İLK YEMEK

40 5 3
                                    

"Lan! Eylül kim bu herif? Niye bornozlu? Cevap versene! " "Güney sakin ol. Bak cidden..." ama kömüş konuşmama izin vermedi. "Yakışıklı, tatlı, karizmatik ben, bu çirkin şeyin abisiyim. Sen kimsin? " tam ağzımı açacakken Güney araya girdi. " Ne abisi lan? Eylül'ün abisi yok!"
" Ama Güney o ta..."

" Evet bir abisi var. Hem de çok yakışıklı."

"Siktirtme lan abisini! Kimsin sen?" yavaşça aradan sıyrılıp oturma odasına gittim. Madem beni dinlemeyecekler, yesinler birbirlerini. Televizyonu açıp Schooby Doo izlemeye başladım. Kavga seslerini duymazdan gelerek televizyondaki Fred'i kesiyordum. Çok yakışıklıydı aşkım. Birden telefonum çalmaya başladı. İçeriye gittiğimde ikisi de hâlâ kavga ediyordu. Telefona baktım, Deniz arıyordu.
"Efendim?"
.........
"Tamam olur, kaç gibi?"
........
"Tamam hazırlanıp çıkıyorum."
Bizumkilere bakıp "Niye sustunuz? Siz devam edin, ben biraz daha Fred'le bakışıcağım" dedim.Kim aradı seni?" dedi Üvey abim.
"Kim o piç mi yine?"

"Güney sen yapma bari."

"Kimmiş o piç bende bileyim?" gözlerimi devirdim.

