturttum. Salladım. Salkadıkça daha yukarı çıkıyordu. Bir kuş, bir melek gibi. Sonra biri, karanlık biri...
Elinde bıçak vardı. Tam kalbime, ortasına salladı bıçağı. Canım yanmadı. Beni acıtan şey Eylül'ü yaşattığım o küçük yerin yok olmasıydı. Yavaşça oranın soğumasıydı. Eylül düşüyordu Hakan. Uçuruma. Daha iki dakika önce gökyüzüne ulaşırken şimdi uçuruma gidiyordu. Sevdiğim kızı kaybediyordum.
Sonra farkettim ki beni bıçaklayan çocuk Eylül'ün sevdiği çocuğun ta kendisi. Bu piçe de yakın davranınca, düşündüm ki ona bu piçle mutluluk dileyip, kendimi abi gibi gostermeliyim ona. Aslında iki hafta öncesine kadar söyleyecektim ona seni seviyorum, küçük çocukların pamuk şekeri sevdiği kadar, bir insanın müzik dinlerken aldığı zevk kadar, bir annenin çocuğunu koynuna alıp saçını okşadığı kadar merhametli ve güzel duygular besliyorum sana diyecektim. Her şey hazırdı. İki sene, iki sene bu konuşmayı surekli değiştirerek kurdum. Belki o da bana aşıktır, belki o da beni seviyodur diye avuttum kendimi...
Yanıldım, o beni hep zavallı gibi gördü, kardeşine yardım ettiği bir zavallı. Kavga ederken de aynısını dedi. Sevmiyor beni...
Ama ben şaka onu unutmayacağım. Ömrümün sonuna kadar, pamuk şekerler tükenene kadar, insanla müzikten nefret edene kadar, annelerin çocuklarına karşı merhametleri bitene kadar sevicem onu. Çok...

Sınavlar dolayısıyla iki haftadır bölüm yazamadığım için bu hafta imkanım oldukça bölüm yayınlayacağım. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum.⭐⭐

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin