Kahvelerimizi bitirdikten sonra "Hadi şehri gezelim" dedim. Nereye gideceğimizi bilmiyordum ama sadece onunla birlikte yürümek ve adını dahi bilmediğimiz sokaklarda kaybolmak istiyordum.
"Olur" anlamında başını salladı. Hesabı ödemek için bayan garsonu çağırdım. Bu sırada Laura , çantasından cüzdanını çıkartıp ," Ben öderim" dedi.
"Hayır, olmaz " dedim " Ben hallederim "
"Ben ödemek istiyorum " dedi.
" Bir dahakine sen ödersin " dedim ve hesabı ödeyip , ayağa kalktım.
Hava bunaltıcı derecede sıcak olduğundan ceketini giymek yerine katlayıp, kolumun üstüne astım.
Yan yana yürümeye başladık. Nereye gideceğimizi adımlarımız belirliyor gibiydi ve ikimizde buna karşı koymuyorduk.
" Gezmeyi sever misin?" diye sordum.
" Evet " dedi " Kim sevmez ki "
" Şimdiye kadar gittiğin en güzel yer neresiydi ? "
Gözlerini kısarak uzaklara baktı. " Şimdiye kadar gittiğim en güzel yer İrlanda'daki Ulusal Botanik parkıydı. Dublin'de yer alan çok güzel bir botanik bahçedir. Büyük bir bahçenin etrafında yüzlerce bitki ve çiçeğin toplandığını hayal et ; kırmızı , yeşil ,mavi ve diğer tüm renkler ... Güneş batarken öyle güzel ve etkileyici görünür ki , insan bir süreliğine cennetteymiş gibi hisseder... Mutlaka bir gün sen de görmelisin. "
" Bunu ben de çok isterim " dedim.
Tam bu sırada yürüdüğümüz sokağın biraz ilerisinde , yerdeki eski bir karton parçasının üzerinde yatan , saçı sakalı birbirine karışmış yaşlı bir adam dikkatimizi çekti .Yoksul bir evsize benziyordu. Yanından geçerken , ceketimi yaşlı adamın üzerine örttüm ; hiçbir şey hissetmemişti . Derin bir uykudaydı.
Laura şaşırmış bir halde " Neden ceketini adama verdin ?" diye sordu.
" Rengi hoşuma gitmiyordu " dedim.
Cevabım onu Gülümsetti. Yürümeye devam ettik , çok kısa bir süre sonra ellerimi cebime sokunca bir şey fark ettim ,daha doğrusu fark edemedim... Telefonum... Telefonum yoktu. Aptallığımı cezalandırırmış gibi alnıma şaplak atarak,
" Telefonum ceketimdeydi " dedim.
"Hemen geri dönelim " dedi.
" Sen burada bekle , ben koşarak giderim " dedim , bir iki adım attıktan sonra da arkamı dönüp " Ama sakın bir yere kaybolma" diye ekledim.
Tek gözünü kırparak " Merak etme " dedi " Kaybolmam "
Koşarak geri döndüm ve bir mucizeyle karşılaştım ; yaşlı adam ortada yoktu. Daha ceketimi dilenci kılıklı adamın üzerine örteli beş dakika bile olmamıştı ama sokağın ortasında horul horul uyuyan yaşlı adam adeta yer yarılmıştı da yerin içine girmişti.
Kendi kendime kızarak " Kahretsin " dedim " Bir bu eksikti." Telefon umurumda değildi ama içindeki tüm numaralar , resimler ... Her şey gitmişti.
Yavaş adımlarla geri döndüm. Laura beni görünce " Ne oldu ? Telefonunu geri aldın mı ? " diye sordu.
" Alamadım " dedim " Adam gitmiş "
" Gidip arayalım , belki fazla uzaklaşmamıştır ."
Başımı hafifçe yana eğip , esprili bir şekilde " Boş ver " dedim " Zaten telefonumun rengini de sevmemiştim "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞINDA BULUŞALIM
RomanceRomanımın sonunu yazmak için yaratıcılığımı zorlayıp , ilham perisinin uğramasını beklerken , gözüm kafenin en sağ köşesindeki masaya kaydı. " Yoo , olamaz " dedim içimden "Gözlerin sana oyun oynuyor ." Yanılıp , yanılmadığımı anlamak için gözler...