"Kimse değil tamam mı? Arkadaşım. Siz kavganıza devam edin, ben çıkacağım birazdan zaten."
Oturma odasına dönüp kendimi koltuğa bıraktım. Güney'le Can 'da benden sonra odaya girdi. Can elimden kumandayı alıp televizyonu kapattı.
"Lan! Ne yaptın sen? Gitti aşkım!" Benim canım(!) üvey abim kafama vurdu. "Bana bak bücür, bana her şeyi anlatıyorsun. Şimdi."
* * * * * * ** * * * * *
"...öyle işte en son Deniz'e parti sözü verdim." derin bir nefes alıp devam ettim." anlattım işte siz Çin'e gittikten sonra ki bütün hayatımı anlattım. Artık gidiyorum. Deniz'e de ayıp oldu." artık dayanamayan Güney, sonunda lafa girdi. "Pardon nereye gidiyorsun?"
"Bücür, yakışıklı abin olarak izin vermiyorum." bende jeton yeni düşerken Güney gayet mutlu bir şekilde sırıtıyordu. "Abin haklı gidemezsin."
"Giderim! Hatta gidicem!" telefonumdan Deniz'i aradım. İlk çalışta açtı.
"Alo Deniz, sen alır mısın beni evden?"
.........
"Tamam on dakika içinde kapıdayım, görüşürüz?"
Telefonu kapattım. Deniz'i beklemeye başladım. Bir anda hazırlanmam gerektiği dank etti ve ayağa kalkıp odama ilerlemeye başlamıştım fakat yanımdan ışık hızında bir karaltı geçti. Tabi ki de Can 'dı. "Böyle git. İzin vermiyorum. Sen şimdi mini mini giyersin. Makyaj falan da yaparsın. Saçlarını da güzelleştirirsin. Of! Fıstık gibi olursun olmaz. Canım kardeşim, delirtme beni."
"Eylül böyle git, böyle de güzelsin valla bak. Can'ı dinle bence. Nasıl olsa o senin abin abin dimi?"
Güney'in konuşması üzerine aynadaki yansımama baktım. Gerçekten kareli ve ayıcıklı pijamamla hoş duruyordum.(!)
"Saçmalamayın be! Sen de çekil şurdan!" kapıyı yüzlerine kapatırken en sevdiğim sözü söyledim.
"Gerizekalı, kuş beyinli, kömüş salakları!" Dolabımı açtım, elime siyah deri taytımı aldım. Üzerime ise bol atlet tarzı yırtık kolsuz siyah bir tşört giydim. Sıra saç ve makyaja gelmişti. Fön makinesini elime aldım ve saçlarıma kabarık fön çektim. Çekmecemi açıp çıtçıtlı saçlarımı ve boncukları aldım, hepsini saçlarıma taktım. Bordo ruj sürdüm, hafif bir göz makyajı yapıp odamdan çıktım. Fortmantoya gidip kemerli botlarımı aramaya başladım. Bütün ayakkabılarımı dolaptan çıkardım, tabiki bulamadım. Oturma odasına girdim. Malesef ki burda da yoktu. Tam arkamı dönüp yukarı çıkacakken arkamdaki iki engele takıldım. "Kızım sen delirdin mi bu ne hâl. Tamam bu kadar tatlı ve yakışıklı bir çocuğa böyle bir kardeş yakışır fakat için gözüküyor lan!"
"Eylül tamam inat ettin anladık. Sen haklısın, biz çok kıskancız. Hadi inadı bırakıp çıkar şu üstündekileri. Tabi üstünde bir şey varsa!"
"Susar mısınız? Kemerli botumu bulamıyorum. " Güney eliyle ensesini kaşırken "Sanırım onları... Hah hatırladım. Geçen gün sinemaya gittiğimizde giydin. Gelip dolabındaki ayakkabı kutusunun içine silerek yerleştirdin."
"Ooo Güney Bey"
"Ooo Can Bey"
"Gerizekalılar, yeminle malsınız. Töbest."
"Siktir git çıkar şunları fok balığı gibi de konuşma."
"Sevgili abicim seni dinlemeyeceğimi bildiğin halde neden mal mal konuşup sinirimi tepeme çıkarıyosun. Bana gekdiler bak yine."
"Ne zaman gittiler ki?"
"Allah'ım sen sabır ver."
Sonunda ayakkabıları bulup ayağıma geçirmiştim. Tekrar oturma odasına gidip kendimi koltuğa attım. Benim canım abim hırkayı yüzüme fırlatıp "Giy şunu. Sakın itiraz etme elalem iç çamaşırını göremez hele o Deniz mi ne boksa o hiç göremez."
"Sen nerden tanıyosun ki Deniz'i? Nerden bilebilirsin ki? Nasıl bir insan olduğunu bilmiyorsun."
"Sen sanki çok tanıyon çocuğu, mal. Ayrıca Güney kardeşim sevmediyse bende sevmem."
"Ya Güney sen yapma bari, şu mala uyma."
"Lütfen küçük, tatlı bir o kadar da mal kardeşim! Senin bu abinin tatlılığı ve mütüşlüğünün yanında bir de zekası var. Bu hikayede mal olan sensin OKEY."
"OKEEYY. Ağzını yamulta yamulta konuşma yapıştırcam ağzına bir tane." Tam bu sırada kapı çalmış kurtarıcım Deniz gelmişti. Koşa koşa kapıyı açmaya gittim. "Eylül bacaklarını götüne vura vura koşma , bak asabım bozuluyor."
"Sen benim götümümü dikizliyon." Bu sözümün üzerine Güney kızarmış bir şekilde bana bakıyordu. "Yok yani ne alakası var. Niye orana bakayım yani ben sapık mıyım? Sapık mıyım Can? Değilim. Zaten götü daha güzel kızlar var. Onlara bakıyorum."
"Ne? Kızları mı dikizliyon?" " Küçüğüm sen karışma bu büyüklerin işi anlamazsın. Biz böyleyiz. Ayrıca sanane bakıyorsa bakıyor. Sevgilin mi sanki mal? Boşuna mal demiyom ben sana."
"Ne alakası var ne sevgilisi. Neyse çocuk kaçıcak."
"Siktirsin gitsin çokta tın çokta fifi."
Benim tatlı bir o kadar da egoist abim çokta tın çokta fifi derken kapıyı açtığımı farketmeyip popişini bir bu tarafa bir o tarafa sallamıştı.(multide) Bunu gören Deniz gülmemek için kendini zor tutuyordu. Abim kapının açık olduğunu anlayıp ağır abi gibi takılmaya başlamıştı. "Selamün Aleyküm kardaş. Sen hayırdır? Bi bilelim yani kardeşimi falan evden almalar hayırdır yani."
"Aleyküm Selam. Kardeşinle biraz konuşmam lazım da." Güney bu sırada çantama biber gazı koymaya çalışıyordu. "Napıyorsun Güney?"
"Nolur nolmaz ben güvenmiyorum bu ite." "Deniz gidelim mi? Kafayı yiycem yoksa."
"İzninizle biz gidelim. Tanıştığıma memnun oldum bu arada." Kapıyı kapatıp çıkmıştık evden. Bende derin bir oh çekmiştim. İki erkekle evde kalmak zordu. Hele Can ve Güneyle...
Araba da bir sessizlik hâkimdi ve bu benim sinirimi çok bozuyordu. "Deniz radyoyu açabilir miyim?"
"Tabi aç." Şansıma doğru düzgün hiç şarkı yoktu. Sonunda "Lost it all" şarkısını duyunca, şarkının sesini açtım. Bu şarkı bana huzur veriyordu. Yaklaşık bir saat sonra cafeye varmıştık. Çok şık bir o kadar da sıcak bir yerdi. Garson gelip siparişlerimizi istemişti. Ben tabiside tulumba tatlısı istemiştim. Yanına da ayran. Saçmalamayın tabi ki ikisi çok güzel gidiyor. "Şey madem arkadaş olduk o zaman beni tanıman gerekir. Ben Deniz soyadım Ünal. 26 yaşındayım. Rehabilitasyonda doktorluk yapıyorum. Gitar ve keman çalıyorum. Arkadaşlarımla yaşıyorum. Şu anlık bu kadar."
"Ben Eylül Ateş. 20 yaşındayım. Garsondum. Resim çizmekten, yan flüt çalmaktan bir de şiir yazmaktan hoşlanıyorum." o sırada arkada iki siyah giyinimli menüyü okuyan(güya) malı gördüm. Deniz bir şeyler söylüyordu ama ben bizim mallara bakıyordum. "Geçende hastaneye ayı geldi. Dövüştük falan..." "Hıhı..." "Eylül kime bakıyorsun iki saattir?" Arkasına dönüp Güney'i ve Can'ı görünce "Seni rahatsız mı ediyor ordakiler?"
Ne yani anlamamış mıydı? "Yok ya! Ne alakası var. Sadece gözüm dalmış. Boşver onları ya napıcan? Tatlını ye bak çok güzel duruyor."
"Tamam yiyelim bakalım!"
Tam o sırada Deniz yerinden kalktı ve canlarımın(!) yanına gitti. "Pardon bakar mısınız?" deyip canım abimin beybi face'ine pastayı şakadanak yapıştırdı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 23, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin